Serdar Turgut hakkında şok iddia
Abone olRojin'i çıldırtan fantezi nedeniyle adliyelik olan Serdar Turgut yine gündemde. Ahmet Tezcan'ın anlattıkları inanılır gibi değil.
Zaman gazetesinde yazmaya başlayan Başbakanlık eski Basın
Müşaviri Ahmet Tezcan Rojin'e yaptığı "dağa kaldırma" esprisiyle
eleştirilen Serdar Turgut'a onun yöntemiyle cevap verdi.
Kadın kılığında başbakanlığa gelmiş
dorduncukuvvetmedya sitesinde mizahi bir yazı kaleme alan
Tezcan, Akşam yazarı Serdar Turgut'un genel yayın yönetmeni olduğu
dönemde Başbakanlığa kadın kılığında girmeye çalıştığını
anlattı.
(...)Serdar Turgut'a dikkat et” dedi Basın Sözcüsü. “Korkuyorum her
an bir çılgınlık yapabilir! Bakışları hiç hoş değil!”
Elimde olmadan güldüm. Elimde olsaydı gene gülerdim. Çünkü durum
tam tersiydi, yani Serdar Turgut'un bakışları bir hoştu zaten.
Allah öyle yaratmıştı. Sadece bir konuya odaklandığında
gözbebekleri eşit seviyeye geliyor, diğer zamanlarda her şeye yan
bakıyordu.
“Ama bu onun yaradılış özelliği Akif Bey.” dedim.“Adamın gözleri
doğuştan şaşı, ne yapsın?”
“Kastettiğim o değil” dedi Sözcü. “Serdar Başbakan'la tek kare
fotoğraf çektirebilmek için akla gelmedik çılgınlıklar yapabilir.
Gazetede durumu kötü biliyorsun.”
Biliyordum. Genel Yayın Müdürüydü gazetesinde Serdar Turgut, fakat
son zamanlarda koltuğunun sallantıda olduğu söyleniyordu. Biri “Git
Başbakan'la görüş, beraber resim çektirip yayınla, patronun gözünde
önemin artar seni kovamazlar” diye akıl vermiş olmalıydı.
Başbakan'la görüşmek için randevu almaya ofisimize ilk geldiğinde,
durumunun ne kadar kritik olduğunu bir bakışta anlamıştık.
“Müdürüm kapıda Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olduğunu
söyleyen bir adam var” demişti avlu kapısından telefon açan
güvenlik memuru. “Fakat tanınmamak için kadın kılığına girmiş. Biz
canlı bomba sanıp üstüne atlayınca sarı basın kartını gösterdi.
Alalım mı içeri?”
Alın dedik, aldılar. Üstü başı perişandı. Başörtüsü çamura
bulanmış, eteği yırtılmış, ağdalanmamış bacakları berelenmişti. O
kadar dağılmıştı ki korkudan, bir konuya odaklanıp gözbebeklerini
eşit tutabilmesi imkansız hale gelmiş, hangi gözünü takip
edeceğimizi şaşırmıştık. Konuşamıyordu, dili damağına
yapışmıştı:
“Su!” diye bağırdı Basın Sözcüsü.
“Viski!” diye bağırdım ben.
“Bu adam genel yayın yönetmeni Akif Bey!” dedim. “Su içmeye alışkın
değildir, midesi kaldırmaz, iyilik yapalım derken hastanelik ederiz
sonra.”
Üçüncü kadehte kendisini toparladı biraz. Karşısına geçip dört ayrı
zaviyeden bakarak gözbebeklerinin eşitlendiğini gördükten sonra
rahat bir nefes alabildik. Artık bir şeyler sorabilirdik.
“Ne bu hal Serdar Bey?” dedi Basın Sözcüsü. “Yoksa kılık değiştirip
canlı bomba gibi kapıdan geçerek Başbakan'ın korumalarını ayakta
uyuttuk diye haber mi yapacaktınız? Bayatladı artık o numaralar
bilmiyor musunuz?”
“Hayır!” diye cevap verdi hıçkırır gibi. “Ben haber yapmam, muhabir
değilim, genel yayın yönetmeniyim.”
“İyi ya biz de ona şaştık zaten. Ne zamandan beri genel yayın
yönetmenleri kılık değiştirir oldu”
O an kafamda bir şimşek çaktı. Basın Sözcüsü'nü hemen bir kenara
çekip fısıldadım:
“İsterseniz özel hayata girmeyelim!”
“Ne alakası var? Nesi özel hayat bunun?”
