Sevr'in medya versiyonu!
Abone olYabancı sermayeye Türkiye'de TV kanalı sahibi olma imkanı tanınması durumunda orataya çıkacak sakıncaları Ömer Lütfi Mete ele aldı. Mete, oldukça kaygılıydı.
Ömer Lütfi Mete, yabancılara Türkiye'de medya patronu olmayı ön
gören yasayı eleştirdi. Mete'ye göre bu durum, yapılan bir
çalışma.
Yabancıların Türkiye'de medya kuruluşu satın almasını güya
sınırlayan kanunun TBMM'de kabul edilişi bir tür Sevr düzenlemesi
niteliğinde.
Neden 'güya sınırlama' diyorum?
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şener'in 'Yabancılar
Türkiye'de en çok 6 adet televizyon kanalına sahip olacaklar, bunun
nesinden korkuyoruz?' anlamındaki 'sınırlama' iddiasına rağmen ne
hakla 'güya' diyebiliyorum?
Gayet sade bir mantık yürütüyorum:
- 6 tane kedi 18 tane fareyi, 18 bin kere yer yutar.
Bu mesele 'yükseltilen değer aydınları'nın liberal martavalları ile
geçiştirilebilecek bir konu değil.
- Efendim yabancı sermayeye karşı duracak kadar çağdışı mısınız?
Dünyanın pek çok ülkesinde yabancılar medya sektörüne
girebilmektedir. Biz de bu alanda da serbest rekabet şartlarını
oluşturmak zorundayız.
Bir kere bu tür söylemlerde tiksindirici bir aldatmaca var. Küresel
kapitalizmin 'serbest ticaret' dediği şey, dünyadaki bütün
piyasaları sermayesi en büyük olan gücün egemenliğine sunmak
demektir.
Yeryüzünü soyarak sermaye biriktirmiş zengin ülke devleri yoksul
ülkelerde kedi-fare oyunu oynasın diye üretilmiş ideolojinin, dünün
İslamcı kadrolarınca böylesine aşkla benimsenmesini anlamak
zor.
Söz konusu kanun Meclis'te tartışılırken adeta yabancı sermaye
havarisi gibi gayret gösteren Sayın Şener hakkında en çarpıcı
yakıştırma CHP Grup Başkanvekili Anadol'dan geldi:
'Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener herhalde
hayatı boyunca, dün gece yaptığı kadar başarılı bir avukatlık
yapmamıştır."
Ne var ki, bu tepkinin CHP'den gelişine bakarak söz konusu kanunla
ilgili tartışmayı 'muhalefet olsun diye muhalefet' sanmamalı.
İktidar milletvekillerinden Ertuğrul Yalçınbayır ve Nevzat
Yalçıntaş da aynen CHP'liler gibi davranarak yabancıların medya
kuruluşu satın almasını düzenleyen yasaya muhalefet etmişlerdir.
Bilhassa Nevzat Yalçıntaş'ın düzeyli eleştirisi, bir
milletvekilinin partisine sadakatini koruyarak inanmadığı bir
düzenlemeye direnişini sergilemek bakımından örnek niteliğindedir.
Yalçıntaş 'millete vekalet' -adına ama olabildiğince nazik
ifadelerle- partisinin vahim bir hata işlediğini dile getirmiş ama
sonucu değiştirememiştir.
Acaba bu sağduyu yankısı iktidar partisi tarafından niçin dikkate
alınmamıştır?
Bu soruya verilebilecek en masum cevap şöyle olabilir:
- TMSF'nin elindeki medya kuruluşlarını -özellikle de Star
Grubu'nunkileri- kolayca satmak için yabancılara yüzde yüzünü
alabilme hakkı tanıdılar.
Peki niye bu yırtınma? Böylece gelebilecek azami birkaç yüz milyon
dolar, Türkiye'nin hangi dişindeki çürüğe dolgu olabilir ki?
Bunun adı, 'tavuk gelecek yerden kaz esirgememe' dalaleti bile
değil. Böylesine akıl almaz bir cömertlik ancak 'serçe gelecek
yerden kaz sürülerini esirgememe' ile eşdeğer sayılabilir.
Şüphe yok ki bu yasa medyada adil rekabeti ortadan kaldırıcı bir
fitnedir. Düzenlemeyi gerçekleştirenler bilerek veya bilmeyerek
basın özgürlüğü açısından 'Truva Savaşı'nı
güncelleştirmişlerdir.
Mesele sadece yabancı sermayenin eline geçecek birkaç yayın
kuruluşunun milli konularda kamuoyunu yanlış yönlendirip ülke
çıkarlarına zarar vermeleri ihtimalinden ibaret değildir. Mesele,
medya sektörüne 'piyasaları belirleyici' dış patron atama
meselesidir.
Daha somut ifade etmek gerekirse, Türkiye'deki yayın
kuruluşlarından herhangi bir tekine dahi yüzde yüzüyle sahip olacak
bir yabancı medya imparatorluğu, sektörün geri kalanı üzerinde
kolayca egemenlik kurabilecektir. Sözgelimi bu imparatorluk FOX
olsun. Irak savaşı öncesinde Amerikan kamuoyunu vahim şekilde
aldatıp iğfal eden korkunç yalanlardan çoğunun pişirilip servis
yapıldığı fırınlar, bu imparatorluğun yayın organları olmuştur.
Aynı kuruluşun gazete ve televizyonları, Wolfowitz gibi azılı
şahinlerin malum tezkere sonrası Türkiye'ye açtığı savaşı
kışkırtmada bütün rakiplerini geride bırakmışlardır.
Yine aynı örnek üzerinden devam edelim:
Hiçbir yerli kanalın, televizyonda yayınlanacak ürünlerin tedariki
bakımından FOX ile rekabet etmesine imkan ve ihtimal yoktur. Bu da
demektir ki mesela FOX'un tamamına sahip olacağı bir televizyon
kanalı, Türkiye'de kamuoyu belirlemenin ana kumanda merkezi haline
gelecektir.
Böyle baktığınız zaman ne kadar gerçekçi olursanız olun uçuk
kuşkulara kapılmaktan kendinizi alamazsınız:
Acaba 'küresel kuklacı' böyle istediği için mi bu düzenleme
gerçekleşiyor?
YAZI:Ömer Lütfi METE
SABAH