Şemdinlideki gizli el

Abone ol

Şemdinli iddianamesi'ne Alacakaptan'dan ilginç yorum

Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesi Prof. Alacakaptan, Milliyet yazarı Derya Sazak'a Şemdinli iddiananesi ve yargı bağımsızlığı üzerine ilginç açıklamalarda bulundu. İşte Alacakaptan'ın Sazak'a söyledikleri:

Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesi Prof. Alacakaptan, Şemdinli iddianamesini hazırlayan Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın hatalı olduğunu belirterek, "Belli ki iddianameye birinin katkısı olmuş" dedi

Derya Sazak: Şemdinli iddianamesinin ardından yaşanan gelişmeler, Van Savcısı hakkında Adalet Bakanlığı müfettişlerince başlatılan soruşturma, "yargı bağımsızlığı"tartışmasını bir kez daha gündeme getirdi.
Türkiye'de kurumsal olarak yargı bağımsız değil. Yargı bağımsızlığının gerçek manada olabilmesi için anayasal güvenceler yetmez. Hâkimlerimizin, savcılarımızın avukatların ona göre yetişmiş olması lazım.
Savcı ve hâkim atamalarında nitelik değil de, Adalet Bakanlığı makamını işgal eden şahıs ve partinin siyasi görüşleri etkili oluyorsa yargı bundan olumsuz etkileniyor.
Anayasal demokrasinin iyi işlemesi lazım. Parlamentoya da düşen görev var: Bir kere Anayasa darbecilikten gelmiş ve darbeciliğiyle hâlâ övünen bir cumhurbaşkanına 12 Eylül sonrası aşırı yetkiler vererek yapılmıştır. Siyasi liderler çok güçlendi. Bürokrasi ve yargı, o liderin gösterdiği doğrultulara büyük önem verdi. Yargıyı aşındıran süreç biraz da Özal döneminden başlıyor, "Anayasanın azıcık ihlal edilmesinden bir şey çıkmaz" zihniyeti aşağılara kadar çığ gibi yayıldı. Yozlaştı. Yolsuzluklar artış gösterdi ve Türkiye ekonomisini derinden sarsacak zaaflara yargı yoluyla müdahalede geç kalındı.

HSYK, bakanlığın içinde
Dokunulmazlıklar da bir zaaf olarak sistemi aşındırıyor.
Evet. İddialı bir Anayasamız var ama doğru dürüst çalışan bir anayasal düzenimiz yok. Bu işlemediği zaman, bu saygının yaygın olmadığı zaman adaletten fazla bir şey beklenemez. 5 yıldır AB ile müzakerelere başlayabilmek için kendi hukukumuzu evrensel ilkelere uydurmaya çalışıyoruz. Bana sorarsanız bu da bir devrimdir. Hukuk birey içindir. Devlet bireyin hizmetkârıdır.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üzerinde Adalet Bakanlığı hâlâ çok etkili. Yargı ne kadar bağımsız?
Bu kurul Adalet Bakanlığı'nın bir dairesi gibi, hatta sekreterya görevini Adalet Bakanlığı yapıyor. Bakanlığın arka binasında bir katı işgal ediyor. Başkanı Bakan, onun müsteşarı kurulun üyesi, 5 tane de hâkim var.

Basın yargıyı etkiliyor
Kriz bir anda siyasi iktidarla Genelkurmay'ı karşı karşıya getirdi.
Burada atom bombasında olduğu gibi zincirleme reaksiyon var. Mahkeme bağımsız olmayınca, savcı siyasi gücün etkisinde olunca kararlar etkilenecektir. Kamuoyu adalet organlarını çok etkiliyor. Birçok hâkim, basının meseleye nasıl baktığına büyük önem veriyor.
Adalet siyasetten uzak kalmalıdır. Fransız ihtilalinden sonra yazılmış bir kitaptan aktarayım: "Adaletin politika tarafından soysuzlaştırılmaya başladığı noktada izlenecek en iyi politika adaletten ayrılmamaktır."
Hukuk tutucu değildir, amacı toplumun gelişmesini sağlamaktır. Ancak, bizde hukuk mesleğini seçenler dar bir çevreden gelip biraz da politikadan etkilenmeye başladıklarında bağımsız davranmaktan uzaklaşıyorlar.

