Sendikal yasaklar daralıyor...
Abone olBakan Dinçer işçilerin dayanışma grevi, siyasi amaçlı grev ve benzerlerini yapabileceğini söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Anayasa
değişikliklerini yasalara yansıtmak için hazırlıklara
başladıklarını belirterek, ''İşçilerimiz dayanışma grevi, siyasi
amaçlı grev ve benzerlerini yapabilecek. Bunun önündeki engel
kalkmış oldu'' dedi.
Dinçer, Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada, Anayasa
değişikliğinin ülkeye hayırlı olmasını diledi. Anayasa
değişikliğiyle ilgili 8 başlığın doğrudan doğruya Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığını ilgilendirdiğini ifade eden Dinçer, bu 8
başlıkta değişiklik yapmak üzere hazırlıklara başladıklarını
bildirdi.
Bu başlıklardan belki de en önemlisinin Anayasa'nın 51. maddesinde
yapılan değişiklikte ''birden çok sendikaya imkan veren düzenleme''
olduğunu vurgulayan Dinçer, Anayasa'nın 51. maddesinin 4.
fıkrasının önceki halinin birden çok sendikaya üyeliği
yasakladığına dikkati çekti.
Dinçer, yapılan değişiklikle bu yasağın Anayasa'dan kaldırıldığını,
buna paralel olarak 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nda değişiklik
yapmak gerektiğini anlattı. Bu kapsamda kanunun 22. maddesinin
değiştirileceği bilgisini veren Dinçer, ''Bizim sendika hak ve
özgürlükler konusunda karşı karşıya kaldığımız sorun sadece sendika
üyeliğiyle ilgili meseleler değildi. Bu açıdan bakıldığında bu
vesileyle Sendikalar Kanunu'nun bütününü de gözden geçirme
fırsatını yakalayacağımızı ümit ediyorum'' diye konuştu.
Anayasa'nın 53. maddesindeki değişiklikle memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin toplu sözleşme yapmalarına imkan veren bir düzenleme
yapıldığını dile getiren Dinçer, bunun da 4688 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu'nda değişiklik yapmayı
gerektirdiğini ifade etti. Aynı kanunda Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu'nun oluşturulmasına yönelik bir düzenlemeye de ihtiyaç
olduğuna değinen Bakan Dinçer, bu açıdan bakıldığında ilgili
kanunda iki tür değişikliğin söz konusu olduğunu kaydetti.
Ömer Dinçer, ''Anayasa'nın 53. maddesinin 4 fıkrasında aynı iş
yerinde aynı dönem için birden fazla toplu sözleşme yapılıp
uygulanamayacağına dair bir yasak vardı bu yasak da kalktı. Tabi bu
yasağa paralel olarak 2822 sayılı kanunda değişiklik yapmak
gerekecek'' şeklinde konuştu.
ÇOCUK HAKLARINDA EVRENSEL STANDARTLAR
Bakan Dinçer, Anayasa'nın 54. maddesinin 3. fıkrasında ''herhangi
bir grev ve benzeri eylem sırasında iş yerine verilen maddi
hasarların sorumluluğunun sendikaya yansıtılmamasıyla'' ilgili bir
düzenleme yapıldığını belirterek, ''Bunun çok iyi bir düzenleme
olduğu kanaatindeyim. Çünkü bu suçların şahsiliği ilkesiyle de
çatışan bir husustu. Bu düzenlemeye paralel olarak 2822 sayılı
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nda değişiklik
yapmak gerekiyor'' dedi.
Anayasa'nın 54. maddesinin 7. fıkrasında siyasi amaçlı grev, lokavt
ve dayanışma grevi ve benzeri hususlar bulunduğunu ifade eden
Dinçer, bu yasakların kaldırılmasına paralel olarak 2822 sayılı
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun 26. maddesinde
düzenlemeye gidileceğini söyledi. Dinçer, ''Yani dayanışma grevi,
siyasi amaçlı grev ve benzerlerini yapabilecek işçilerimiz.
Dolayısıyla bunun önündeki engel kalkmış oldu'' diye konuştu.
Anayasa'nın 166. maddesine eklenen yeni bir fıkra ile Ekonomik ve
Sosyal Konsey'e yer verildiğini dile getiren Dinçer, konseyin
kuruluşunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ilgilendiren
hususlar bulunduğunu söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, ayrıca Anayasa'nın 41.
maddesine ailenin korunması ve çocuk haklarıyla ilgili çok önemli
bir fıkra eklendiğini vurgulayarak, bu kapsamda 4857 sayılı İş
Kanunu'ndaki çocuk haklarıyla ilgili düzenlemeleri yeniden gözden
geçireceklerini ve bunları evrensel standartlara uygun hale
getireceklerini bildirdi.
