Alevi-Sunni diye böldüler bizi bir ara.
Boğazladık birbirimizi yıllarca. 12 Eylül'de kimimiz sağcı olduk,
kimimiz solcu... Kardeşliğimizi bıraktık bir kenara, sarıldık
birbirimizin boğazına. Allah ne verdiyse, kimden daha fazla can
gitti derdine düşmek yerine, yerde yatan cansız bedenler üzerinden
sevinç çığlıkları attık.
Sağ-Sol kavgası da miadını doldurunca, Türk-Kürt kavgasına
tutuştuk.
30 bin can verdik bu uğurda...
Hala veriyoruz!
Gidişat daha da kötüye gidiyor!
Çünkü...
Politikacılarımız akan kan üzerinden siyaset yapmayı seviyor!
***
Dağdaki, bayırdaki, düz ovadaki veya kışladaki çocuklar bir bir
toprağa düşerken, Türkiye'de başka kavgalar da yaşanıyor.
Cemaat-AK Parti kavgası!
Garip olan ne biliyor musunuz?
AK Parti veya Cemaat silahını kuşananlar, masum
insanlara, pervasızca kurşun sıkıyorlar.
Hırsızlığı tescilli kimi eski bürokratlarsa, "altın
kaplamalı" koltuğu altından çekilince, akla hayale
gelmeyen yalanlarla ülke idaresini elinde tutanların karşısına
dikilip, "Cemaat kartı"nı oynuyorlar:
- O bir Cemaatçi!
- Alnında mı yazıyor?
- Kaset var elimde!
Abarttığımı düşünmeyin!
Eskiden ses kasetleri veya seks kasetleri tedavüldeydi.
Şimdi "Cemaatle görüşme" kasetleri revaçta!
O kasetleri Başbakan Erdoğan'a sunabileceğini söyleyebilecek kadar
şirazeden çıkanlar bile var.
***
Peki Erdoğan bu kasetlere itibar ediyor mu?
Bildiğim etmiyor!
Ama...
Erdoğan'ın "Benim Bakanım" dediği bazı isimlerin,
Cemaat-AK Parti kavgasından yola çıkarak, silah
kuşanan çakallara itibar etmediğini söyleyemem. Altın değerinde
kimi yöneticilerin "Cemaatçi" yaftasıyla
görevinden uzaklaştırıldığını biliyorum çünkü!
Bereket, oyuna gelenlerin sayısı az!
Aksi takdirde, namuslu iş yapan kimse kalmaz memlekette!
"Cemaatçi" yaftasıyla görevinden uzaklaştırıldığını söylediğim
kişi, 24 saat geçmeden uluslararası büyük bir şirkette işbaşı
yaptı!
Şimdi soruyorum!
Kim kaybetti?