Sen teselliyi nerede arıyorsun?

Cihan bağına gül toplamak için geldin; lakin diken hamallığı yapıyorsun. Binlerce imkân verildiği halde, sen yine de kusur ediyor; bir türlü hayat bulamıyorsun. Tabiatı sana uymayanlarda teselli arıyorsun. Görünüşe aldanıp; suretle avunuyorsun. Kaskatı, soğuk mermerlere bağrını yaslıyorsun. Güneş, tüm sıcaklığıyla parlarken, sen karanlık semtlerde mi bulmayı ümit ediyorsun teselliyi?

Ayşegül Akyüz Yahşi yarenliceask50@gmail.com

Canlı kimdir ve hayat nedir?

Canlı; avunup, teselli olan kişi… Hayat ise; avutan, teselli olunan...Herkesin teselli olma ve huzur bulma halleri ise farklı farklı…

İnsan hayatla canlı, onunla yaşamakta... Onunla rahatlayıp, gönlü onunla huzura kavuşmakta... Onu kaybettiğinde ise; elem ve üzüntü duymakta...

Yusuf Hemedani Hz. “Hayat Nedir?” adlı eserinde bu durumu şöyle izah ediyor:

“Dünya süsleri ile teselli olup avunan kişinin mutluluğu; bu aldanış sarayı olan dünyanın malını toplamak, biriktirmek, almak ve vermektir. O kişi yalnızca dünya ile yaşamaktadır, dünya ile canlıdır. Bu durum Ademoğlunun hayat derecesi ve konumunun en değersiz, en aşağı seviyesidir. Çünkü dünya metaı ile huzur bulup avunma konusunda tüm hayvanlar, böcekler, vahşi ve ehli hayvanlar, kuş ve balıklar ortaktırlar. Onlar bu aldanış sarayının lezzetleri ile yaşarlar.”

Kulluk, akıl ve idrak emanetini üstlenmiş insanın, şerefinden taviz vererek kendinden daha aşağı ahlaklarda ve cehalet ortamlarında teselli araması utanılacak bir iştir.

Yalnızca yiyip, içme, barınma ve giyinme gibi levazımlarla mutlu olmak insanın kendi hakiki konumunu ve değerini alçaltan bir durum... Menfaat ve çıkar üzerine kurulan arkadaşlıkları dostluk zanneden insan; aciz, biçare ve unutkan...

Sen teselliyi nerede arıyorsun?

Zanlarınla avutuyorsan kendini bu ne büyük bir gaflettir! İnsan sanır ki, iyi gününde yanında bulduklarını kötü gününde de yanında bulacak. Teselliyi o menfaatkâr ilişkilerde; avuntuyu, o kişilerin sahte sözlerinde aramak ne büyük bir hüsrandır. Oysa ki, menfaat kalkınca ortadan, kendisiyle teselli bulunacak ne bir dost ne de bir arkadaş kalır geriye.

 Sen teselliyi nerede arıyorsun?

Çıkarlar doğrultusunda kurulmuş bir ilişkide mi? Böylesi çarpık bir yanlışta, doğruyu duyabilmek ve teselli olabilmek ne mümkün? Gönül mutmain olur mu hiç? Samimiyetsiz elin dokunuşu şifa olur mu sana?

Neden bu dünyaya zindan yeri denilmiş hiç düşündün mü? Neden bir göz açıp kapamak kadar ömür biçilmiş? Cismine neden fani denilmiş, manasına neden hiç itibar edilmemiş? Peygamberler, Veliler, Allah Dostları neden hiç yüzüne bile bakmamış, hiç aldanmamış, fitnesinden hep kaçmışlar. Ne lokma ne hırka ne de mesken uğruna bir tek iltifat bile etmemişler dünyaya.

Çünkü onlar hiçbir zaman yanlış adreslerde oyalanmadılar, geçici mutluluklardan medet ummadılar. Ne geçip gidecek bir hüzün için sızlandılar ne de sevincin rehavetine kapıldılar. Onlar sonsuz lütuf sahibiyle teselli buldular, O’nun emriyle avundular her daim.

Sen teselliyi nerede arıyorsun?

Zahir de mi batın da mı? Aklını başından alanda mı yoksa aklını başına getirende mi? Farkında mısın, gitgide sönüyor ışığın, karanlığa gömülüyorsun. Söylesene senin bu dipsiz kuyulardan çıkmaya yok mu hiç azmin?

Sen teselliyi nerede arıyorsun?

Etrafındaki taşta duvarda mı? Sesinin yankılandığı boşlukta mı? Karanlığın içinde; zindanı, saray zannediyorsun. Yalnızlığında mı arıyorsun sen teselliyi? Seni çaresizliğe terk edenlerde mi? Yoksa sana şah damarından daha yakın olanda mı?

Dün geçti gitti. Hakkında iyi bir şahitti. Bugün ise; kıymetini iyi bilmen gereken, mühim bir emanet… Gün içinde yaşananların tesiri altında kalıp ezilme de sana bahşedilen hayatın kıymetini bilmeye bak!

Söylesene, sen teselliyi; dünde mi bugünde mi, şahitte mi emanette mi arıyorsun?

Sevgi ve aşkın Sultanı Hz. Mevlâna yönünü kaybedenlere kendi rotasından bir iz düşmüş ve demiştir ki:

“İğreti geçici güzelliklere baka baka göz nurunu kaybeder. Lakin Güneş’in duvara düşen nuru, yine Güneş’e gider. Sen duvara düşen nura değil de o nuru düşürene yani Güneş’e git; sana layık olan odur. Madem ki oluktan su akmadı, yani güzellerden vefa görmedin; bundan sonra suyu sen göklerden elde et.”

Cihan bağına gül toplamak için geldin; lakin diken hamallığı yapıyorsun. Binlerce imkân verildiği halde, sen yine de kusur ediyor; bir türlü hayat bulamıyorsun. Tabiatı sana uymayanlarda teselli arıyorsun. Görünüşe aldanıp; suretle avunuyorsun. Kaskatı, soğuk mermerlere bağrını yaslıyorsun. Güneş, tüm sıcaklığıyla parlarken, sen karanlık semtlerde mi bulmayı ümit ediyorsun teselliyi?

Söylesene! Sen teselliyi nerede arıyorsun?

Aşırılıkta mı arıyorsun, yoksa itidalde mi? Faydada mı arıyorsun, zararda mı? Şükürde mi yoksa nedamette mi? Arsızında mı, arlısında mı? Riya da mı, rızada mı arıyorsun? Dosdoğruda mı, eğri büğrüde mi? Hakk’ın divanında mı; yoksa, saman çöpünde mi arıyorsun teselliyi?

Allah’ u Teala’nın buyurduğu üzere: “Onlar ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir.” Sen teselliyi ürperen kalbinde ara! Kalbinde ara huzuru. Ve unutma; kalbin, yalnızca Allah’ ı anmakla mutmain olduğunu!