Son yıllarda ülkemizde ve bütün dünyada artış gösteren ve adına kısaca LGBTİ denilen gay, lezbiyen, transseksüel gösterilerin arkasında yatan cesaretin nedeni araştırıldığında karşımıza hep aynı şey çıkıyor: İstanbul Sözleşmesi.
Bu sütunun takipçileri hemen hatırlayacaklardır. Kendisine Youtuber diyen şeytanın şubelerinden olan bir garabetin cesurca ve pervasızca İzmir caddelerinde çekmiş olduğu video görüntüleri ile gençliğe vurmaya çalıştığı darbe paylaşımlarını konu almıştık.
Zannımca İstanbul Sözleşmesi şeytanın kazanmış olduğu en büyük zafer gibi duruyor. İstanbul Sözleşmesi’ni niçin böyle tanımladığımı soracak olursanız size bir kıssa ile cevap vermek isterim.
Şöyle ki:
Büyük Şeytan, tahtına oturmuş bir halde diğer şeytanların gün içerisinde yapmış olduğu fesatlıkları dinlemektedir. Şeytanın birisi bir insanı hırsızlığa yönlendirdiğini söyler. Büyük Şeytan memnun kalmaz!
Diğer bir şeytan bir insanı katil olmaya yönlendirdiğini söyler. Büyük Şeytan’ın yüzü yine gülmez!
Başka bir şeytan insanların namazlarını ifsat ettiğini söyler. Büyük Şeytan’ın yüzü yine asıktır!
Bir başka şeytan bir karı ile kocanın arasını açtığını ve ailenin dağılmasına vesile olduğunu söylediğinde Büyük Şeytan heyecanla tahtından kalkar, kahkahalar atarak “Aferin sana, işte senin yaptığın büyük bir şeydir” der ve küçük şeytanın alnından öper.
Toplumun en temel yapıtaşı olan aile bozulduğunda toplum da bozulur.
Bireysel hatalar her zaman düzeltilebilir, insan günahlarına tövbe edebilir ve daha iyi bir insan olmaya yelken açabilir. Ancak bir aile dağıldığında bundan başta çocuklar olmak üzere toplumun oldukça geniş bir kısmı etkilenir.
Bir ailenin dağılması adeta kartopu etkisi yaparak peşinden daha büyük kötülükleri de getirir. Ta ki bu bir toplumun bozulmasına ve ifsat olmasına kadar gider. Ve dahi bu durum toplumun bütünüyle geleceğine sirayet eder!
İşte İstanbul Sözleşmesi de adeta aile birlikteliğinin temellerine nükleer bomba etkisi yapacak nitelikte. Bu sözleşmeye göre gay, lezbiyen, transseksüel ilişkiler teşvik edilip korunurken, cinsiyet eşitliği gibi ne idüğü belirsiz kavramlarla gençlik ve yeni nesiller adeta hayvanlaşmaya itiliyor.
İşin en acı tarafı da bu sözleşmeye başta Türkiye olmak üzere birçok İslam ülkesi imza atmış durumda. İşin en acı olan tarafı ise bu sözleşmeye ilk imza atan ülkenin Türkiye olması.
Geçtiğimiz cuma günü Diyanet İşleri Başkanlığı çok güzel ve hayırlı bir işe imza atarak Cuma hutbesinde toplumu ifsat eden gayrimeşru ilişkilere dikkat çekerek aileleri, anne ve babaları ikaz etti. Anne babalar çocuklarına, toplum ise gençliğe sahip çıkmaya davet edilerek bu tarz hareketlere prim verilmemesi çağrısında bulundu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bu güzel girişiminden dolayı tebrik ediyoruz. İnşaallah bu tarz bilgilendirici hutbelerin devamı gelir.
Lakin burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı halkı ve anne babaları ikaz ettiği kadar bu kötülüklerin kaynağı olan İstanbul Sözleşmesi hakkında resmi makamları bilgilendirmek için gerekli girişimlerde bulunuyor mu acaba?
Devlet erkânı bu sözleşmenin içeriği hakkında dikkatli olunmaya ve bu sözleşmenin zararlarının telafi edilmesi için çalışmalara teşvik ediliyor mu acaba?
Sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmak daha güzeldir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hutbesine konu yaptığı lanetlenmiş ilişkilerin kaynağı olan İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kaldırılması için ne gibi çalışmalar yapılıyor veya yapılacak acaba?
Bu güzel ve yönlendirici hutbenin konusu üzerinden raporlama yapılarak resmi makamların gene bir resmi makam tarafından bilinçlendirilmesi ve telafisinin gerçekleşmesi belki de son yüzyılın en büyük hizmeti olacaktır.
Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı, Aile Bakanlığı ile birlikte hareket ederek son yüzyılın en büyük beka sorunu haline gelmiş bu durumdan toplumu ve geleceğimizi kurtarmak adına mesailerini harcalamalıdırlar.
İstanbul Sözleşmesi iptal edilmeden toplumun ifsat olmasının önüne geçilemeyecektir, bu böyle biline...
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser