Senin annen bir şeytandı yavrum
Abone olÇocuğunu sevmeyen annenin romanı ortalığı karıştırdı.
Lionel Shriver İngiltere’de yaşayan Amerikalı bir yazar. ""
adında bir kitap yazarak ortalığı karıştırdı. Çünkü çocuğunu
sevmeyen bir annenin romanıydı bu. Romanı ABD ve İngiltere’de
birçok yayınevi yayınlamayı reddetti. Ama kitap sonunda 2005 Orange
Ödülü’nü aldı. Roman Türkçe’ye şimdi çevrildi. Bu vesileyle yazarla
konuştuk.
"Çocukların çocuk sahibi olmaması gerek" diyor Shriver. Ona göre,
çocuk sahibi olduğu için sonradan pişman olan çok; ama bunu dile
getirmekten korkuyorlar. Yani çocuğunu sevmemek mümkün!
Bir kadının kendi öz çocuğunu sevmemesi, hele hele bunu
dillendirmesi pek kabul edilebilir bir şey değil ve siz kitabınızda
bunu yapıyorsunuz.
-Doğru, üstelik çok da sevimsiz bulunur bu durum. Ama hayatta böyle
şeyler oluyor. Güneşin altında her şey mümkün. Bu kitabı
yayınladıktan sonra kahramanım Eva ile aynı hisleri ve deneyimleri
paylaşan çeşitli kadınlarla tanıştım.
Anneliğin doğal bir içgüdü mü yoksa üzerinde çalışılan bir
şey olduğuna mı inanıyorsunuz?
-Kadınların anne olmaktan ve çocuklarını sevmekten başka
seçenekleri yokmuş gibi davranılması çok korkutucu. Tabii bu durum
çocuk açısından da çok kötü. Düşünsenize: "Seni annen bile sevmezse
kim sevecek?" O nedenle okurlar arasında annenin de çocuğun da
tarafını tutanlar oldu. Kitabın bunu başarmasından çok
memnunum.
Bir kadının çocuk sahibi olduğu için pişman olması mümkün
mü?
-Kesinlikle mümkün. Ancak ebeveyenlere, özellikle de annelere,
böyle bir hak tanınmıyor ve bu durum kesinlikle affedilmiyor. Pek
çok anne-baba "Çocuk olmasaydı hayatımız nasıl olurdu?" diye
akıllarından geçiriyor zaman zaman ama bu yüzden bile kendilerini
suçlu hissediyorlar. Benim kitabım insanlara bu türlüsünün de
olabileceğini söylüyor. Çocuklar da sandığımız kadar aptal değil,
"seni seviyorum canım" diye pışpışlanmak yerine, anne-babalarının
da duyguları olan gerçek insanlar olduğunu bilmeleri gerek.
Kitabın tam 30 yayınevi tarafından reddedildiği doğru
mu?
-İngiltere’de 30 yayınevi, Amerika’da da 20 edebiyat ajansı
tarafından reddedildim. Kolay bir konu hakkında yazmıyordum, hoşa
gidecek karakterler yaratmamıştım. Ne anneden ne de çocuktan
hoşlanmışlardı. Oysa okurlar ne yapacağı belli olmayan karmaşık
karakterleri sever.
Dünyanın çocuk etrafında döndüğü "çocuk merkezli aileler"
hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Ailem her zaman çok meşgul olduğu için ben küçüklüğümde biraz
ihmal edildim ve çok faydasını gördüm. Hatta yazar olmamı bile buna
borçluyum! Bir çocuğun kendini oyalamayı öğrenmesi karakteri için
çok önemli. Dövülmedim, kalorifere zincirlenmedim ve köpek maması
yemek zorunda kalmadım! Yalnız başına bırakıldım diye de kendime
acıyacak değilim, güzel bir çocukluğum oldu.
Çocuk sahibi olmak kadınlar için bir tür varoluş sorunu
mu?
