Gerçek aşıkların kapılarının dışardan yoktur kilidi...
Çaldığında içeriden açılır kapı...
Sorar kapı çalındığında aşık; "Kim o?"
Cevap verir dışarıdaki; "Sen"
Ardına kadar açılır kapı, peki bütün varlığınla girebilir misin
içeri?
Ben ardına kadara açmaya razıyım kapımı, ardına kadar açıp, seni
olduğun kadar içeri almaya hazırım der aşık...
Olduğun gibi, eksiğinle, noksanınla, fazlasını istemeden...
Beklemeden...
Kağıttır aşıklardan biri, biri kalem...
İstediğin kadar yazabileceğin üzerine, sen yazdıkça büyüyecek,
sen yazdıkça önünde bembeyaz kalacak bir kağıt...
Soruyorum sana, bıkmadan, kağıdın boyut değiştirmesine, durmadan
yazılanları içmesine tahammülün var mı?
Yoksa çalma kapıyı...
Sana "Gel" dediğinde, "beyazıma dokunduracağın her lekeyi
taşımaya hazırım" der aşık, peki sen kendi lekelerini üzerimde
temizlemeye hazır mısın gerçekten...
Bitmeyen bir mürekkeple, durmadan devleşen kağıda aşkını yazmaya
hazır mısın sahiden...
Bana gelirken sen ben misin?
Emin misin?
Bir miyiz içeri girdiğinde, biz miyiz artık, merak eder
aşık...
Sonuna kadar açtığı kapıdan, kimselere açamadığı o kapıdan
girdiğinde sen, aşkını sahiplenmeye hazır mısın?
O üç harfli deli doluluğu yaşamaya ne kadar varsın?
Günün her saatinde açık olan kapıdan girmek için ne
kadarsın?
Sordun mu kendine...
Kapıyı çalar dışardan bir kul...
Aşık sorar; "Kim o?"
"Ben geldim" dersen açmaz kapıyı aşık...
Parolasıdır aşkın, "Sen" diyeceksin kapıyı çaldığında...
Sen oldum geldim diyebilmektir aşk...
Hazır mısın ben olmaya...
Çal kapımı o zaman...
Ben hazırım açmaya...
...