Sessiz kalınırsa daha büyük katliamlar yaşanabilir’’
Abone olDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de bin 200 kişinin hayatını kaybettiği kimyasal saldırılara gerekli cevabın verilmemesi halinde dah...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de bin 200 kişinin
hayatını kaybettiği kimyasal saldırılara gerekli cevabın
verilmemesi halinde daha büyük facia ve katliamların yaşanacağı
uyarısında bulundu.
Bakan Davutoğlu, başkent Berlin’de Alman mevkidaşı Guido
Westerwelle ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın
toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
"ULUSLARARASI TOPLUM SURİYE’DE CAYDIRICILIĞINI YİTİRMİŞTİR"
"Uluslararası alanda barışın belki de en önemli aracı uluslararası
toplumun ve uluslararası örgütlerin caydırıcı niteliğini
kaybetmemeleridir" diyen Davutoğlu, "BM’nin ve uluslararası
toplumun caydırıcılık niteliği bir kez kaybolursa, insan hakları ve
bu tür kimyasal silah kullanımı da dahil olmak üzere insanlığa
karşı işlenen suçlar konusunda otokratik rejimlerin cesareti artar.
Maalesef Suriye’de bu caydırıcılık kaybedilmiştir" dedi.
"BÜTÜN KIRMIZI ÇİZGİLER AŞILDI ANCAK BMGK’DE BİR KARAR ALMAK BİLE
MÜMKÜN OLMADI"
Davutoğlu, "Sadece dün yaşanan kimyasal silah saldırısı değil
Suriye’de 100 bini aşkın insan öldü, 200 bini aşkın insan kayıp.
Bütün şehirler yerle bir edildi. Bütün kırmızı çizgiler aşıldı ama
hala BM Güvenlik Konseyi’nde bir karar almak bile mümkün olmadı"
şeklinde konuştu.
Bakan Davutoğlu konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Hala bu konuda kırmızı çizgiler ortaya koyan taraflar ve hepimiz
için bir sorumluluktur bu: Kırmızı çizgi dediğiniz her husus
aşıldığında aslında bir sorumluluk üstlenmiş oluyorsunuz. Çünkü o
aşıldığında daha başka bir sınıra yükseliyor. Banyas’ta katliam
yapıldığında kırmızı çizgi aşıldı. Kusayr’da katliam yapıldığında
kırmızı çizgi aşıldı. 100 bin insan öldüğünde kırmızı çizgi
aşıldı."
"Aslında birçok kırmızı çizgiler aşıldı. Ama şu ana kadar aşılan bu
kırmızı çizgilerde Esad rejimine net yaptırımlar uygulanmadığı için
daha fazla daha yüksek bir eşikte kırmızı çizgi oluştu. Bu eşik de
şimdi kimyasal silah. Kimyasal silah konusunda da daha önce üç
yerde suçlamalar oldu. Yine bir araştırma yapılamadı. Ama dün
yaşananlar, video ve görüntülerle tüm dünyaya yansıyan olay, artık
herhangi bir şekilde üzerinin örtülmesi mümkün olmayan bir
olaydır."
"BM GÜVENLİK KONSEYİ ARTIK KARARSIZ BİR TAVIR TAKINAMAZ"
"Bunun mutlaka en objektif şekilde araştırılması gerekir. Dün BM
Genel Sekreteri Ban ki-moon ile görüşmemde de söyledim. Bu konuda
artık BM Güvenlik Konseyi kararsız, mütereddit bir tavır takınamaz.
Derhal inceleme yapılmalı, kim bu saldırının arkasındaysa, en
şiddetli tedbirler, yaptırımlar uygulanmalı ki, bir daha kimse
kimyasal silah gibi bir insanlık suçunu işleme cesareti
gösteremesin. Ama şimdi yine kırmızı çizgiler söyler ve yine bir
şey yapmazsak emin olun ki, bundan sonra çok daha başka ve çok daha
vahim katliamların peşi gelecektir. Nasıl Halepçe dolayısıyla
Saddam’a dönük müeyyideler geliştirildi, şimdi de aynı inceleme
yapılmalı ve gerekli her türlü tedbir alınmalıdır."
"KİMYASAL SİLAH KULLANAN BİR TARAFLA YAN YANA YAŞAMAK GİBİ BİR
SORUNLA KARŞI KARŞIYAYIZ"
"Tabi bu bizi Türkiye olarak iki kez ilgilendiriyor.Hem insanlık
adına bir kaygı duyuyoruz. Ama komşu bir ülke olarak da yanı
başımızda böyle bir kimsayal silahı bu kadar fütursuzca kullanan
bir tarafın olması, bir rejimin eğer ispat edilirse rejim olduğu ki
bunun için rejimin buna bir an önce izin vermesini istiyoruz.
bununla bir arada yaşamak gibi bir güvenlik sorunuyla da karşı
karşıyayız. O bakımdan Türkiye olarak uluslararası toplumu, BM’yi
ve bütün ilgili kurumları olaya müdahil olmaya ve gerekli
incelemeleri bir an önce yapıp, bu kırmızı çizginin bizce aşılmış
olduğu bu durumda, Suriye rejimine gerekli bütün yaptırımların
uygulanması konusunda adım atılması yönünde de çağrıda
bulunuyoruz."
