Semerci'den Muhtar'a cevap
Abone olReha Muhtar ve Yavuz Semerci arasında "Havuz Sistemi" kavgası başladı. Semerci, bugünkü yazısında "Korkma Reha!" dedi.
Reha Muhtar'ın daha önce eleştirdiği Yavuz Semerci'den cevap geldi. Semerci, başlıklı yazısında Muhtar'a havuz sisteminin nasıl olması gerektiğini aktardı.
Yazı : Yavuz Semerci
Kaynak :
Sevgili Reha Muhtar, "Havuzda boğuluyorsun Yavuz" başlıklı yazıda, beni Türk futbolunun temeline dinamit koymakla suçluyorsun.
Ne yapmışım?
Naklen yayın gelirlerinin bugünkü haliyle Türk futbolunu büyütmediğini, sadece 4 büyüklere yaradığını yazdım. Son bir yıldır havuz gelirlerinin sportif karşılaşmalarda "belirsizlik" ilkesini yeşertecek nitelikte dağıtılması gerektiğini savunuyorum. Dünyadan örnekler veriyorum. Naklen yayın gelirlerinin toplandığı, havuzların hangi nedenlerle oluştuğunu anlatıyorum. Dilim döndüğünce, gücüm yettiğince...
Görüyorum ki, işe yaramış.
Anadolu takımlarını sadece figüran gören zihniyetin, 4 büyükler ve basındaki uzantıları tarafından ısrarla korunduğu ve kollandığından bir kez daha emin oldum.
Ne demiştim? "Futbol Federasyonu oligarşik yapıya sahip dört takımın yıpratıcı baskısına direnebilecek mi? Anadolu takımlarının başarı puanına göre havuz gelirlerinin yeniden dizayn edilmesi isteğini federasyon kabul edebilir mi? Çünkü bu takımların generalleri, başbakanları, bakanları, vergilerini silen bürokratları var."
Yalan mı Reha kardeşim? Bunları yazdığım için niye ucuz popülizm yapmış oluyorum.
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray'a altın tepside sunulan, iş merkezlerine dönüştürülen arsaları, binaları ben mi verdim? Kooperatiflerin parasıyla Seyrantepe'yi Galatasaray'a ben mi hediye ediyorum? Vergileri ben mi siliyorum?
Sevgili Reha konuya, bir gazeteci gibi yaklaşma, sorgulama fırsatını kaçırdın. Sadece büyüklerin ve güçlünün yanında yer aldın.
Kimin ucuz popülizm yaptığı açık değil mi? Görüşlerin, İngiltere, Fransa veya ABD'de herhangi bir gazetede yayınlansaydı, "Vahşi kapitalizmin temsilcisi" olmakla suçlanırdın.
Neymiş efendim?
Türk futbolunu, 4 büyükler kalkındırıyormuş. (Kalkınmaya bakın.) Onların marka değeri varmış. Koç, Sabancı'nın yarattığı ürünlerle, adı sanı daha yeni duyulan bir başka şirketlerin ürünleri, aynı piyasa değerinden mi alıcı bulurmuş?
Sevgili Reha... Marka değeri önemlidir elbette. Ama tek başına yetmez. Marka değeri var diye, artık Türk tüketicisi yürüyen buzdolabı alır mı? İneklerin yediği otomobilleri kullanır mı? Ne sanıyorsun, Koç veya Sabancı, marka değeri var diye buzdolaplarını, insanlara adı sanı duyulmamış ürünlerden daha mı pahalıya satıyorlar?
Onlar, "Aman gümrükleri açmayın, vergi oranlarını düşürmeyin" diye ağladılar mı?
Onlar rekabetten korkmadıkları ve uyum sağladıkları için ayaktalar. Sen ise Türk futbolunun rekabete açılmasından korkuyorsun.
