Bugüne kadar İstanbul Sözleşmesi hakkında hep aile ve
toplumu ifsat ettiği, gayrı meşru ilişkilere zemin hazırladığı
yönünde söylemlerde bulunduk. Madde madde tehlikenin boyutunu izah
etmeye çalıştık. Aile elden gidiyor diye uyarılarda bulunduk.
Meğerse sözleşmenin zararları sadece bununla sınırlı
değilmiş.
İstanbul Sözleşmesi adeta halkın kucağına bırakılmış
bir nükleer bomba gibi ne var ne yoksa yok edecek bir etkiye
sahipmiş.
Son günlerde İstanbul Sözleşmesi üzerinden yapılan
tartışmalarda en galiz kelimeler havada uçuşuyor.
Birbirini olmadık lafızlarla suçlayanlar mı ararsınız, yoksa
geri dönülmez şekilde yaftalayanlar mı ararsınız, hepsi de bir
potanın altına toplanmış birbirini itham etmekle meşguller.
İstanbul sözleşmesini ziyadesiyle eleştiren ve tehlike
boyutunu her fırsatta hatırlatmaya çalışan bir yazar tarafından
fitil ateşlenmiş gibi oldu adeta. İstanbul Sözleşmesi’ne
başından beri eleştiri ve uyarı mahiyetinde tavır belirleyen yaza
haklı olarak sözleşmeye karşı ateş püskürdüğünü göstermek
istedi.
Lakin yazar bu sözleşmeyi savunanları çok farklı bir söylemle
itham edince adeta ipler koptu. Yazısında "AK
Parti içindeki AKP’liler, FETÖ’nün zihniyet ikizi gibi
davranıyorlar. Hem uluslararası fonlarla destekleniyorlar hem de
kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum ‘Yeşil Sermaye’ de bunlara
sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar
bizim “Yeşil sermaye” davasına sadakat gösterip seslerini
yükseltebilecekler mi? Konfeksiyoncu, gıda
zinciri, finans kuruluşu, ses ver Türkiye! Ne
bekliyorsunuz!" sözlerine yer veren yazara KADEM başta olmak
üzere Ak Parti kadın teşkilatından cevap geldi.
Yazarın üslubuna yönelik bir çıkış reaksiyonu olması gerekirken
bununla yetinmeyip İstanbul Sözleşmesine de sahip çıkmaya
başladılar.
Kanaatimce bu çıkış birilerinin ekmeğine yağ sürmüş oldu.
Yazar hakkında suç duyurusunda bulunarak reaksiyon
gösterenler toplumun ve ailenin ifsadı noktasında on yıllar boyu
ötekileştirdikleri ve eleştirdikleri güruhun rengine
büründüler.
Hal böyle olunca sosyal medya da güçlü olan hesap sahipleri
otomatik olarak köpürmeye ve “dava elden gidiyor” diye
feveran etmeye başladılar. Benim de düşüncem bu yöndedir. Dava
şuuru hak getire!
Siyasi ve edebi atışmanın ve fikir beyan etmenin mecrası haline
dönüşen twitter üzerinden hakaretler ve tehditler aldı başını
gidiyor.
Twitter aleminde birbirlerine girenlerden sonra İstanbul
Sözleşmesi üzerinde yapılan tartışmalar mecrasından çıkarak adeta
bir hakaretleşme ve suçlama yarışına döndü.
Şimdilerde sözleşmenin içeriğinden çok kim kime ne dediği, hangi
hakaretleri kullandığı merak edilir oldu.
Twitter mecrasında İstanbul Sözleşmesini kontrolden
çıkarak eleştirenlere karşın bu sefer de CHP kadın kolları
tarafından tepkiler oluştu.
CHP Kadın Kolları Başkanı hedef gösterilen İstanbul
Sözleşmesi ile ilgili, “Erkekler, İstanbul Sözleşmesi’nden
rahatsız değil; eşine, sevgilisine ya da hiç tanımadığı bir kadına
şiddet uygulayan, katleden, tacizci, tecavüzcü erkekler
rahatsız” dedi.
Çok ilginçtir, nerdeyse ilk defa bir mesele üzerinde Ak Parti ve
CHP kadın kolları aracılığıyla ittifak etmiş durumdalar. Bu bile
İstanbul Sözleşmesinin tehlike boyutunu görmeye yeter de
artar bile.
Bakalım bir sonraki suçlama, hakaret ifadeleri nereden gelecek,
merakla bekliyoruz.
Biz İstanbul Sözleşmesinin aile kurumu üzerindeki ifsat
edici yönlerini dile getirmeye çalışırken işini sinsi sinsi gören
sözleşme toplumu birbirine düşürmeye başladı.
Yakında toplum “İstanbul Sözleşmesi Taraftarları” ve
“İstanbul Sözleşmesi Karşıtları” olarak iki gruba ayrılıp birbirine
taşlı sopalı saldırırsa hiç şaşmayacağım.
Ey İstanbul Sözleşmesi! Sen nelere kadirmişsin.
Bir toplumu böylesine birbirine düşürmek herkese nasip olmaz.
Bakalım daha ne marifetlerini göreceğiz…