Sen neymişsin be Deniz Gökçe?
Abone olEski eşine 'kafa atmakla' gündeme oturan Deniz Gökçe'nin eski vukuatları bir bir ortaya çıkmaya başladı. Gökçe'nin Babıali vukuatları kovboy filmlerini aratmıyor...
Deniz Gökçe, hepinizin bildiği üzere ünlü ekonomist ve spor
yazarı. Nev-i şahsına münhasır biridir. Doğrucu Davut'luğuyla
tanınır, tartışmalarda sesi kolayca yükseliverir, inatçıdır.
Ama bu defa başka bir şekilde karşımızda. Bir özel hayat öyküsüyle.
İddia şu: Ayrılmak üzere olduğu eşini iki kulağından tutup, kafa
atıyor. Mahkeme, hakaretten ve darptan aleyhine karar veriyor.
Boşanmak üzere olduğu Gülü Gökçe, çocuklarının onu dayak yemiş
halde görmesinden, Deniz Akkaya hadisesinden ve Deniz Gökçe'nin
avukatının 'Türkiye burası, hiçbir şey olmaz Deniz'e, bu hadise de
unutulur gider' demesinden etkilendiği için, 'sinirlendiği' için
konuşmak istedi. Taraf tutmuş olmamak için Deniz Gökçe'yi de
aradım, konuşmak istedim ama o 'Dava devam ediyor, ben daha sonra
konuşacağım'dedi. Olayın özeti aşağıdaki gibi...
Deniz Gökçe ile nasıl tanıştınız?
-1980'lerin sonuydu. Eski mahalle arkadaşları Fenerbahçe Dalyan'da
bir kebapçıda bir araya geldik. O da ordaydı. Tanıştık. Murat 124
kullanıyordu. Kendisine 'Deniz Abi' diye hitap ediyorduk...
Yıllar içinde tekrar görüştünüz mü?
- Tabii, tabii. Eski eşim ve ben düğün, maç gibi yerlerde zaman
zaman görüşüyorduk. Aradan yıllar geçti. Mesleğim reklamcılık.
Akşam Yayın Grubu için Deniz Abi'yle bir reklam filmi çektik.
Çekimde uzun uzun sohbet ettik. Bir gece yine bir iş toplantısında
karşılaştık. Eşimden ayrıldığımı bilmiyordu. Çok şaşırdı. Bebek'te
oturuyordu, ben de. Ara sıra, orda burada rastlaşıyor,
görüşüyorduk...
Ne kadar flört ettiniz?
- 5 gün.
Nasıl yani?
- Beni Paris'e Atletizm Şampiyonası'na davet etti. 'Hadi gidelim,
havan değişir' dedi. İkinci günün sonunda sevgili olduk.
Ona aşık oldunuz...
- Yok hayır. Aşk benim için bir adamı gerçekten beğenmektir.
İçimin, o adamın elini ayağını, burnunu, boynunu özlemesidir.
Sesini duyamasam bile, aklımdan gitmemesi, bir türlü
silinmemesidir. Deniz'e karşı böyle şeyler hissetmedim.
Peki ayıptır sorması o zaman bu adamla niye
evlendiniz?
- Çünkü 5. günün sonunda 'Gel evlenelim' dedi. Beni de şöyle ikna
etti: 'Senin üç oğlun ve sarı saçların var. Benim de ismim.
Magazinciler bizi rahat bırakmaz, çok hırpalanırsın.' Haklı gibi
geldi bana...
Belki de o size aşık oldu...
- Yok canım. 5 günde kim kime aşık olur, 17 yaşında değiliz ki biz.
İkimizin de daha önceki ilişkilerimizle ilgili halledemediğimiz
meseleler vardı, ihtiyacımız vardı, birbirimize sığındık. Deniz'in
benden önce 6 yıllık bir ilişkisi var, nedense kızla bir türlü
evlenmiyor, bunun üzerine kız da 'Sen yoluna, ben yoluma' diyor.
