Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Teoman'la son konuşmamızı, yaz başında "Alev Alev" şarkısını
söylediği günlerde yapmıştık.
Feridun Düzağaç'ın o bestesi Türk müziğinin en romantik ve güzel
şarkılarından biridir.
Teoman da şahane okumuştu…
O konuşmayı telefonla yapmıştık, hadi bunu da herkesin önünde
yapalım.
Belki memlekete faydalı bir muhabbet olur…
Takip etmeyenlere olayı kısaca özetleyeyim.
Teoman yeni bir şarkı çıkaracak.
Bu şarkıda Necip Fazıl Kısakürek'in bir şiirindeki "Öz vatanında
parya olmak" dizelerini tekrarlıyor ve Türk aydınlarının yıllarca
bu ülkenin insanlarını horladıklarını anlatıyor ve soruyor:
"Şimdi anladınız mı…"
Güzel şiirdir… Ben de severim..
O "parya" lafı, bu ülkede dincisinin de, solcusunun da, ülkücüsünün
de çok hoşuna gitmiştir.
Ama Teoman ne kadar anlamış onu merak ediyorum.
Ona iki sorum var…
(*) BİR; Bu şarkının sözlerini yazmadan önce "parya" kelimesinin
sözlük anlamına baktın mı?
Bakmadıysan ben buradan yazayım:
"Hindistan'da görülen kast düzenine göre, kast dışı kalan, hiçbir
toplumsal sınıftan olmayan, her türlü haklardan yoksun olanlara
verilen ad…"
Yani Necip Fazıl'ın şiirde hepimizin çok hoşuna giden o
kelimesinin, şiirdeki manasında farklı bir yorum var.
İnsan, kelimenin anlamı itibariyle zaten kendi vatanında parya
olur.
Anlayacağın oraya "öz vatanında" ekinin şiirsellikten başka kattığı
bir yenilik yok.
(*) İKİ; O şiirin adının ne olduğunu her halde
biliyorsundur.
"Sakarya Türküsü'dür…"
Necip Fazıl 1949'da trenle Sakarya Nehri üzerinden geçerken yazdı
denir.
Şimdi sana Cumhuriyet'te doğmuş bir çocuk olarak soruyorum.
Tarihte "Sakarya" denince senin aklına ne gelir?
Şu soruyu sorarsan, cevabı da kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu millet, tarihinin hangi evresinde "Öz vatanında parya" haline
gelmiştir?
Senin aklına ne gelir bilmem ama benim aklıma, Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun işgali gelir…
22 gün 22 gece devam eden bir savaşın adıdır o nehir…
Türk'ün Kurtuluş Savaşı'nda göğüs göğüse kazandığı zaferinin adıdır
"Sakarya Meydan Savaşı…"
Kaybedilmiş bir vatanı yeniden öz vatanı haline getirmesinin ilk
adımıdır.
Biliyorum, şiir şiirdir ve şairinin verdiği anlamı taşır.
Necip Fazıl o şiirinde Kurtuluş Savaşı'nın adını geçirmez…
Ama diyorum ya…
Şiir şiirdir… Şairin kaleminden çıkınca; sen de, ben de onun kadar
hak iddia ederiz o kelimelerde…
Tabii şunu da unutmayız…
Cemal Süreya'nın şiirini okuyarak, bir kıza herhalde sen de
hayatının bir gününde "onursuzunum" senin demişsindir.
İyi de gerçek hayatında sana "şerefsiz" denmesini sever miydin?
Ziya Gökalp de "Minareler süngümüz, kubbeler miğfer, camiler
kışlamız" demiştir…
Şiirde kulağa güzel geliyor da, senin "Upper Cihangir"indeki
caminin askeri kışlaya dönüp, bütün cemaatinin süngülü asker haline
gelmesi hoşuna gider miydi?