-Hayatınız daha anlamlı bir hale gelsin diye çocuk sahibi olmaya
karar veriyorsunuz ve bazen büyük bir hayal kırıklığına
uğruyorsunuz. Özellikle de beklediğinizden daha fazla fedakarlık
yapmak zorunda kalırsanız... Dünyaya nasıl bir insan getireceğinizi
de bilmiyorsunuz. Bu gerçek bir kumar, mesela benim göze
alamayacağım kadar büyük bir kumar. Belki çocuk sahibi olsam
hayatım daha zengin olacaktı, bilmiyorum. Ama bu kararımdan hiçbir
zaman pişman olmadım.
Doğurmuş her kadın çocuğunu sevmek zorunda mı?
-Sevginin durup dururken, öylesine kazanılan bir şey olduğunu
düşünmek saçma. Ben koşulsuz sevgiye inanmıyorum. Hepimiz bir
annenin, oğlu ne yaparsa yapsın onu sevmeye devam edeceğine inanmak
istiyoruz, ama ben bunu duygusal olarak gerçekçi bulmuyorum.
Eva Ermeni kökenli bir Amerikalı ve kitapta da sık sık
kökenine vurgu yapıyorsunuz.
-Eva’nın Ermeniliği geçmişindeki karanlık atmosferi ve
karakterindeki hüznü yansıtmakta çok yardımcı oldu. Ermeniler
Amerika’daki diğer etnik gruplardan kopuk, içine kapanık ve
birbirine çok bağlılar. Ve görmezden gelindiklerini düşündükleri
için de kızgınlar. Eva’nın Ermeniliği Türkiye’de kitabı etkiler mi
ya da kanuni sorunlara yol açar mı?
Sanmıyorum.
-Adını hatırlamadığım bir Türk yazar romanında Ermeni sorununu
yazdığı için mahkemeye çıkmıştı.
Elif Şafak’tan bahsediyorsunuz. Peki aynı yazarın doğum
sonrası depresyonuyla ilgili diye bir kitap yazdığını biliyor
muydunuz?
-Bilmiyordum ama kitabının adı çok güzelmiş.
15 YAŞINDA KENDİNE ERKEK İSMİ ALDI
Yazarın asıl adı Margaret Ann Shriver. 1957’de Kuzey Karolina’da
çok dindar bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 15 yaşında adını Lionel
olarak değiştirdi çünkü erkeksi tavırları dolayısıyla bir erkek
adının kendisine daha uygun olacağına karar vermişti. Guardian
gazetesine yazdığı bir yazıda, annelerin çocukları için sürekli
fedakarlık yapmasını şöyle eleştiriyordu: "Çocuklar masum küçük
kurbanlar değildir.
Ben 10 yaşındayken babam anneme doğum gününde süslü bir kutuda
çikolata hediye etti. Annem de biz çocuklara birer tane
alabilirsiniz dedi. Kendisi yuvarlak, kremalı çikolataları sevdiği
için, onlardan almamız gerekiyordu. Ama ben ağladım, bağırdım,
çağırdım, illa o çikolatalardan istiyordum. Bunun nedeni de, o
çikolataları sevmem değildi, annem yemesin diye istiyordum. Neyse
ki annemle babam bana pabuç bırakmadı. Hálá kendimden
utanıyorum."
1 MİLYON SATAN ROMAN FİLME AKTARILIYOR
Roman, 1 milyonun üzerinde sattı. Filme çekilmesi düşünülüyor. Anne
Eva’yı ünlü İngiliz oyuncu Tilda Swinton canlandıracak. Romanın
konusu şöyle: Anne Eva Khatchadourian bütün dünyayı dolaşmış,
yaşamayı seven, özgür ruhlu ve başarılı bir seyahat kitapları
yazarı. Kocası Franklin’e de tutkuyla bağlı. 30’lu yaşlarında
Kevin’ı doğuruyor ancak oğluyla yıldızı bir türlü barışmıyor.
Kocası tarafından soğuk ve kalpsiz bir anne olmakla suçlanıyor. Ama
Eva oğlunu kötülük ve nefret dolu bir çocuk olarak görüyor.
Kevin’in 15 yaşında babasını, kızkardeşini ve 7 okul arkadaşını
öldüren bir katile dönüşünü Eva’nın mektupları aracılığıyla
öğreniyoruz. (Yeşim Çobankent)
Kitapla ilgili detaylar