Klasik hikayedir, erkek uzatmalı sevgilisinden ayrılır ayrılmaz,
ilk ilişkisinde nikah kıyar. O hesap.
Nispet mi yaptı yani...
- Şimdi bana öyle geliyor.
Neden şimdi?
- Çünkü bana 'Kemer'de şu siteden ev tut' dedi. Tuttum. Sonradan
ortaya çıktı ki, eski sevgilisinin yan sitesiymiş. İşe giderken her
sefer onun evinin önünde geçiyorduk. Özellikle.
İyi de ben hálá sizin neden Deniz Gökçe'yle evlendiğinizi
anlayabilmiş değilim. Ne düşündünüz? Birbirinize aşık olmadığınıza
göre, sizce bu beraberliği mantıklı kılan neydi?
- Her şey üst üste geldi. Ben babamı kaybettim. Arkasından
çocuklarımın babası beni şu hayatta bıraktı, gitti. Bin yıllık
kocam, birlikte büyüdüğüm adam. Ailem dağıldı. Yalnız kaldım.
'Deniz Abi'yle yeniden düzgün bir hayat kurabilirim zannettim.
Deniz, hem iyi bir baba, hem düzgün bir koca, hem de kafadar bir
hayat arkadaşı gibi görünüyordu. Yoksa, hepimizin etrafında 40 yaş
krizi yaşayan, elinde viski bardağıyla dolaşan adamlar var, ama
n'apim ben onları. Oğullarıma başlarında yeniden bir 'baba'nın
olduğu bir düzen kurmak istedim. Beceremedim.
DENİZ'LE EVLENİNCE SINIF DÜŞTÜM
Olmayacak şey değil, kızmayın yani, Deniz Gökçe'yi birkaç
yıllık kalkınma planınızın bir parçası olarak görmüş olabilir
misiniz?
- Kalkınma planı mı? Ben kalkınma planı parçası olarak birini
görmek istesem, eski kocamdan 10 dakikada ayrılmazdım. Herhalde,
Deniz'i 10 kere satın alır.
Deniz Abi'nizle birlikte olmayı düşünürken, sınıf atlamayı
da hesaba katmış olabilir misiniz?
- Tam tersine, ben Deniz Gökçe ile evlendiğimde sınıf düşmüştüm.
Ayrılınca yeniden eski sınıfıma terfi ettim,
Hiç mi bu adamdan hoşlanmadınız, hiç mi 'Beyaz atlı prensim
o' demediniz...
- Tabii ki dedim. Başlangıçta her şey çok iyiydi. Düşünsenize,
kocam beni bırakmış, adamın biri gelmiş benimle evlenmek istiyor.
Güzel bir yerde, güzel bir ev kiralıyor. Haftada üç gün çocuklarım
yanımda. Başta her şey masal gibiydi, e haliyle o da, benim
masalımın kahramanıydı...
E peki sonra ne oldu da, bu noktalara
geldiniz?
- Bir kere baskın karakterli. O ne diyorsa öyle olacak, onun
istediği yerlere tatile gidilecek, onun istediği yerde yemek
yenilecek, onun istediği insanlara onun istediği günlerde davet
verilecek. Bir sene evli kaldım, en yakın arkadaşım evime bir kere
gelebildi. Düşün yani. Bu kadar her şeyi kendine yontan biri. Bir
de sürekli kendisinden üçüncü şahıs olarak bahsediyor: 'Deniz Gökçe
şunu yapar, Deniz Gökçe şunu yapamaz.' Sanki kendisinden bağımsız
biri. Aradan zaman geçip bunlar üst üste birikince, 'Ya ben böyle
yaşamak istemiyorum' dedim. Öyle bir adam ki, birinin cep
telefonunu, sadece cep telefonunu ödüyorsa eğer, etrafta 'Biliyor
musunuz ona ben bakıyorum' diye anlatıyor.
Bunlar koydu demek size...