'Tanık' eleştirisi

İddialı pek çok dava daha ilk duruşmada düşüyor. Van 100. Yıl Üniversitesi'nde "çete kurmaktan" suçlanan rektör ikinci celsede serbest kalırken, 5 ay mahkemeye çıkarılmayan Genel Sekreter Yardımcısı cezaevinde kendini astı.
Çok acı. Bazen bu çürük davalar, ya alttan gelen yerel etkilerle ya da yukardan gelen siyasi baskılarla açılıyor. Bu davanın adalet sisteminde olumsuz izler bıraktığını düşünüyorum. Bazen polis, jandarma görev yarışına girerek, "Dava getirdim" demek gibi bir yanlışa gidiyor. Operasyon resimleri gazetelerde boy boy çıkıyor. Birtakım olayların, yeterince soruşturulmaksızın savcılığa, arkasından adliyeye gönderilmesi bazen davanın fos çıkması sonucunu doğuruyor.

Telkinlere kapılmayacaktı
Şemdinli iddianamesi sizde nasıl bir izlenim uyandırdı?

Şemdinli iddianamesini okudum. Enteresan bir iddianame. Bir kişinin ürünü değil gibi görünüyor. Bu işte yarım asırdır bir tecrübem var. Belli ki bir siyasal bilimcinin, yahut hem ceza hukuku, hem de anayasadan çok iyi anlayan birinin katkısı olmuş.
Bazı bölümler açıkça bilimsel bir disipline sahip birisi tarafından yazılmış. Böyle bakınca iddianame hakkında bir tek hüküm vermeniz çok zor. Savcı hakikaten birtakım kötülükler mi istedi yahut birtakım kötülüklerin aleti mi oldu bilmiyorum. Ama büyük bir hatası var: İddianamesini oturup kendisi yazacaktı. Efendim bak 'sen istersen şu ifadeyi iste' yahut ' Ali Altındağ adlı müteahhidi getir onun da ifadesini al o zaman daha sağlam olur' gibi telkinlere kapılmayacaktı. Altındağ'ı yollamışlar. O adam Şemdinli olayının tanığı olamaz ki, görmemiş. İçindeki kini kusmuş. Ne kadar doğru bilmiyorum ama çok gadre uğramış.
Jandarmayı ve o dönemin komutanlarını suçluyor. İmzasız ihbar mektuplarını kanuna göre iddianameye koymamalıydı.

Savcının görevi iddianamedeki tüm suçlamaları delillendirerek mi dosyaya koymaktır, yoksa ayıklama işini mahkemeye bırakmak mıdır?
Hayır. Bakın yeni Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilginç hükümlerinden birini okuyayım: "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususta yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler. Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenecek bu iddianamede şüphelinin kimliği, müdafii, maktul, mağdur, suçun delilleri, şüphelinin tutuklu olup olmadığı, bunun süreleri gösterilir. İddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır. İddianamenin sonuç kısmında şüphelinin sadece aleyhinde olan hususlar değil lehinde olan hususlar da ileri sürülür." İddianame eksik hazırlanmışsa mahkeme bunu savcılığa iade edebilir. Savcı "Dosyayı göndereyim, mahkeme ne yaparsa yapsın" diyemez.

Savcı hakkında soruşturma açılması "bağımsız yargı"yı gölgelemiyor mu?
Savcının etrafına bakmadan sadece önüne bakarak gitmesi bu davayı fos bir dava haline düşürdü. Asıl korkum, Şemdinli olayında gerçekten sorumlu birkaç kişi var. Savcı diyor ki bu "kanayan yaradır" arkalarında mutlaka daha güçlü kişiler vardır.

Dosyayı ayırmalıydı
Derin devlet olgusu...

Eğer hukuka saygılı bir devlet olmak istiyorsak yakalananlarla birlikte kimlerin olduğunu da ortaya çıkarmak gerekir diyor. Bu bakımdan savcı hakkında vereceğimiz hükümleri kısmen müspet düşünmek zorundayız. Savcı bunların olmasını istiyor.