''GECİKMELİ OLDU AMA ÇOK YERİNDE OLDU''
Bütün bu çalışmalara bakıldığında akıllara soru gelebileceğini,
''Bu değişikliklere niçin ihtiyaç vardı'' denilebileceğini ifade
eden Dinçer, şöyle konuştu:
''Bu değişikliklere ihtiyaç vardır, çünkü her şeyden önce Türkiye
uluslararası alandaki konumunu güçlendirmek, rekabet gücünü
artırmak istiyor ve bununla ilgili çoğu kez taahhütlerde bulunmuş
vaziyette. Mesela Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Türkiye, 98
sayılı sözleşmeyi imzalamıştı. 1951 yılında bu sözleşme imzalandı.
87 sayılı sendikalarla ilgili sözleşmeyi de 1990 yıllarda imzaladı.
Türkiye, aradan onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen bu uluslararası
anlaşmalara uygun düzenlemeleri kendi iç hukukunda yapamamıştı.
İkincisi AB'ye katılmak istiyor ve AB ile uyum müzakereleri
yapılıyor. Bu müzakereler içerisinde Avrupa Sosyal Şartı bu
değişiklikleri öngörüyordu. Üçüncüsü tüm dünyadaki değişmeler,
gelişmeler, evrensel standartlara baktığınızda aslında bu alanda
daha geniş bir serbestliğin ortaya çıktığını söylemek mümkün.
Nitekim bu gelişmeler karşısında bizim sendikalarımız da sürekli
olarak bu değişiklikleri sözlü ya da yazılı olarak talep
ediyordu.
Doğrusu, hakikaten bu değişiklik çok yerinde olmuştur. Biraz
gecikmeli olmuştur ama çok yerinde değişiklikler olmuştur. Bunun
çalışma hayatımızın kalitesini artıracağını söylemek mümkün. Sadece
çalışma hayatımızın kalitesi artmayacak, aynı zamanda daha etkin iş
süreçlerine de sahip olacağız. Bunların hepsini çok
önemsiyorum.''
İŞVERENLERİN TEREDDÜT VE ENDİŞELERİ
Bakan Dinçer, işveren örgütlerinin sendikal haklara ilişkin
yasakların daraltılmasına yönelik tereddüt ve endişelerinin
anımsatılması üzerine, tüm dünyadaki değişme ve gelişmelerin
işverenin, iş adamının, işletmenin anlamını da değiştirip
pekiştirdiğini söyledi.
Artık dünyada ve Türkiye'de 1970'li yıllardaki işveren ve işletme
anlayışının olmadığını vurgulayan Dinçer, bu açıdan bakıldığında,
artık işverenlerin ''toplum kaynaklarını sömüren insanlar'' olarak
görülmediğini, tam aksine işverenlerin ''toplum kaynaklarını etkin
bir şekilde kullanmanın bir aracı, aynı zamanda toplum sorunlarının
çözümünde bir ortak'' gibi görüldüklerini dile getirdi.
Bu açıdan bakıldığında işveren ve iş dünyasının modern toplumlarda
çok daha saygın bir yerde durduklarına işaret eden Dinçer, şunları
kaydetti:
''Bir kere bu saygınlığın eskiden ortaya çıkan bir takım hata ve
yanlışların doğurduğu algılamaları ortadan kaldırması gerektiği
kanaatindeyim. Bugüne kadar bu eylemlerdeki yasaklar aslında bizim
ülkemiz açısından ayıptı. Bu yasakların fiilen çalışma hayatını çok
büyük ve olumsuz bir şekilde etkileyecek yasaklar olduğunu
düşünmüyorum. Bu yasakların kalkması halinde bir serbestiyet, bir
rahatlama gelecek, güven artacak, aksine pratik olarak çok fazla
bir yansıması olmayacak.
Mesela işçilerimizin birden çok sendikaya üyeliklerine dair yasağın
varlığı rahatsızlık doğuran bir durumdur ve uluslararası alanda bir
sıkıntı yaratmaktadır. Ancak bu yasağın kaldırılması fiilen
işçilerimizin çok serbest ve rahat bir şekilde her sendikaya üye
olacağı gibi bir sonuç doğurmaz, doğurmayacaktır. Çünkü sendikaya
üyelik hem maddi hem de beşeri olarak beraberinde sorumluluk
getiren bir üyelik olacaktır. Bu sorumlulukları taşıyabilmenin
vereceği ağırlık işçileri zaten bu konuda temkinli olmaya, sorumlu
davranmaya itecektir.''
''ÇALIŞMA HAYATININ KALİTESİ ARTACAK''
İş yerlerine maddi zarar verilmesi, iş yeri işgali gibi maddeyle
ilgili düzenlemeye bakıldığında bu ve benzeri hususların aslında
Ceza Kanunu'nda düzenlendiğine işaret eden Ömer Dinçer, Ceza
Kanunu'ndaki düzenlemeler varken Anayasa'ya böyle bir yasağı
koymaya gerek olmadığını belirtti. Dinçer, ''Onun dışında siyasi
amaçlı grev veya dayanışma grevi gibi grevler normalde Türkiye'de
zaten yapılmaktaydı ve bunun fiilen önlenmesi de çok mümkün
görünmüyordu. Hukuken yasak ama fiilen yapılan bir şeydi. Mevcut
yapıya baktığımızda bu ortamın rahatlatılmasının çalışma
hayatımızda çok fazla bir yansıması olacağı kanaatinde değilim''
dedi.