- Hem nasıl. Ben böyle bir şey görmedim. Babam bizi olimpiyatlara
götürürdü, ama kimseye gittiğimizi bile söylemezdik. Yani ben ilk
kez olimpiyatlara Deniz'le gitmedim, 72'de Mark Schpitz'i seyretmiş
biriyim. Kayak kaymayı 12 yaşında Avusturya dağlarında öğrendim ama
arkadaşlarıma bile nerede olduğumu söyleme gereği hissetmezdim.
Eski eşimle dünyayı dolaştım, çocuklarımı bile Amerika'da doğurdum,
sorsan kimse bilmez...
Peki, ayrılma kararını ne zaman verdiniz?
- Ağustos 2004'te. Atina Olimpiyatları'nda. Ama ekime kadar
kendimize süre verdik. Değişen bir şey olmadı...
Ne yaptınız?
- 'Senden ayrılmak istiyorum' dedim. Bence onu en çok sinirlendiren
bu: Deniz Gökçe nasıl terk edilir? Terk ederse, Deniz Gökçe eder.
Deniz Gökçe ne derse, ne empoze ederse o olur. Ayrıldıktan sonra
tam 45 gün telefonlarına çıkmadım.
Hepsi o kadar mı?
- Bir de taşındım...
250 DODGE'LA EV SOYULMAZ
Bundan Deniz Gökçe'nin haberi oldu mu?
- Evet, her şeyden kendisini bizzat ben haberdar ettim.
Bu tartışmalı- kavgalı taşınmalarda genellikle sevimsiz
şeyler yaşanır, eve kamyon dayanır ev tam takır bir halde
bırakılır...
- Ne münasebet! Gerçi, Deniz'in öyle bir suçlaması var. Ama doğru
değil. Jandarma tutanağında siteye -kamyon değil- 250 Dodge
kamyonetin girdiği yazıyor. 14.10'da giriyor, 17.00'de çıkıyor.
Anlayacağınız bir pazar günü, sitede herkesin bahçede ve
balkonlarda oturduğu saatte, konu komşunun gözü önünde 50 metre
ilerideki bir eve taşındım. Biz 3.5 katlı 400 metrekare büyük bir
evde oturuyorduk. Ben oradan 150 metrekare bir eve taşındım. 2 saat
50 dakikada, 7 odalı, bir salon ve 5 banyolu bir evi 150
metrekareye nasıl taşırsınız? Herkes hayatta en az bir kere
taşınmıştır, kararı siz verin artık...
Deniz Gökçe'nin başka suçlaması var mıydı?
- Evet. Kişisel eşyalarını da birlikte taşıdığıma dair bir
suçlaması vardı. Ama o da doğru değil. Ben taşındıktan hemen sonra,
Deniz benim evime geldi. O gün yanlışlıkla taşınan 20 kitap, 1
tablo gibi 2 kağıt torbaya sığan istediklerini yazdı. Kardeşim,
kendisine komşuların önünde teslim etti ve imzalı kağıt aldı. Bu da
dava dosyasında var. Yine bir şey istiyorsa, yine gelsin alsın. Ama
şunu bilsin: Ben kamyon dayayıp, evi boşaltmadım Yok efendim, eve
gelmiş ev tamtakırmış. Ampullere kadar her şey gitmiş. Ve benim
nereye taşındığımı bilmiyormuş. İki gün sonra şoförü, bizim köpeği
görmüş de peşine düşmüş ve 50 metre ötedeki evimin adresini bulmuş.
Falan filan. Bu kadar mantıksız şey olabilir mi? Kamyon dayayıp evi
boşaltacağım ama nedense sadece 50 metre uzakta bir eve
taşınacağım! Böyle bir şey yapar mı insan?
Gelelim asıl olaya... Kafa atma diye bir şey var mı, varsa
nasıl oldu?