Hepimize ait bir mabedin toplumun bir bölümüne karşı savaş tabyası
haline getirilmesi yani…
Necip Fazıl, şair olarak "dinin ve kinin davacısı" bir gençlik de
istemişti…
Sen der misin şarkılarında "Kininin, nefretinin davacısı ol ey
arkadaş" diye…
Hadi dininin davacısını anladık, ya kininin davacısı ne oluyor?
Var mı Kuran'da böyle bir söz…
Tevrat'ta var, Kuran'da yok…
Şimdi geleyim, senin şarkının sözlerine…
Şahsi hissiyatım, şiirsel yapısı berbat bir şarkı kardeşim.
Eğer diyorsan ki, ben kendi "öz mahallemi" eleştiriyorum, bak o da
çok geç kalmış ve bugün manasını tamamen başka istikamete gitmiş
bir eleştiri bu…
Bunları 20, hatta 15, hatta 10 yıl önce söyleseydin, vallahi de
billahi de yazmazdım bu yazıyı…
İyi de kardeşim bugün, 22 Ağustos 2023 Salı günü bunun söyleneceği
yer Cihangir'in göbeği mi…
Yoksa sana "Bu ülkenin tek paryası Bir Başkadır filminin
Meryem"idir mi dediler…
Yani adresi artık yanlış bu şarkının…
Yok adres doğru diyorsan eğer,
Hadi git sor seninle aynı mahallede oturan Özdemir İnce'yle Ülker
İnce'ye, o şiirin yazıldığı 1950'li yıllarda, 1960'larda, 70'lerde,
80'lerde bu ülkenin Anadolu kasabalarında öğretmenlik yapan, TÖS
üyesi olduğu için karakışta o kasabadan bu kasabaya sürülen solcu
Çalıkuşu Feride'lere…
Bir de onlardan dinle Demokrat Parti, yani Necip Fazıl'ın bol bol
devlet yardımı aldığı dönemde "Öz vatanında Parya" olmanın ne
olduğunu…
Ama uyarayım seni…
Her ikisi de, "Öz vatanında parya" olmak kadar, Necip Fazıl'ı da
senden çok ama çok daha iyi bilirler.
Onlar istisna diyorsan, git yine kendi mahallende 12 Eylül'den
sonra zindanlarda sürünen, işini aşını kaybeden insanlara…
Bir kısmı hâlâ hayatta… Aynı kafelere takılıyor seninle…
Şöyle Silivri'ye bir uğra, Edirne taraflarında bir dolaş, eften
püften iddianamelerle, balarısı haritası delilleriyle 5 yıldır
hapislerde çürütülenlere de sor "Kimdir öz vatanında parya"
diye…
Çık mahallenden, git biraz öteye, sor orada yoksul bir
mahallenin, Kartal İmam Hatip'den mezun olmamış, muhalif bir
ailenin işsiz çocuğuna…
"Kardeşim nedir öz vatanında parya olmak…"
Sor aynı soruyu, bu ülkede FETÖ'cülerin, onların destekçilerinin,
onlarla aynı yağmurlarda birlikte ıslanırken, liselerde,
üniversitelerde giriş sınavlarında, çaldıkları sınav sorularını "öz
yandaşlarına" sızdırarak, hayatlarını, istikballerini kaydırdıkları
milyonlarca halk çocuğuna, gence…
Nedir öz vatanında parya olmak…
Sabah Cihangir'de kahve içmeye çıktığında rastladığın her
mahallelini "Bu ülkenin efendisi mi" sanıyorsun da, hayatını gün
gün kazanan komşularını, bir şarkının iki buçuk dakikasında lime
lime ediyorsun kardeşim…
Hiç mi yok senin konseri yasaklanan, sahnelere çıkması engellenen,
ekmeği elinden alınan popçu, rockçı parya bir sanatçı arkadaşın
mahallede…
Olmamış sevgili kardeşim…
Ya okuduğun şiiri tam anlamamışsın…
Anladığın kadarını zamanın ruhundan koparmışsın…
Kopardığın kısmı ile yanlış zamanda, yanlış mahallede, yanlış
adreslere gidip, yanlış insanların yakasına yapışmışsın.…
Bir de üstüne üstlük Nuri Bilge Ceylan'ı da yanlış bir davada
kendine tanık haline düşürmüşsün…
Olmamış yani…
Ve sana son bir hatırlatma…
Bugün ülkenin 20 yıldır iktidarda bulunan Cumhurbaşkanı İstanbul'un
yoksul bir mahallesinde doğmuş, Cumhuriyet'in sağladığı imkânlarla
imam hatip okulunda okumuş, seçimlerde bileğinin hakkı ile seçilmiş
bir liderdir.
