Şemdinlide şok ifade
Abone olŞemdinli'de Astsubay Ali Kaya'nın ifadeleri şok etkisi yarattı. Kaya'nın bu ifadeleri Ankara'yı karıştıracak.
TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonu’nun geçen hafta bölgeye
yaptığı ziyaret sırasında görüştüğü sanık Astsubay Ali Kaya,
tutuklu bulunduğu Van Askeri Cezaevi’nde Şemdinli’de yaşanan
olaylar ve bombalanan Umut Kitabevi sahibi Seferi Yılmaz ile ilgili
ilginç açıklamalarda bulundu.
Astsubay Kaya’nın tutanaklara yansıyan bazı açıklamaları şöyle:
YILMAZ’I 150-200 KORUMANIN ARASINDAN ALIRIM
"Bakın istediğiniz şeyin altına imza atarım, sözleşme imzalarım.
Bana imkan sağlayın. Seferi Yılmaz’ı getirin. Türkiye’nin neresinde
istiyorsa istesin, 100-150 tane koruma verin, bana da tek başıma 15
gün müsaade verin. Nerede korursanız koruyun, eğer ben Seferi
Yılmaz’ı oradan alıp istediğiniz noktaya o korumanın içinden
getirmezsem beni her türlü yine yargılayın."
BİZ CİDDİYE ALMADIK SİZ DE ALMAYIN
Ali Kaya,
PKK itirafçısı Veysel Ateş ile Umut Kitabevi’ni bombalamadıklarını
ise şu sözlerle anlattı: "Ben Seferi Yılmaz’ı vurmak isteyeceğim,
Seferi’yi güpegündüz, dört tane el bombası alacağım, iki tane
arabama koyacağım, bir de Seferi’nin evinin krokisi ile iş yerinin
krokisini bırakacağım, Veysel’e diyeceğim ki sen git bomba at,
bomba atar atmaz da koş buraya gel, ondan sonra gelen vatandaşı da
çevir. Efendim zaten biz bunu kendimiz kesinlikle ciddiye
almadığımız gibi, burada önemli olan sizlerin de cidiye
almamanız."
ERDOĞAN VE BAYKAL DOĞRU BİLGİLENDİRİLMEDİ
Açıklamalarında Umut Kitabevi sahibi Seferi Yılmaz’ın PKK üyesi
olduğunu sık sık yineleyen Ali Kaya, Şemdinli’ye yaptıkları ziyaret
sırasında Başbakan Erdoğan ve CHP Genel başkanı Deniz Baykal’ın
doğrubilgilendirilmediklerini de şu sözlerle savundu: "Burada
Seferi Yılmaz bir kere örgüt mensubu... Bir kere Başbakanımız,
Anamuhalafet liderimiz gitti, eğer bunlara sağlıklı bir bilgi
verilseydi, ’Sayın Başbakanımız Seferi Yılmaz PKK terör örgütünün
Şemdinli sorumlusudur... 5 şehitte rol oynadı’ deseydi kimse gidip
bu adamın elini sıkar mıydı?"
SEFERİ YILMAZ İNTİKAM ALDI
Ali Kaya, Seferi
Yılmaz’ın PKK üyesi olmak suçundan cezaevinde yattığı dönemin
intikamını aldığını da şu sözlerle anlattı: "... 7 Kasım’da da
göreve gittik. Tabii 5 Ağustos patlamasından sonra 156 jandarmaya
bir ihbar geldi. İhbarda, kitapçı olan Seferi Yılmaz’ın örgütle
işbirliği içerisinde olduğu, örgütün önemli bir adamı olduğu, olay
günü de patlamanın hemen akabinde Seferi Yılmaz ile Cahit Erler’in
olay yerinden ayrılıp (bir bayan söylüyor bunu) evinin önüne
geldiklerinde, ’Ya işte ben intikam aldım, bu kadar cezaevinde
kaldım, iyi oldu’ falan şeklinde bir konuşma yaptığını söyleyince
Seferi Yılmaz ismini istihbaratçı olarak not aldık. Kimdir, nedir
bunun hakkında istihbarat var diye. Ondan sonra da araştırmaya
başladık..."
KIRSALA SAVAŞÇI AKTARIYOR
Astsubay Kaya,
Seferi Yılmaz ile ilgili iddialarını şu sözlerle sürdürdü:
"Araştırma sonucunda Yılmaz’ın gerçekte örgütle işbirliği içinde
olduğunu, çevresindeki Sabri kod adlı kişiyle ilişki içinde
olduğunu, bir çok eylemi yönlendirdiğini, kırsala savaşçı
aktardığı, malzeme aktardığı, Şemdinli’ye gelen Sabri kod adlı Ali
Kısıkyol’un babası Hasan Kısıkyol Gaziantep’ten Şemdinli’ye
geldiğinde onu karşılayıp kırsala götürdüğü, kırsalda örgüt
mensubuyla buluştuktan sonra tekrar geri getirdiği, hepsini biz
duyduktan sonra bunun telefonları mahkeme kararıyla dinlemeye
alındı. Biz ayın 7’sinde çıktık. Yine, ben, Özcan Başçavuş, haber
elemanımız Veyse; üçümüz çıktık, aynı araçla gittik. orada bizim de
haber elemanları var tabii, vatandaşın içinde. Onlarla görüştük.