- Nurten ve Taner Berksoy'un evinde Nurten'in ısrarı üzerine,
yeniden konuşmak amacıyla buluştuk. Tartıştık. Gitmek için izin
istedim. Bana 'S.... git' dedi. Nurten'e 'Duyuyorsun değil mi,
nasıl hakaret ediyor' dedim. Nurten 'Yok canım, sana söylemiyor'
dedi. Deniz, 'Hayır, ona söylüyorum!' deyince, kapıdan döndüm ve
'Sen bana böyle hakaret edemezsin. Şu hayatta bir tek anam-babam
bana bağırıp, hakaret etme hakkına sahiptir' dememle, Deniz beni
iki eliyle iki kulağımdan yakalayıp, alnımın sağ tarafına kafa
attı. Feleğimi şaşırdım, gözlerim karardı. Sonra beni koltuğa itti,
elindeki bardakla kafama vurdu. Saçlarımı yoldu, bir de üstüne
tükürdü. Nurten benim üzerime kapandı. Taner de Deniz'i tutmaya
çalıştı...
Peki Nurten ve Taner Berksoy'un ifadelerinde neden Deniz
Gökçe'nin kafa attığı yok?
- Şundan: NTV, Ekodiyalog ve iki ünlü ekonomist... Çünkü birlikte
program yapıyorlar. Nurten de -güya benim yakın arkadaşım ve eski
iş ortağım- kocasından yana çıkıyor, eksik ifade veriyor. Aslına
bakarsanız, yediğim kafadan çok, arkadaşımın mahkemedeki ifadesi
bana koyuyor.
Olay, hukuki olarak nasıl sonuçlandı?
- Hakaretten, 15 gün hapis ve 440 YTL para cezası aldı. Haksız
tahrik altında kaldığından, 15 gün hapis 10 güne ve 294 YTL'ye
indi. Daha sonra hapis cezasının para cezasına çevrilmesine ve
Deniz'in 110 YTL ödemesine karar verildi. Para cezaları
birleştirildi, 404 YTL adli para cezası etti. Darptan da 440 YTL
para cezasıyla cezalandırıldı. Resmi nikahlı eş olduğumdan cezası
artırıldı 586 YTL oldu, sonra Deniz'in eylemini hafif tahrik
altında işlediği kabul edildi ve indirim yapılarak 440 YTL'ye indi.
Bu miktarlar toplandı, 844 YTL para cezası etti. Duruşmadaki iyi
hali ve tavrından cezası ertelenerek, Deniz'in 2 yıl denetim
altında tutulmasına, denetim süresini herhangi bir yükümlülük
belirlenmeden ve uzman bir kişi görevlendirilmeden geçirmesine, bu
2 yıl içinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde, cezasının aynen
çektirilmesine karar verilerek sonuçlandı.
HAKSIZLIK ETSEM DE DÖVEMEZ
Boşanma davaları alengirlidir. Deniz Gökçe şimdilik
konuşmayı kabul etmiyor, biz söylediklerinizin doğru olup
olmadığını nereden bileceğiz?
- Boşanma dosyasında söylediğim her şeyin ispatı, delili var.
İsteyen herkese fotoğrafıyla, faturasıyla, kontratıyla, her türlü
belgesiyle gönderebilirim.
Ona karşı haksızlık ettiğinize dair içinizde şüphe var
mı?
- Mutlaka etmişimdir. Kim kime etmiyor ki. Evlilik bu, bir yıl
sürdü, etmişimdir. O olaylara kendi açısından bakar 'Haksızlık
ediyor' der. Ben bakarım, 'Asıl o bana haksızlık ediyor' derim. Ama
benim haksızlık etmiş olmam, ona beni dövme hakkı vermiyor.
Dayak yediğiniz için mi ayrıldınız?
- Hayır. Ayrıldığım için 45 gün sonra dayak yedim.
Bu adamın hiç mi iyi tarafı yok?
- Size lafı yuvarlıyorum gibi gelmesin ama herkesin iyi tarafları
da vardır.
Sizi ne münasebetle tanıyoruz?
- Ben bir yıl kadar evli kaldığım Deniz Gökçe'den kafa yiyen ve
şimdi ayrı yaşan eşiyim. Boşanma davası sürüyor...
Kimsiniz, kimlerdensiniz?
