Serezlinin U dönüşü
Abone olTiyatroyu Fenerbahçe'ye tercih etti
Hayatı, futbolcu olma yönünde ilerlerken tesadüf eseri 'u'
dönüşü yaparak oyunculuğa adım atmış Metin Serezli... Yeteneğini
bir tesadüf eseri keşfetmiş ama başarısı tesadüf değil. Çok çaba
sarfetmiş, iyi hocalarla çalışmış iyi bir oyuncu olabilmek için.
İyi ki de oyuncu olmuş. O muhteşem sesi boşa giderdi yoksa...
- Hukuk ve gazetecilik eğitimi aldınız. Ama oyunculuk
yapıyorsunuz...
"Hukuk fakültesini bitirmedim ama. Oyunculuk ön plana geçti. Fakat
oyunculukta da sağlam bir alt yapı gerektiriyor. Kültürlü olmak
mecburiyetindesiniz. Hukuk ve iktisat derslerini ekstra basın
derslerini de veren gazetecilik enstitüsünü bitirdim. O dönem
iktisat fakültesine bağlıydı. Şimdi iletişim fakültesi oldu. İki
yıllık bir okuldu. Sadece ve sadece aktörlükte bana yardımcı olsun
diye onu bitirdim."
- Ya tiyatro dersleri?
"Ayrıca Edebiyat fakültesine devam ettim sürekli olarak. Bir de
Haldun Taner'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde
verdiği tiyatro kurslarına gittim. Çünkü bir aktörün sağlam bir alt
yapısı olmalı. Çok değerli hocalardan birtakım kültürleri almadan
iyi bir oyuncu olunabileceğine inanmıyorum."
- Konservatuvar okumadınız. Bunun eksikliğini hissettiğiniz oluyor
mu?
"Hayır. Ben öyle hocalarla yetiştim ki hepsi o devrin en
büyükleriydi. Konservatuvardaki hocaların da hocalarıydı. Avni
Dilligil olsun, Haldun Dormen olsun, Şirin Devrim olsun... Onlardan
aldığımız dersler yetti de arttı bile. Konservatuvar alan
arkadaşların bizden daha çok ekiklikleri var çünkü onlar önce
dersleri alıyorlar sonra sahneye çıkıyorlar. Biz ise dersleri
sahnede uygulamalı olarak yaşıyorduk. Biz çok büyük ustaların
yanında yetiştik."
- Altan Erbulak ile kurduğunuz Çevre Tiyatrosunu ne oldu da
kapandı?
"Çevre Tiyatrosu çok erteresan bir tiyatroydu. 8 yıl da sadece 8
tane oyun oynadık bu demektir ki bütün bir yıl kapalı gişe olarak
bir oyun oynanabiliyordu. İkinci seneye sarkmasına da ben müsade
etmiyordum. 1971'de açtık ve 1978'de kapandı. Kapatmamızın sebebi,
politik. O dönem Türkiye sağ ve sol olmak üzere iki kutuba
ayrılmıştı. Kapalı yerlere, tiyatrolara, sinemalara bombalar
atılıyordu. Tiyatrolar yakılıyordu. Biz de 'Eğer bizim tiyatromuza
da bir bomba atılır ve bir kaç kişi ölürse biz bunun vicdan
azabıyla yaşayamayız' dedik ve tiyatroya ara verdik. Fakat daha
sonra da dönüp kurmadık. Kapatmamızın sebebi tamamen arşik olaylara
kurban vermemekti."
- İzmir'e de gelirdiniz...
"Biz o dönem izmir'e geldiğimizde buraya yerleşir, 45 gün kapalı
gişe oynardık. Şimdi ise ancak 3-4 gün bilemedin bir hafta
oynayabiliyor özel tiyatrolar. Çevre tiyatrosu zamanından kalma
İzmir'de aldığım 8 tane en çok seyirci toplayan tiyatro olma
teşekkürü var elimde."
TELEVİZYON DİZİLERİ
- Tiyaronun artık daha az ilgi görmesinin nedeni nedir
peki?
"Seyircinin profili değişiyor, dizilerin, televizyonun tabii ki
etkisi var ama bunlar her zaman olan şeyler. Organizatörler de
işlerini çok iyi yapamıyorlar. Tiyatro, çok büyük bir kültür içerir
ama maddi açıdan çok büyük katkılar sağlamaz. Tiyatroya ilgi
azalmıyor, sadece yerinde sayıyor. Biz başladığımızda kaç bin
seyirci varsa yine o kadar var. Televizyonu seyretmek daha kolay
olduğu için evlerinden çıkmıyorlar zihniyetine katılmıyorum. İki
ana neden var. Bir, tiyatro en iyi aktörlerini ve aktristlerini
onlara daha büyük maddi imkanlar sağladığı için televizyona
kaptırdı. Tiyatrolar zayıf hale geldi. Tiyatrolar zayıf oyuncularla
zayıf oyunlar oynadığı için seyirci gitmiyor. Seyirciyi tamamiyle
tatmin ediyorsanız seyirci geliyor."
DORMEN TİYATROSU
- Sizin hocalarınızdan olan Haldun Dormen'in tiyatrosu da
kapanan tiyatrolar arasında...
"Dormen Tiyatrosu gerçekten bir ekoldü. Usta çırak ilişkisi,
akademi ve konservatuvar eğitimi Dormen Tiyatrosu'nun içinde tam
anlamıyla vardı. Bugün Dormen Tiyatrosu'ndan eğitim almış
oyuncuları sahnede hemen tanıyabilirsiniz. Fakat Dormen Tiyatrosu
da kapanmak zorunda kaldı çünkü, o da çok yanlış işler yaptı ve
elindeki çok büyük oyuncuları televizyona kaptırdı. Zayıf
oyuncularla zayıf oyunlar yapmak mecburiyetinde kaldı. Seyirci
gelmeyince maddi hasara uğradı ve kapandı."