Seferi hakkında son bilgileri toparladık. Biz oradayken saat 3,5’ta
Seferi ile Sabri bir görüşme yaptı.... Görüşmede Sabri kod adlı
diyor ki Seferi’ye ısrarla ’Beni kontörlü telefondan ara.’ O
telefonla konuşmak istemiyor. Bundan bizim haberimiz yok. Biz akşam
döndük alay geldik, geçe bize tlefon dinlemesi aktarıldı. Dediler
ki siz orada onu araştırırken böyle böyle ısrarla bir konuşma
yaptılar." Kaya, Umut Kitabevi’nin bombalandığı anı ise şöyle
anlattı:
"Özcan gidip gelinceye kadar. Gümleme sesi geldi. Gümleme sesi
gelince, otomatikman gümleme de ilçe jandarma olduğu istikametten
geldi. Elemanı alıp dışarı çıkacağımız için oradan gelince ben
hemen indim. Eyvah, ilçe jandarmaya attılar gibi ilk önce benim
aklımdan öyle geçti.... o hızla o tarafa gittim. 9-10 adım attım.
Yukarıdan 3-4 tane genç koşarak geldi. Arkadaşlar, ’ne oldu’ dedim.
Panikle ’Ya patlama oldu, bir sürü yaralı var’ dedi. ’Nerede’
dedim. ’Pasajda’ dedi. O arada Veysel arkamdan geliyormuş,
görmedim. ÇOk özür dilerim dedi ki ’Allah şerefsiz itirafçı’ dedi.
Öyle deyince döndüm. Veysel’e bakmış. Ne demek istiyorsunuz ne
itirafçısı falan. O ara dedi ki ’Ya hem patlatıyorsunuz hem
atıyorsunuz hem soruyorsunuz, siz yapıyorsunuz PKK’ya yıkıyorsunuz’
dedi kafadan... Orada bir sürtüşme oldu. yumruklaştık bu
gençle.
Karşılıklı bir iki yumruk salladık derken, baktım Veysel de geldi,
saldıracak vatandaşlara. Kızdım ona, sonuçta haber elemanı. Sen git
arabada otur dedim... Bİz arabanın başına geldik, ama birden
arabayı çevirdiler... Bize karşı bir saldırı yok. Allah var.
Kesinlikle başta gelen hiç kimse bize saldırmadı. Direkt gelen
arabanın arkasına ’Bombayı atan arkada, bombayı atan arkada’ gelen
gelen söyledi, derken veysel’e anormal birsaldırı başladı... Derken
ben müdahale ettim. Dediler, ’Bunu bize ver’ Ne demek bunu bize
ver, adam bizim arkadaşımız dedim. Bu arada polisler geldi. Önce
özel harekatçılar geldi, çevirdiler arabayı, havaya ateş etmeler
falar derken shortland getirdiler. Ben Veysel’in üzerine kapandım.
Tekme tokat, o kalabalığın içinde Veysel’i arabaya bindirdik.
Polisler Veysel’i alıp götürdü. Polisler Veysel’i alıp götürünce
Özcan Başçavuş kalabalığın, halkanın dışında kaldı. Oradan
seslendi, ’Çantayı’ dedi...Ben de kalktım tam çantaya uzanacağım,
tak diye şuradan mı herhalde soldan pat diye vurdular. Vurunca
gözlerim karardı... Tabii o ara biri arkadan duyunca ’Çantayı alın’
dedi. Ama o arada çanta alınmadı yalnız. Ben darp alınca, yukarıda
Allah var, birkaç tane orada olgun tipli vatandaş dedi ki ’Ağabey
bunlar seni öldürecek, kaç’ dedi. Özcan bu ara gitti. Özcan
kayboldu, gitti. Fakat, Özcan’a birkaç tane iyi vurdular, ağzına
vurdular. Ben gördüm.... Özcan uzaklaştı. Uzaklaşınca kaçıyor diye
peşinden gittiler. Ben baktım olmayacak, bağırdım ben.
Allah’ını seven vurmasın. Devletin aracı dedim. ’Yok bomba
atıyorsunuz, siz yapıyorsunuz’ dedi...Baktım olmayacak, ben de
sırtımı hemen yavaşça kalabalığın içinde arkaya duvara sırtımı
yapıştırdım. Bu ara yukarıdan AKP ilçe binasının balkonundan inanın
üstüme şu kadar taş bıraktılar. Ben taşı farkettim, kendimi attım,
ama taş arabanın üst kaputuna vurdu, çöktü orası. Özcan Başçavuş
beni aradı. ’Ağabey, ben şu anda emniyete ulaştım, senin durumun
nasıl?’ Ben shortlandın içindeyim, bende bir şey yok, dedim. Onun
peşinden benim telefonum çaldı. ’Alo’, dedim, baktım Veysel
yazıyor. ’Veysel nasılsın’, dedim. ’Ali bey ben Veysel değilim. Ben
terörle Mücadele Daire Başkanı Selim Akyıldız’ dedi. Buyurun
efendim, dedim. ’Geçmiş olsun, hayırdır, ne oldu’ dedi. ’Valla
geldik, saldırıya uğradık’ dedi. ’Allah için şu araç ile
dökümanları, silahları kurtarın’, dedim. ’Tamam ilgileniriz’ dedi
kapattı."
Milliyet