Ülkenin eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, Isparta'nın bir
köyünde doğmuş yoksul ve dindar bir anne babanın çocuğudur.
Hiç düşündün mü nasıl geldiler bu fukara çocukları, öz yurtlarının
en üst makamlarına kadar?
Git, bir daha bak o parya şiirinin adına…
"Sakarya Türküsü'dür" adı…
Hâlâ anlamadın mı…
Yanına bir de "Dumlupınar" ekle…
Hâlâ anlamadıysan bir de "Birinci, İkinci İnönü" savaşlarını
ekle.
Hâlâ anlamadıysan, 26 Ağustos, 30 Ağustos, 9 Eylül tarihlerini
ekle…
Anladın mı şimdi, bugün o fukara çocuklarını devletin tepesine
taşıyan "İstiklal Savaşı ruhunu…"
Parya dediğin dindar insanların namaz kıldığı 140 bin camide okunan
5 vakit ezan sesinin nereden geldiğini…
Neyse Teoman…
Benim kinim yok…
Davacısı, savcısı olacağım bir öfkem, nefretim falan da yok.
Alev Alev'i harika söylüyorsun…
Ben de İzmir'in yoksul bir mahallesinde, bir matbaa işçisi çocuğu
olarak doğdum.
Belki şanslıydım, eşitsizliklerden şikâyetçi oldum ama hiç parya
olarak hissetmedim kendimi öz yurdumda.
Hisseden yok muydu bu ülkede…
Vardı elbette…
Başörtüsü yüzünden okula gidemeyen kız çocuklarına yapılan
haksızlığı elbet ben de gördüm.
Yeterince mücadele, itiraz ettim mi…
Yapış yakama bir şey demem…
İçime sindiremedim o haksızlığı ama doğrudur bir Şule Yüksel kadar
kavgasını vermedim
Ama bu vatanda yaşadığım bunca yıl bana şunu öğretti.
Bu ülkede her mahallenin kendi mazlumu da vardır, kendi kendi
zalimi ve mağruru da…
Bu ülkede her iktidarı ele geçiren, kendi döneminin öz paryasını
yarattı… Yaratıyor.
Bilesin ki…
Bugün de kendi vatanında parya olan milyonlarca genç insan
umutsuzluk labirentlerinde kaybolup gidiyor…
Yani, Cihangir'den çık şiiri güncelle, biraz da Ankara'da iktidar
mahallelerinde dolaş, onlara da söyle bu şarkıyı …
Şarkında diyorsun ki Cihangirli aydına "Bırakalım bunları
geleceğe bakalım…"
İyi de kendin niye dolaşıyorsun bu şiirin mazilerinde…
Hadi bu muhabbeti senin o şahane "Senden Önce Senden Sonra
"şarkının sözlerini biraz güncelleyerek bitirelim:
Hani sen diyordun ya ayrıldığın sevgiline;
"Daha kaç vücut gerek/Benim seni unutmama…"
Ben de onu güncelleyeyim de ödeşelim:
"Bize daha kaç parya nesli gerek/ Bizim bu parya edebiyatını
unutmamıza…"
Bu muhabbeti de rahmetli Süleyman Demirel'in sözleri ile
noktalayayım:
"Dünün güneşi ile bugünün çamaşırını kurutamazsın" sevgili
kardeşim.
Bugünün paryasını da dünün paryası unutturamazsın…
Biliyorum hâlâ paramparçasın…
Ama sen bize daha güzel Teoman şarkıları söyle…