- Dedem, Kemal Türkömer. Bankacılık camiasının yakından tanıdığı
bir isim. İbrahim Betil yazdığı kitapta dedeme teşekkür eder, Kazım
Taşkent'in sağ koluydu, vefat etmeden önce de Finansbank yönetim
kurulu başkan danışmanıydı. Anneanneme gelince, resim ve emaye
sanatçısı Nesibe Türkömer. Ayşe Kulin, Füreyyası'nda anneannemden
ve bizim aileden fotoğraflarıyla söz eder. İşte ben onların en
büyük torunuyum. Annem ve babam Almanya'da okurlarken evlenmişler,
ben doğmuşum. Ailede saydığım isimlerden bir tek annem hayatta.
Resim yapar, yoga dersleri verir. 70 yaşında hálá çalışır. 4
kardeşiz...
Nasıl bir aile ve nasıl bir çocukluk
sizinki?
- Ben 6 yaşındayken annem ve babam Almanya'dan Türkiye'ye taşındı.
26 yaşına gelinceye kadar da birbirleriyle 3 defa ayrılıp
evlendiler. Birbirlerini çok severlerdi, ama bir o kadar da
geçinemezlerdi. O zamanlarda da etrafımızda anne ve babalar kavga
ediyordu ama kimse bugünlerde olduğu gibi boşanmaya cesaret
edemiyordu. Bir tek bizimkiler. Boşanmaları, tek celsede anlaşarak
oluyordu. Biz çocuklar hep anneyle aynı evde kalıyorduk. Babam da
babaannemde. Ama üç ay sonra barışıyorlardı...
Bu karışıklıklar eğitim hayatınıza yansıdı
mı?
- Yok, Avusturya Lisesi'nde okudum. Sonra da Güzel Sanatlar
Akademisi'nde grafik tasarımı. Master'ımı da grafik
fotoğrafçılığından aldım.
Üç çocuğunuzun babasıyla nasıl tanıştınız?
- Aynı mahallenin çocuklarıydık: Fenerbahçe Dalyan. İkimiz de
yelkenciydik. Kendisini 16 yaşında tanıdım. O kadar yakışıklıydı
ki, utancımdan yüzüne bakamamıştım. 22 yaşında beraber olduk. 42
yaşında ayrıldık. 3 oğlumuz oldu.
Nasıl bir evlilikti...
- Beraber büyüdüğümüz bir evlilik. Üniversitede okuyorduk
birlikteyken. 17 yıl evli kaldık. Kartpostal aileler gibi
görülürdük. 3 oğlan, 2 köpek, anne-baba, Kireçburnu'nda bahçeli
ev...
Ne oldu da, o kartpostalı yırtmaya karar
verdiniz?
- Ben vermedim. O verdi. Beni bıraktı gitti. Çocuklarımın babasını
kaybettim. Ama daha önemlisi hayat arkadaşımı kaybettim. 6 ay
içinde oldu her şey. Çocuklar babalarında kaldı.
Neden?
- Onları yerinden oynatmak doğru değildi o yüzden. Çocuklar
ergenlik çağında 3 oğlan. Baba otoritesine hafta sonu değil, hafta
içi okula giderken daha çok ihtiyaçları olacağını düşündük. 4 gece
babada, cuma akşamından pazartesi sabahına kadar da 3 gece bende
kalıyorlar. Ama hafta içi baba gelene kadar okuldan sonra gördüğüm
de oluyor. Velayet babada ama saat hesabına vurursan, çocuklar
bende...
Kocanızdan nafaka aldınız mı?
- Hayır. Ama kocam bana şirketin yüzde 50 hissesini devretti. 1992
yılında kurulmuş, yıllık ortalama medya cirosu hariç 1 milyon dolar
cirosu olan bir şirket. Daha ne olsun? 20 yıl beraber olmuşsun,
çocuklarının babası, bir gün bir şeye ihtiyacım olacak da
vermeyecek mi? Her şeyin illa kağıda dökülmesine gerek yok ki.