14 Anadolu takımının talebi açık: "Lütfen bize her yıl verdiğiniz paranın miktarını düşürün. Ama başarılı olduğumuzda daha çok gelir elde edelim." Hem nereden biliyorsun, örneğin bir Gaziantep, Sivasspor veya Gençlerbirliği'nin şampiyonluk yarışına girdiğinde, maçlarının televizyon yayınlanmayacağını... Decoder satışının ve havuz gelirlerinin artmayacağını...
4 büyüklerin milyonlarca taraftarı varmış. Hadi canım... Naklen yayın için decoder satın sadece 350 bin kişi Sevgili Reha. Stadları dolduranlar da belli. Nerede o milyonlar? Söyleyeyim, futboldaki kalitesizlik ve seviye düşüklüğü yüzünden heyecanlarını yitirdiler. Ve sandığının aksine milyonlar, şampiyonluk yarışının sadece 3-4 takım arasında geçmesinden sıkıldı. ABD bu gerçeği 50 yıl önce gördüğü için sportif karşılaşmaların naklen yayın gelirlerini tüm takımlara eşit dağıtıyor. Yetmiyor, mali yönden araya açan takımlara da vergi koyuyor. Amerikalı kadar sosyalist olamayacağını biliyorum Reha. Ama düşün. Havuz gelirlerinin bir bölümünün başarı puanına göre dağıtılması futboldaki rekabeti arttırmaz mı?
Anlaşıldığı kadarıyla sen bununla değil, sadece Beşiktaş ile ilgilisin. 'Sistem değişir, Anadolu takımları bizi yenerse, gelir kaybederiz' korkundan olacak, Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzon'a da göz kırpmayı ihmal etmiyorsun.
50 yıldır sadece 4 takımın şampiyon olabildiği bir futbol sektörü, ruhlarını oradan besleyenleri mutlu edebilir. Ama beni etmiyor. Sistem nasıl değişebilir, dünya bu işi nasıl halletmiş diye sorguluyorum.
Farkında değilsin ama havuzda boğulan ben değil, Türk futbolu. Sen ise yıkılması kaçınılmaz o sisteme temel direği olmaya çalışıyorsun. Sevgili Reha, sana, oligarşik yapının parçası olmak değil, Türk futbolunu büyütecek sistemi arayanların bayraktarı olmak yakışırdı. Cesaret edemedin...
Yazı : Yavuz Semerci
Kaynak :
Sevgili Reha Muhtar, "Havuzda boğuluyorsun Yavuz" başlıklı yazıda, beni Türk futbolunun temeline dinamit koymakla suçluyorsun.
Ne yapmışım?
Naklen yayın gelirlerinin bugünkü haliyle Türk futbolunu büyütmediğini, sadece 4 büyüklere yaradığını yazdım. Son bir yıldır havuz gelirlerinin sportif karşılaşmalarda "belirsizlik" ilkesini yeşertecek nitelikte dağıtılması gerektiğini savunuyorum. Dünyadan örnekler veriyorum. Naklen yayın gelirlerinin toplandığı, havuzların hangi nedenlerle oluştuğunu anlatıyorum. Dilim döndüğünce, gücüm yettiğince...
Görüyorum ki, işe yaramış.
Anadolu takımlarını sadece figüran gören zihniyetin, 4 büyükler ve basındaki uzantıları tarafından ısrarla korunduğu ve kollandığından bir kez daha emin oldum.
Ne demiştim? "Futbol Federasyonu oligarşik yapıya sahip dört takımın yıpratıcı baskısına direnebilecek mi? Anadolu takımlarının başarı puanına göre havuz gelirlerinin yeniden dizayn edilmesi isteğini federasyon kabul edebilir mi? Çünkü bu takımların generalleri, başbakanları, bakanları, vergilerini silen bürokratları var."
Yalan mı Reha kardeşim? Bunları yazdığım için niye ucuz popülizm yapmış oluyorum.
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray'a altın tepside sunulan, iş merkezlerine dönüştürülen arsaları, binaları ben mi verdim? Kooperatiflerin parasıyla Seyrantepe'yi Galatasaray'a ben mi hediye ediyorum? Vergileri ben mi siliyorum?