“Medya dünyası bu, herkes birbirini bilir.. Ortalıkta bazı
gazetecilerin değişik cinsel tercihleri olduğu, hatta bazı gazete
patronlarının yurtdışında geceleri kadın kıyafetleri giyerek
parklarda dolaştığı falan çok söyleniyor. Bununki de ona benzer bir
durum olabilir.”
O anda “Hayır hayır öyle değilim ben!” diye bağırdı Serdar
Turgut.
Meğer kulakları, gözleri gibi değilmiş bizimkinin, fısıltıyla
konuştuklarımızı duyabilecek kadar koordine imiş.
Konuşturmak için viskine eşlik etmek üzere bir Davidoff puro verdik
de bülbül gibi öttürebildik.
“Ben Başbakan'la görüşmek istiyorum!” diye başladı heyecanla.
“Fotoğraf da çektirmek istiyorum. Fakat bunu gerçekleştiremezsem
Başbakanlık Ofisi'nden geri çevrildiğim anlaşılmasın diye kılık
değiştirmeyi düşündüm. Bu üstümdekiler benim değil Rana'nın, yani
karımın elbiseleri. Normal bir erkeğim ben. Yazılarımdan da anlamış
olmalısınız. İnanmıyorsanız yazarımız Oray Eğin'e sorun, siz
okudunuz belki ama o gördü, o bilir!”
Anlamıştık ama sözkonusu yazıları ve Oray Eğin'in görmüş
olabileceği şeyi bir an önce zihnimizin ekranından silmek
istediğimiz için üstünde durmadık.
“Peki bu kılıkta mı görüşecektiniz Başbakan'la?” dedim haddimi
aşarak. “Ne diye tanıştıracaktık sizi, Serdat Turgut diye mi yoksa
Nuray Başaran diye mi? Hem Nuray Başaran'ı çok iyi biliyor
Başbakan, kanmazdı ki!”
Adıyla birlikte zikredilen hanımı duyunca gözbebeklerinin eşitliği
bozuluverdi. Çünkü Nuray hanım, Serdar Turgut'un yayın yönetmeni
olduğu gazetenin son derece güçlü Ankara Temsilcisi idi. Güçü o
kadar fazlaydı ki, Serdar Turgut'un yönettiği gazetenin bağlı
olduğu grubun medya grup başkanlığını yapan Tuncay Özkan'ı bile
odasından tekme tokat kovabilecek cesareti vardı. Sonunda Tuncay
Özkan'ı de yemişti zaten, patron katında değeri o derece yüksekti.
Serdar Turgut'un koltuğunun sallanıyor olması da, Ankara'dan esen
bu güç fırtınasının eseriydi. Gözbebeklerinin ahengini kaybetmesi
boşuna değildi.
Fakat beklentimin aksine bu kez dağıtmadı Serdar Turgut. Önündeki
kadehi tek dikişte yuvarladı. Yerinden fırladı. Dışardaki itiş
kakış sırasında sapının bir ucu kopmuş çantasını –yani karısının
çantasını- kaptığı gibi açtı, içinden kare şeklinde kutuya benzer
minicik bir şey çıkardı. O şeyin üstündeki jelatini yırttı, elini
Sihirbaz Mandrake gibi havada salladı ve hooop, birazcık buruşuk da
olsa, gömleği, kravatı, ceket ve pantolonuyla bir erkek kostümü
ortaya çıkıverdi.
Sanırım bu kez bizim gözbebeklerimizin dengesi bozulmuş olmalıydı
ki, aynı anda başlayan alkışlarımızı yine aynı anda bıçak gibi
kestik.
“Bi dakka Serdar Bey, burası Başbakanlık Ofisi, çadır tiyatrosu
değil” dedi Basın Sözcüsü ciddiyet modunda öksürerek. “Ne yapmaya
çalışıyorsunuz? Başbakan'la röportaja mı geldiniz yoksa 23 Nisan
Çocuk Şenliği'ne katkıda bulunmaya mı?”
“Hahahaha çok hoşsunuz Akif Bey!” dedi Serdar Turgut. “Tabii ki
röportaja geldim. Bunu röportajım için özel olarak hazırlattım. Cem
Boyner'e rica ettim, benim için T-Box ürünlerinin takım elbiseli
bir kreasyonunu yaptılar. Nasıl, zekice değil mi?”
Ayakta durmamız imkansız hale gelmişti. En yakındaki koltuklara
yığıldık. Anlaşılan Serdar Turgut'la maceramız hayli uzun ve nefes
kesici olacaktı.
“Viski!” diye bağırdı Basın Sözcüsü bitkin...
“Su!” diye bağırdım telaşla ben!
En az Serdar Turgut kadar bizim de yanlış anlaşılmamaya ihtiyacımız
vardı.