Bir halk derin uykuya daldı…
Onlar uyurken…
Üniversite öğrencileri konser bileti satıyor, poşu takıyor,
iktidarı protesto ediyor diye tutuklandı, çantalarındaki
yumurtalar, şemsiyeler silah sayıldı, gazeteciler, haklarında
neredeyse hiç delil yokken, bilgisayarlarına delil niyetine
bilgiler yüklenirken, terörist diye, tecavüzcü diye, hırsız diye
etiketlendi. Başka gazeteciler aslında muhalif yazılar yazdıkları
için ama başka gerekçeler gösterilerek gazetelerinden
uzaklaştırıldı...
Kız çocukları, önce sanki dört sene uzatılıyormuş gibi yapılıp,
aslında şu anki sayısı ikiye bölünerek çoğaltılan eğitim sisteminin
kıyısına, köşesine sıkıştırılmaya çalışıldı, buna rağmen üniversite
rektörlerinden, eğitimcilerden gür bir ses çıkamadı…
“Hırsızlığı” delillerle ortadayken bazılarının, onlara
soruşturma açan savcılar görevden alındı, birileri için özel
yasalar çıkarıldı. Ana Muhalefet Partisinden bir milletvekili,
iktidar partisi milletvekilinin danışmanından yumruk yedi, İktidar
Partisi Milletvekili danışmanının attığı yumruğa sahip çıktı.
Bu arada sivil toplum kuruluşların görüş beyan etmesi neredeyse
yasaklandı! Ağızlarını azıcık açacak olsalar aba altından sopa
gösterildi.
Pozantı Cezaevindeki çocuk suçlulara, cinsel taciz, tecavüz ve
işkence iddialarını haber yapan muhabirler tutuklandı.
Atatürk’e hakaret etmek, onun yaptığı, söylediği her işe çamur
atmak moda oldu. Bunu yapanlar göklere çıkarıldı, hatta Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun başına getirildi. Neyse ki
sonra istifa etti! Atatürk’ün gönüllerdeki dokunulmazlığına
dokunmaya çalışanlar çoğaldıkça çoğaldı.
Eski Genel Kurmay başkanı “terörist” ilan edildi, bu olaya
içerleyen Genel Kurmay Başkanı “Takdir yüce Türk milletinindir”
dedi.
Türk Milleti kendisini pek de takdir etmedi!
Ülkenin başbakanı çıktı, durup dururken hem de, “Dindar nesil
yetiştireceğiz” diyerek hala kendisinin de tam olarak ne demek
istediğini açıklayamadığı bir beyanda bulundu…
Muhalefet liderine daha önce defalarca “Yalan makinesi” dediği
halde kendisine "Yalan makinesi" denildiğinde “Yalan makinesi
yalanları yakalar” diyebildi!
Bu esprinin sonunu bekleyemeden kendisi de gülerken, her zaman
hüzün gözyaşları yanaklarına süzülen partinin ağlayan yüzü Bülent
Arınç, ellerini birbirine vurarak sevinç gözyaşları döktü.
Liste böyle uzayıp gitti…
Demokrasi, körpe bedenine atılan ısırıklar, ruhuna vurulan
darbeler sonucu çektiği acılara dayanamayarak bir
halkı terk etti…
Siz uyurken…
Demokrasi ardına bakmadan uzaklaşıyordu bizden…
Karşımızda “çakma demokrasinin kuklaları”…
Çocuklarla birlikte ağlaşıyoruz izlerken…
twitter.com/nsrnylmz