Kuruş hesabı mı yapacağız Allah aşkına... Bir hayatı ortak
paylaşıyorsun...
Bunca yıldan sonra sizi terk etti diye intikam almak
istediniz mi?
- Hayır tabii ki intikam almak istemedim ama küstüm. O günden beri
sadece oğullarımla ilgili konuşuyorum. Mümkünse mesaj yazıyorum.
Sesini bile duymak canımı acıtıyor.
Ayrı kaldığınız dönemde bir başkasıyla yeniden evlenmeyi
düşündünüz mü?
- Evet. Ama bir başkasıyla değil, ayrıldığım kocamla. Tıpkı annem
ve babam gibi. Hani 'Ön tekerlek nereye giderse, arka da oraya
gidermiş' derler ya. Ama tabii arada bir fark var. Eski kocam babam
değil, ben de annem değilim...
KAFA ATMA ALIŞKANLIĞI VAR
Davetlerde çevresindekilere anlatırken bizzat kendisinden duydum.
Nokta'da çalışırken, yazısının başlığını değiştirdiği diye Ercan
Arıklı'yı dövmüş. Murat Saygı ve Serdar Çaloğlu'nun ve Show TV
personelinin önünde de Reha Muhtar'ın. Kafa atmış... Birlikte
yaşadığımız dönemde Kemerburgaz'da bir gün alışverişte Fatih
Altaylı'ya rastlayıp durup dururken 'Buraya köpekler giremez!' diye
bağırdığı gazetelere bile konu oldu.
HAKİM, DARP OLDUĞUNA NASIL KARAR VERDİ
Nurten, Taner ve Deniz hákime şöyle ifade verdiler: Deniz beni
ellerimden tutup koltuğa itmiş, ben de koltukla birlikte kayıp,
arkadaki büfeye çarpmışım. Nurten, başımın ön tarafında kızarıklık
olduğunu ve bana buz getirip koyduğunu söyledi. Hakim de bunun
üzerine 'Peki nasıl oluyor da Gülü Hanım o zaman başının arkasını
değil de önünü çarpıyor?' diye kendilerine sordu. Cevap
veremediler.
PARASI İÇİN BERABER OLMAM MÜMKÜN DEĞİL
Deniz'in bana aldığı hediyeleri, ayrılınca iade ettim: Bir Seiko
saat ve bir heykel. Bir yıl içinde de iki giysi aldı: Bir sabahlık
ve siyah tişört. Siyah tişört, Anneler Günü hediyemdi, şimdi
Allah'ı var, ondan Anneler Günü hediyesi beklemiyordum, gözlerim
doldu filan. Sabahlık da doğum günü hediyemdi. Nurten Berksoy'a
almasını rica etmiş. Başka da bir şey yok. Evlendiğimiz zaman yüzük
istemedim, o da almadı zaten. Ben mi maddiyatçıyım, ben onunla
parası için mi beraber olmuşum? Kanıma dokunuyor...
BU DAYAKLARDA ÇOK TAZMİNAT ÖDENİR
İnsan bir yıl evli kaldığı bir adamdan hangi mantıkla 6
milyar nafaka ve 150 milyar tazminat talep eder?
- Avukatım dedi ki: 'Biz boşanma davasını hiçbir şey istemeden
açarız da, Deniz sana karşı dava açıp o isterse, bir daha bir şey
isteme hakkın olmaz. Dolayısıyla, böyle davalar bu şekilde tedbir
nafaka ve tazminat istenerek açılır. Dava sonunda bu paralar
ödenmez ama prosedür böyledir.' Biz de öyle yaptık. Nitekim,
avukatım haklı çıktı ve Deniz de karşı dava açarak, benden aynı
miktarda maddi manevi tazminat istedi. Gelelim, benim isteyip
Deniz'in isteyemediği tedbir nafakasına. Tedbir nafakası
boşanıncaya kadar kocanın karısına bakma yükümlülüğünden dolayı
kadına ödemesi gereken bir nafaka. Dolayısıyla, ne kadar çabuk
boşanırsa o kadar az para öder...