"DAHA ÖNCEKİ KATLİAMLARA SESSİZ KALINMASI DAHA BÜYÜK FACİALARA YOL
AÇMIŞTIR"
"Bizim konudaki pozisyonumuz açıktır. Suriye’deki rejime en
başından itibaren ilkeli olarak, net tavır sergiledik. Önce ikna
etmeye çalıştık. Demokratik süreçlere, hak taleplerinin
karşılanması yönünde gayret sarf ettik. Daha sonra da bu baskıların
durması için elimizden gelen çabayı sarf ettik. Ama maalesef daha
önceki katliamlara, Kusayr’da, Banyas’ta yapılan katliamlara
uluslararası toplumun sessiz kalması, bugün Şam’da daha büyük bir
katliamın ve insanlık faciasının yaşanmasına yol açmıştır."
"Elimizdeki rakamlar 1200 civarında ölü olduğu yönünde. Tabi
bunların aydınlatılması, delillendirilmesi gerekir. Dün BM’ye
Türkiye ve Almanya’nın da içinde bulunduğu 35 ülke başvuruda
bulundu. Bir an önce Şam’da bulunan inceleme heyetinin, bölgeye
giderek gerekli çalışmaları yapması konusunda yetkilendirilmesi
talebinde bulunduk."
"İRAN DIŞİŞLERİ BAKANI İLE GÖRÜŞTÜM"
"Ben de İran dışişleri bakanı dostumu dün arayarak, Suriye
rejiminin bu konuda engel çıkarmaması yönünde ağırlık koymaları
ricasında bulundum. Suriye rejimi bu suçu kendilerinin işlemediğini
iddia ediyor. Eğer bu iddia doğruysa BM inceleme heyetine izin
vermelidir."
"SURİYE REJİMİ KENDİNDEN EMİNSE BM HEYETİNE İZİN VERİR"
"Eğer kendilerinden eminlerse, bu büyük insanlık suçunun
kendilerinin işlemediğini iddia ediyorlarsa, BM heyeti derhal, saat
bile kaybetmeden Şam’da bu bölgeye gitmeli, bu incelemeyi
yapmalılar. Bu yapılmaması halinde, bir insanlık suçunun işlenmiş
olması dolayısıyla uluslararası toplumun, Doğu Avrupa’da geçmişte
nasıl tavır takındıysa, aynı tavrı, Ortadoğu haklarına saygının bir
gereği olarak takınması bir zarurettir. Aksi takdirde bugün bu
kimyasal silah saldırısına müsamaha gösterilirse, yarın daha büyük
ölçekli facialarla karşı karşıya kalırız. Bu konuda Almanya ile
aynı tutumu benimsiyor olduğumuzu görmekten büyük memnuniyet
duydum."
"ULUSLARARASI TOPLUMDAN GELEN FARKLI MESAJLAR MISIR’DA KATLİAMA
ZEMİN HAZIRLAMIŞTIR"
"Mısır’da meşruiyetin tesisi, demokrasinin restore edilmesi ve
Mısır’da seçilmiş cumhurbaşkanına ve yönetime karşı
gerçekleştirilen darbenin en kısa sürede sona erdirilip, sadece
sivillerden oluşan bir geçiş sürecinin derhal devreye sokulması
için çok ciddi çaba sarf ettik, sarf etmeye devam ediyoruz. Ama
maalesef uluslararası toplumdan gelen farklı mesajlar, aynen
Suriye’de olduğu gibi, Mısır’da sertlik yanlılarına müsamaha
edilebileceği gibi bir kanaatin yayılmasına ve son olarak 14
Ağustos olduğu gibi barışçıl göstericilere, çocukların, kadınların
da içinde olduğu çok sayıda yüzlerce Mısırlının katledilmesine
zemin hazırlamıştır."
"Dün AB’de yapılan toplantı son derece önemli bir toplantıydı.
Buradaki temel mesajım da, Türkiye ile AB’nin ortak değerlerimiz
adına, insan hakları, barışçıl gösteri yapma hakkı, özgür ve
serbest seçimlere saygı, seçim neticelerinin sadece halk tarafından
değiştirilebilir olması, askeri veya herhangi başka bir otoritenin
seçim neticelerini gayri meşru kılmaması gibi temel ortak Avrupa
değerlerimiz etrafında birlikte çalışma içinde olmamız, ortak
mesajlar vermemiz, dalgalı mesajlar değil, ilkeli, temel mesajların
Mısır’daki bütün taraflara iletilmesi, tamamen sivillerden oluşan
bir geçiş sürecinin erken seçimlere gidecek şekilde derhal devreye
sokulması ve bütün siyasi tutukluların, başta Sayın Mursi olmak
üzere, serbest bırakılmaları yönünde güçlü irademizin ortaya
konması..."