FUTBOL GÜNLERİ
- Fenerbahçe'nin genç takımında oynamış daha sonra A takıma
alınacakken tiyatroyu tercih etmişsiniz...
"Evet genç takımdan üç kişi seçildik. Benim hayatım futboldu zaten
üniversiteye girene kadar. Tiyatro aktörü hiç aklımdan
geçirmemiştim. Yönüm futbola dönüktü. Üniversiteye girdiğim zaman
benim hayatım çok değişti. Ne öğrendiysem üniversitede
öğrendim."
- Sahne nasıl başladı?
"Bir gencin spor dışında da sosyal bir faliyette bulunması gerekir
diye düşündüm ve bu ne olabilir dediğim vakit kantinin kapısındaki
'Amatör tiyatromuzda çalışmak isteyenler bize başvursun' yazısını
görüp başvurdum. Ama aktörlük yapmak gibi bir yeteneğim olduğunu
bilmiyordum. Dekor taşıyayım, efektörlük yapayım vs. diye
düşünüyordum. Amaç sadece o havayı solumaktı. O sırada Hocamız Avni
Dilligil, Almanya'daki bir tiyatro festivalinde oynanacak oyunda
bana başrollerden birini verdi. (O zaman ilk defa bir Türk
Tiyatrosu yabancı bir ülkede festivale katılacaktı). Fenerbahçe'in
A takımına seçilmemde aynı döneme rastladı. Antrenörümden izin
istedim vermeyince ben de bir seçim yapmak zorunda kaldım. Ama
futbolu da 40 yaşına kadar hiç bırakmadım."
TEKNİK DİREKTÖR
- Bu sizin için bir dönüm noktası olmuş. Şu an sizinle futbolcu
olarak röpotaj yapıyor olabilirdik...
"Evet. Avni Dilligil bana rol vermeseydi belki de ben şu an Göztepe
ya da Karşıyaka'nın teknik direktörü olarak konuşuyor
olabilirdiniz. Benim aktörlüğüm tamamen tesadüftür."
Maske Gibi...
- Türk sinemasından söz etmek istiyorum...
"Çok enteresan, Türk Sineması maske gibidir. Nasıl başlamışsanız
sizi nasıl tanımışsa sinema yapımcıları, yönetmenleri ve de seyirci
ondan sonra hep öyle gidiyor. Halbuki aktör her rolü oynar. En
zengini de, en fakiri de, en kötüyü de, en iyiyi de oynar aktörlük
budur. Türk sinemasında bi kez fabrikatörün kızı olduysanız hep
öyle kalırsınız. İsimler bile değişmez. Aynı karakterlern isimleri
ya Kemal'dir, ya Murat'tır, ya Tarık'tır. Senaryolar kopya kağıdı
gibi. Yeni dönemin sinemasında böyle bir şey yok."
KÖTÜ ADAM OLURDUM
- Bir dönemin jönüydünüz...
"Jön olarak başladım evet. Gençtim, tiyatroda da
başarıla olmuştum. O dönem tiyatroda başarılı kişileri kendine
çekiyordu sinemacılar. Fakat bir kaç rol sonra Orhan Aksoy bana
kötü adam rolü teklif etti. O kötü adam rolü çok başarılı oldu. O
rol başarılı olunca kötü adam rollerinde oynamaya başladım. Fakat
bu rol bana yapışmaya başlamıştı ki bir gün çocuğumun doğması söz
konusu oldu. Nevra da bana 'Bundan sonra kötü karakter oynama'
dedi. 'Niye' diye sorunca da 'Ya bak çocuğumuz oluyor. Ondan sonra
baban kötü adam rolleri oynuyor diyecekler' dedi. O günden sonra
bir daha kötü karakter oynamadım."
- O günkü filmler mi, yeniler mi?
" Nostalji olarak, eski filmler ne kadar güzeldi falan diyorlar ama
işte televizyon eski filmleri yayınlıyor. Yanyana koysunlar. Yeni
jenarasyonun sineması çok daha modern, çok daha akıllı, çok daha
dinamik ve çok daha özgün."
OLANAK MESELESİ
-Beğeniyorsunuz yani...
"Evet. Çok beğeniyorum."
- Peki, şimdiki imkanlar bizde olsaydı bide daha iyisini yapardık o
dönemde diyor musunuz?
"Öyle düşünmüyorum. Çünkü o dönemin insanlarının da çok başka
özellikleri vardı. O imkansızlıklarla yapabileceklerinin çok daha
üstünde şeyler yapıyorlardı."
"Sinema ile yumurtacılığı ayıramadılar"
- O dönem sinemasının kötü olmasının sebebi imkansızlıklar değil
miydi?
"Hayır değildi. Sebebi sadece sadece işletmeciler, sinema sahipleri
ve yapımcılarıydı. Çok dar kafalı insanlardı. Sinemayı yumurta
ticareti gibi düşünüp öyle hareket ediyorlardı. Hiç bir eğitim yok,
kültür düzeyi yok, bilgi yok sadece para kazanmak için girmiş.
Sinema sahipleri telefon eder, 'Abi bana bir Türkan Şoray filmi
gönder' der, 'Film nasıl olsun' diye sorulduğunda, 'Filmi boşver,
Türkan oynasın yeter' böyle bir zihniyet vardı. Oyuncular
fevkaladeydi. Şimdi olsa çok daha iyi film yapardılar."
Kaynak: Yeni Asır