İşverenlerin birden çok toplu sözleşme yapmak ve uygulamakla ilgili
de endişeleri bulunduğunu anımsatan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Dinçer, şöyle konuştu:
''Bu endişeye de hiç gerek yok. Mademki biz AB'ye üye bir ülke
olmak, modern dünyada üst sıralarda durmak istiyoruz. Öyleyse bir
takım tecrübeleri yaşamak zorundayız. AB ülkeleri şu anda bir iş
yerinde birden çok toplu sözleşmenin olduğu uygulamaları çok
başarıyla yürütüyor. Onların yapabildiği bir şeyi biz de çok rahat
yapabileceğimiz kanaatindeyim.
Kaldı ki biz toplum yapısı itibariyle çok daha pratik çözümler
üretebilen bir esnekliğe sahibiz. Bu açıdan bakıldığından hiçbir
karışıklığa sebebiyet vermeyeceği kanaatindeyim. Daha da önemlisi
toplu sözleşme bir hiyerarşi ortaya çıkacak. Bunun da çok esnek ve
kolaylaştırıcı bir sonuç doğuracağını düşünüyorum. Mesela her
şeyden önce işçi ve işveren konfederasyonları bir çerçeve sözleşme
yapabilirler. Bu çerçeve sözleşmeye dayalı olarak iş kolunda toplu
sözleşmeler yapılabilir veya iş yerinde toplu sözleşmeler
yapılabilir ve böylece birbiriyle uyumlu toplu sözleşmeler yapmak,
uygulamak mümkün hale gelebilir.
Tedirgin olacak ve çalışma barışını bozacak herhangi bir sonuç
doğurur diye endişe edecek bir durum söz konusu değil. Ben şuna çok
canı gönülden inanıyorum, Türkiye'de çalışma hayatının kalitesi
giderek artacak ve daha güven içerisinde birbirimizin
sorumluluklarını da bilerek çalışacağız.''
''ÇOK NET BİR ŞEKİLDE KANUNLARA YANSITACAĞIZ''
Ömer Dinçer, işçi sendikalarındaki, ''Grev yasaklarının sadece
Anayasa'dan çıkarıldığı, bunların yasalara yansımayacağı''
yönündeki endişelerin anımsatılması üzerine, şunları kaydetti:
''Çok net bir şekilde Anayasa'da yapılan bu düzenlemeleri kanuni
düzenlemelere de yansıtacağız. Bu açıdan bakıldığında yasakların
kanuni düzenlemelerde devam edecek olması fikri ve endişesi doğru
değil. Biz kanunlarımızda gerekli değişiklikleri yapacağız. Ama
dahası ben özellikle işçi örgütlerimize, işçi sendikalarımıza çok
net şunu söylemek isterim, sadece bu yasaklar değil, sendikal hak
ve özgürlüklerle ilgili başka sorunlarımız da var. Eğer onlar bana
destek verirlerse Türkiye'de sendikal hak ve özgürlükler açısından
evrensel standartlar neyi öngörüyorsa onun hukuki düzenlemelerini
yapmaya hazırım. Sadece onların desteğine ihtiyacım var.''
''DESTEK ALIRSAK KANUNLAR EKİMDE GÜNDEME
GELEBİLİR''
Düzenlemeleri her birisini işçi ve işveren temsilcileriyle
konuşarak ve diyalog içerisinde yapmayı önemsediklerini vurgulayan
Bakan Dinçer, ''Bu meseleyle ilgili olarak işçi ve işveren
örgütlerimizi Üçlü Danışmaya davet ediyorum. Ekim ayı içerisinde
yapacağımız Üçlü Danışma Kurulunda bizim ana gündemimiz Anayasa
değişikliklerinden sonra yapılacak yasal değişiklikler için bir
eylem planı yapmak. Bununla ilgili olarak sendikalarımızla
görüşeceğiz'' dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, uyum yasalarının
çıkarılmasına ilişkin takvim konusunda da şunları söyledi:
''Benim kafamda bir takvim yok, ancak zaten takvim belirlemeye de
ihtiyaç yok. Biz hem 2821 sayılı Sendikalar Kanunu hem de 2822
sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile ilgili
evrensel standartlara, ILO'nun ve AB'nin belirlediği ilkelere uygun
bir kanun taslağı hazırladık. Sadece işçi ve işveren
konfederasyonlarıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Şayet onlarla
mutabakata varabilirsek ve onların desteğini alabilirsek hemen ekim
ayında da bu kanunlar gündeme gelebilir. Tartışmalar, görüşmeler
devam ettiği müddetçe de uzayabilir. Önümüzdeki süreyi belirleyecek
yegane unsur sosyal tarafların mutabakata varmalarıdır.''