"MURSİ İÇERİDE, MÜBAREK DIŞARIDAYKEN DEMOKRASİYE DÖNÜK UMUDUN
YEŞERMESİ GÜÇ"
"Seçilmiş bir cumhurbaşkanının hapishanede olduğu, buna mukabil
daha önceki cumhurbaşkanının tahliye edildiği bir konjonktürde,
daha önceki Sayın Mübarek’in tahliye edildiği bir konjonktörde,
Mısır’da düzenin ve demokrasiye dönük bir umudun yeşermesi çok
güç.
"Burada herhangi bir şekilde hukuki bir karar eleştiri getirmek
adına bunu söylemiyorum. Esas itirazım seçilmiş bir
cumhurbaşkanının hapishanede olmasıdır. Süratle Sayın Mursi’nin
içinde olduğu bir sürecin bir ulusal uzlaşı sürecinin başlaması
için, bütün siyasi tutukluların serbest bırakılması yönünde
hepimizin ortak mesaj vermesi ve Mısır gibi çok köklü, çok güçlü
bir devletin bir an önce kendi istikrarını, kendi halkı ne karar
veriyorsa, kimsenin Mısır’ın içişlerine karışma hakkı yoktur ama
Mısır’ın halkının seçimlerle iradesini yok etme hakkı da kimse de
yoktur. İnsan haklar söz konusu olduğunda da hepimiz sesimizi
yükseltebiliriz."
"MESELE SADECE MISIR VE SURİYE MESELESİ DEĞİL"
"Mesele sadece Mısır ve Suriye meselesi değil. Ortadoğu halklarının
huzuru, istikrarı, özgürlüğü için geleceğinin belirlendiği kritik
yıllardan geçiyoruz. Eğer 90’lı yıllarda Doğu Avrupa ve
Balkanlar’da, Avrupa Birliği, ABD, Türkiye ve bütün demokrasiyi
savunan ülkeler, kararlı bir şekilde demokratik geçiş süreçlerini
savunmamış olsalar da, kararlı bir şekilde Bosna’da yan yana
durmamış olsalar da, bugün Doğu Avrupa ve Balkanlar’da hepimizin
övündüğü demokratik tecrübeler ve AB, NATO üyesi olmuş ülkeler
olmayabilirdi.
"Bugün benzer bir sınavla karşı karşıyayız. Ya Ortadoğu’da
hepimizin savunduğu değerler adına, bu değerlerin hayata
geçirilmesi için talepte bulunan Ortadoğu halklarının yanında yer
alacağız, ya karşısında yer alacağız, ya da mütereddid kalacağız.
Karşısında yer almak otokratik rejimlere ve baskılara ’evet’
demektir. 90’lı yıllarda Çaveşesku’nun ya da Jiskov’un ya da
Miloseviç’in yanında yer almak gibidir."
"MÜTEREDDİT KALMAK OTOKRASİNİN DEVAMINA ZEMİN HAZIRLAYACAK"
"Mütereddit kalmak ise geleceğin maalesef olumsuz bir şekilde
şekillenmesine ve güç sahibi olanların otoritelerini sürdürmesine
zemin teşkil edecektir. İlkesel olarak hepimizin Ortadoğu’da insan
haklarının, medya, fikir özgürlüğünün, serbest ve özgür seçimlerin,
demokratik taleplerde bulunan Ortadoğu halklarının taleplerinin
yanında yer almamız gerekiyor."
"Burada Türkiye ile AB ile aynı frekansta mesajlar vermesi,
senkronize fikirler geliştirmesi önemlidir. Avrupa’nın önemli
ülkelerinin, Almanya gibi bu tecrübeleri çok yakından yaşamış
ülkelerin liderlik rolü önemlidir."
"LONDRA VE ROMA’DA DA TEMASLARDA BULUNACAĞIM"
"Bundan sonra da istişarelerimize devam edeceğiz. Ben buradan
Londra’ya daha sonra da Roma’ya geçerek Avrupalı meslektaşlarım ile
istişarelerimi sürdüreceğim. Önemli olan 90’lı yıllarda Doğu
Avrupa’da başardığımız siyasi süreçlerin, demokratik süreçlerin
bugün Ortadoğu’da da birlikte başarmamız ve Ortadoğu’da insan
haklarına, özgür seçimlere dayalı halkın talepleri yönünde
kanaatlerimizi dillendirmemiz."
(İHA)