Sevgili Reha konuya, bir gazeteci gibi yaklaşma, sorgulama fırsatını kaçırdın. Sadece büyüklerin ve güçlünün yanında yer aldın.
Kimin ucuz popülizm yaptığı açık değil mi? Görüşlerin, İngiltere, Fransa veya ABD'de herhangi bir gazetede yayınlansaydı, "Vahşi kapitalizmin temsilcisi" olmakla suçlanırdın.
Neymiş efendim?
Türk futbolunu, 4 büyükler kalkındırıyormuş. (Kalkınmaya bakın.) Onların marka değeri varmış. Koç, Sabancı'nın yarattığı ürünlerle, adı sanı daha yeni duyulan bir başka şirketlerin ürünleri, aynı piyasa değerinden mi alıcı bulurmuş?
Sevgili Reha... Marka değeri önemlidir elbette. Ama tek başına yetmez. Marka değeri var diye, artık Türk tüketicisi yürüyen buzdolabı alır mı? İneklerin yediği otomobilleri kullanır mı? Ne sanıyorsun, Koç veya Sabancı, marka değeri var diye buzdolaplarını, insanlara adı sanı duyulmamış ürünlerden daha mı pahalıya satıyorlar?
Onlar, "Aman gümrükleri açmayın, vergi oranlarını düşürmeyin" diye ağladılar mı?
Onlar rekabetten korkmadıkları ve uyum sağladıkları için ayaktalar. Sen ise Türk futbolunun rekabete açılmasından korkuyorsun.
14 Anadolu takımının talebi açık: "Lütfen bize her yıl verdiğiniz paranın miktarını düşürün. Ama başarılı olduğumuzda daha çok gelir elde edelim." Hem nereden biliyorsun, örneğin bir Gaziantep, Sivasspor veya Gençlerbirliği'nin şampiyonluk yarışına girdiğinde, maçlarının televizyon yayınlanmayacağını... Decoder satışının ve havuz gelirlerinin artmayacağını...
4 büyüklerin milyonlarca taraftarı varmış. Hadi canım... Naklen yayın için decoder satın sadece 350 bin kişi Sevgili Reha. Stadları dolduranlar da belli. Nerede o milyonlar? Söyleyeyim, futboldaki kalitesizlik ve seviye düşüklüğü yüzünden heyecanlarını yitirdiler. Ve sandığının aksine milyonlar, şampiyonluk yarışının sadece 3-4 takım arasında geçmesinden sıkıldı. ABD bu gerçeği 50 yıl önce gördüğü için sportif karşılaşmaların naklen yayın gelirlerini tüm takımlara eşit dağıtıyor. Yetmiyor, mali yönden araya açan takımlara da vergi koyuyor. Amerikalı kadar sosyalist olamayacağını biliyorum Reha. Ama düşün. Havuz gelirlerinin bir bölümünün başarı puanına göre dağıtılması futboldaki rekabeti arttırmaz mı?
Anlaşıldığı kadarıyla sen bununla değil, sadece Beşiktaş ile ilgilisin. 'Sistem değişir, Anadolu takımları bizi yenerse, gelir kaybederiz' korkundan olacak, Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzon'a da göz kırpmayı ihmal etmiyorsun.
50 yıldır sadece 4 takımın şampiyon olabildiği bir futbol sektörü, ruhlarını oradan besleyenleri mutlu edebilir. Ama beni etmiyor. Sistem nasıl değişebilir, dünya bu işi nasıl halletmiş diye sorguluyorum.
Farkında değilsin ama havuzda boğulan ben değil, Türk futbolu. Sen ise yıkılması kaçınılmaz o sisteme temel direği olmaya çalışıyorsun. Sevgili Reha, sana, oligarşik yapının parçası olmak değil, Türk futbolunu büyütecek sistemi arayanların bayraktarı olmak yakışırdı. Cesaret edemedin...