Serdar Turgut'tan ilginç transfer
Abone olRadikal değişiklikler adı altında bazı isimleri Akşam'ın çatısı altında toplamaya çalışan Serdar Turgut, kavga etmediği kişi kalmayan Perihan Mağden'i transfer etti...
Nurcan Akad'ın istifasının ardından Akşam'ın başına getirilen
Serdar Turgut, gazetenin imajını yenilemek için ilginç isimleri
kadrosuna katmak için çalışıyor. Medyatava'nın iddiasına göre,
Star'dan Engin Ardıç'ı ikna eden Turgut'un son transferi, herkes
ile kavgalı olan Radikal yazarı Perihan Mağden'i de Akşam'ın
bünyesine kattı. Peki Perihan Mağden nasıl biri?... Perihan Mağden;
köşesinde hemen hemen bütün yazarlara çattığı için medya dünyasında
kavgacı bir isim olarak biliniyor... Mağden'in çıttığı isimlerin
arasında, Hıncal Uluç, Reha Muhtar Ahmet Hakan gibi isimler
geliyor. Lafı daha fazla uzatmadan Mağden'in nasıl bir yazar
olduğunu anlatan 22/09/2004 tarihli köşe yazısını size aktaralım...
Köşe ağrıları Perihan Mağden Öncelikle nezih bir örnekle
başlayalım. Vatan'da salı günkü köşesini şöyle nihayetlendiriyor
Asaf Savaş Akat: "AB'nin Türkiye hakkında kötü niyetli olduğunu az
çok biliyordum. Bu kadar kötü niyetli olduğuna doğrusu
inanmıyordum. Çuvaldız ve iğne misali, AB'nin terbiyesiz tepkisini,
karşı duracak yerde içeride hükümeti yıpratmak için kullanmaya
çalışanlara da teessüflerimi ifade ediyorum." ('Teessüflerimi' ve
'kötü niyetli' kelimeleri bold yazılmış. Derin okumasını
bold'larını siz yapıverin.) Ben gerek hayata duruş, gerek
konuşuşunun hastası sayılırım Asaf Savaş'ın. Ekonomik deprem
günlerimizde, televole ekonomi üçlüsü olarak (Orijinal Üçlü) en
kapış kapış zamanlarında (yakındır yine o günler), ne kadar
takdirlediğimi kendilerini belirten bir yazı yazmıştım da; şahıs
olarak karşılaştığım Mahfi Eğilmez aylardır güldüğünü belirtmişti
yazıma. Demek benim 'Saygılar Bizden' makalemin böyle bir güldürücü
etkisi olmuşmuş! Heyhat! 'Maksadını aşan ifade' denilen Genelkurmay
arasında, böyle bir şey olsa gerek. Sonra Sabah'tan Ahmet Hakan
köşesinde bildiriyor: "Bu yüzden 'Durun yahu! Ben en radikal
dönemlerimde bile, yani henüz 28 Şubat filan söz konusu değilken,
Bach dinlerdim. Üstelik ben yalnız da değildim. Benim gibi düşünen
ve yaşayan birçok İslamcı arkadaşım da yüksek sanata meraklıydı.
Hep birlikte tiyatroya giderdik, konser biletleri peşinde koşardık'
diyerek kendi açımdan 'aşağılayıcı' bulduğum bir savunma gayreti
içine girmeyeceğim." Evet! Bach konserinde kendisini gördüğü için
bir 'mesaj gönderen' okuruna 'vermediği', savunma gayreti içine
'girmediği' cevap bu Ahmet Hakan'ın. Yalnız Ahmet Hakan ziyadesiyle
Ayşe Arman tarafından mükemmelleştirilmiş bu 'cevap vermeme',
'muhatap olmama', 'zorunda bırakılmış olmama' tekniğinden
yararlanıyor. Kendisiyle ilgili söylenenlere, yazılanlara,
mesajlananlara 'cevap vermemeye' o kadar düşkün, o kadar düşkün ki
- İnsanın: "Kardeşim, ısrar muhabbet Teşvikiye'de ikamet etmek
yerine, Dolapdere'de filan otursaydın; açardın camlarını, mahalleli
sana laf attıkça cevaplarını ha bire yetiştirirdin. Bu gündelik
pratik sayesinde sen de rahatlardın, köşen de." Ya da: "Keşke
köşenin ismini 'Pygmalion' 'Sen neymişsin ESASINDA' filan koysaydın
da, üstte başlığın durdukça, mütemadiyen bu köşe toplarını çevirmek
zorunda kalmasaydın" tarzı şeyler yazası geliyor ama, hürmet
duyduğumuz bir kardeşimiz olduğu için yazmıyoruz mesela. (Teknik,
kapanındır.) Sonra köşecilikte yeni bir 'internetten ennnn
kokoşluklar indirmece çığrı' açan Çığırella Muhtar, Sabah'ın baş
sayfasından 'Trajedyalar Zinciri-Sayfa 25'te' diye iftiharla
anonslanıyor. Evet; tragedya ve trajedi kelimelerini karıştırarak
bir katır dünyaya getirmiş bulunan Muhtar'ın, 'Mama Problemi'
üstüne olan yazısındaki (vallahi kendi lafları: siz şimdi ben
dalgalandırıyorum sanırsınız) cümlenin: "Ve o eşlerin bu kez de
kendi erkek çocuklarıyla yeniden başlattıkları trajedyalar
zinciri..." olduğunu görüyoruz. Hıncal Uluç tarafından bilgisayar
hamallığını bırakması konusunda ciddiyetle uyarılan ve mümtaz bir
kültür şahsiyeti olan Uluç'u "Muhtar henüz emzikteyken Voltaire'in
Türkçe'de çıkmış tümmm kitaplarını okumuş, bitirmiş olduğunu" ilan
etmek zorunda bırakan Muhtar- (Zira bizim bildiğimiz Uluç, malum'un
ilanından nefreth eder.) Evet Türk diplerinin en diplerinden Bu
Muhtar, Beşiktaş Kulübü'nde bir yönetici, bir sözcü olarak
karanlıklardan karşımıza çıkıyor ve kulübü adına (da) (benim ismini
ömrümde ilk kez duyduğum: Vakit gazetesi yazarıymış) Hasan
Karakaya'yı Ahmet Necdet Sezer taraftar olduğu için
taraftarlığından istifa ettiği Beşiktaş'a davet ediyor. Yalvar
yakar. Ben şahsen Sinan Engin'in varlığından utandığım kadar
utanıyorum Reha Muhtar'ın Beşiktaş'taki pozisyonundan. Onu
kadrosuna dahil eden Yıldırım Demirören'den hiçbir şey
çıkmayacağına da eminim. Kendisini köşeciğimde, İnternet
İndirmeciliğinde ve Beşiktaş Sözcülüğünde 'Persona Non Grata' ilan
ediyorum. Eminim Eisenhower; Shaw ya da Dorian Gray'den (O, onu bir
şahıs filan sanıyordur internetten) bir alıntıyla cevabımı
verecektir. Kendisi (trajedya da burada) hem konuşamıyor, hem
yazamıyor zira. Köşeci olmanın en ağır yanı bu: Gazeteleri, takip
etmek zorundasınız: Yüzde doksan sekiz onun bunun röportajını
anısını kitabını 'alıntılamak' ya da promosyon fili olarak tavaf
ettiğiniz yerlerin yemeklerini methetmekle dolduruşa
getirmeyecekseniz şişenizi, pardon köşenizi. Bu zaruret de,
neresinden baksanız sinir yakıcı. Yaaaaa. Ne kadar dayanacağız
bakalım yani.