Kamuoyunda böyle bir beklenti yok mu?
Elbette bu gibi işlerin önünü kesmemek lazım. Savcı, Kara Kuvvetleri Komutanı'yla ilgili Diyarbakır'da görev yaptığı döneme ilişkin suçlamalarla ilgili evrakı tefrik edip Genelkurmay Başkanlığı'na göndermiş olsa tartışma başka yöne çekilmezdi. İddianame de sakatlanmazdı.

'Anayasa saygı' için idamı istendi

Yurttaşlar kendilerini nasıl savunacaklar?

Bu konudaki kanaatimi çok sevgili hocam rahmetli Faruk Erem'in cümlesiyle ifade edeyim: "Türkiye'de bir suç işlememek elindedir, ama Türkiye gibi bir ülkede sanık olmamak elinde değildir. "

Hiç yoktan suçlanırsınız? İradenize bağlı değil...
Vatana ihanetle yargılandım. İdamım istendi, 12 Mart'ta mahkûm edildim. Askeri yargıtay oybirliğiyle bozdu. Bu insanlara "Mücazat değil, mükafat vermek gerekir, bunlar vatansever insanlardır" dediler.

Neden suçlanmıştınız?
Anayasaya saygı yürüyüşü yaptık diye idamımız istendi.

Köşk'te Sezer gibi biri olmalı

Sezer'in görev süresi gelecek yıl doluyor, Çankaya meselesi de gündeme gelecek.
Sezer gibi hukuka inanmış bir devlet adamı olması lazım Köşk'te. Onun yerine aynı saygınlıkta birini bulma problemimiz var. Türkiye'nin bütün işlerinde bir çözülme başladı, Merkez Bankası Başkanlığı ne hale getirildi.

TCK'nın 301. maddesine göre açılan davalar da demokratik gelişmeye aykırı değil mi? İhbar mekanizması çalışıyor.
Bu ihbar işinin yolunu savcı kesecek.

Yarım asırdır hukukla uğraşan bir aydın olarak bugün geldiğiniz nokta nedir?
Bir yasama meclisi ve bir hükümetle bir devlet kurabilirsiniz. Ama düzeni sağlayacak, ikisi arasındaki dengeyi gerçekleştirecek bağımsız bir yargı organı yoksa, o çağdaş bir devlet değildir.

'Memura kazara dokunabilirsin'

Önemli davalara giriyorsunuz. Yüce Divan'da eski Başbakan Mesut Yılmaz'ı savundunuz. Türkiye'de belli dokunulmazlık alanları var mı?
Sıradan yurttaşların karşı karşıya kaldıkları olayları bir bilseniz her gün bir kitap yayımlamak lazım. Mesele tabii Şemdinli'nin askere uzanmasından ibaret değil. Başka zamanda böyle dokunulmaması gereken birine dokunduğumuz zaman kıyametler kopuyor . Dokunulmazlık o kadar yaygın ki, kimseye dokunamıyorsun, Türkiye'de memura bile. Memura kazara dokunabilirsin. Son dönemde bazı yargıçların da adının geçtiği hadiseler ortaya çıktı, kurul kararıyla bunların üzerine gidilemedi.

Tuz kokarsa meselesi... Peki güven nasıl sağlanacak?
Bütün mesele, hukuk devletine inanmak veya inanmamak...

Komplo teorilerinden hoşlanmıyorum ama...

Her gün yeni bir çete ortaya çıkıyor. MGK'ya ait güvenlik belgelerinin çete liderlerinin eline düşmesi tuhaf değil mi?
Komplo teorilerinden pek hoşlanmam. İnsan kimi zaman karamsarlığa da kapılmıyor değil. Acaba, "AB'ye girmemizin önüne geçmek isteyen güçler mi meydana çıkmakta" diye sormaktan alıkoyamıyorum kendimi. Bir de şu var, askerler bazen eleştirilir, "İşlere çok mu karışıyorlar" diye. Vatandaş olarak sen üzerine düşeni yapıyor musun da da işler kötüye gittiğinde sesini yükseltmek zorunda kalan orduyu eleştiriyorsun?

Günün Önemli Haberleri