Şemdin Sakık'tan açlık grevi mektubu
Abone olAkit gazetesi'ne cezaevlerindeki açlık grevlerine ilişkin bir mektup gönderen Şemdin Sakık'tan ilginç tespitler.
“Mahkumlar Kandil’den gelen talimatı
uyguluyorlar” diyen Sakık, cezaevlerindeki yoksul
ve sahipsiz mahkumların örgüt tarafından tehdit edilerek eyleme
sürüklendiğini belirtiyor.
Açlık grevleri için kullanılan ‘eylemcilerin sesi' tanımlamasının yalandan ibaret olduğunu savunan Sakık'a göre dert Kürtlük değil, rant.
Bir dönem PKK'nın en etkili isimlerinden birisiydi. 33 askerin
kurşuna dizildiği Bingöl katliamının komutanıydı. 1998 yılında
yakalanan ve halen Diyarbakır'da yatan Sakık, dönem dönem yazdığı
mektuplarla PKK'nın iç yüzünü anlatıyor. İşte o mektuplardan
sonuncu açlık grevleriyle ilgili oldu. O mektup Yeni Akit
gazetesinde yayınlandı.
ÖZGÜR RUHLULAR ZORUNLU RUHLULAR
Sakık'ın ölüm orucuyla ilgili değerlendirmeleri şöyle: “Dışarıdaki
BDP'liler, riskli bir eylem söz konusu olduğunda kimi arazi olur,
kimi ‘oturma eylemi', ‘yürüyüş', ya da ‘açık hava toplantısı' gibi
eğlenceli eylemleri gündeme getirir. Ama hapse düşenlerin böylesi
imkanları yoktur. Sadece iki seçenekleri vardır: Ya benim gibi
büyük risk alarak kendi ayakları üzerinde durmayı ya da çoğunluğun
yaptığı gibi örgüte dayanmayı tercih ederler. Benim gibiler
çoğunluk tarafından hırpalandıkları için yalnız, yoksul ve yoksun
kalırlar. Sahipsiz oldukları için en katı tecridi yaşarlar. Ama
bunun karşılığında ruh özgürlüğü kazanırlar. Güçsüzlüklerinden ve
çaresizliklerinden dolayı örgüte sığınanlar ise görece rahat bir
‘yaşam' sürdürürler. Ama bunun karşılığında örgütün kararlarını
uygulamak zorunda kalırlar. Dolayısıyla şu anda cezaevinde iki
çeşit insan vardır: Özgür ruhlular ve zorunlu ruhlular. Özgür
ruhlular en azından cezaevinde de olsalar istedikleri gibi
yaşarlar. Zorunlu ruhlular ise örgüt ölçüleriyle yaşar, örgüt
istekleri doğrultusunda davranırlar.
"HAİN" İLAN EDİLİP ŞİŞLENİRLER
Haliyle şu anda 600 civarında tutuklu ve hükümlünün katıldığı açlık
grevi eylemini, Tiran istedi. Bu istek Kandil'de kararlaştırıldı,
BDP içinde gizlenen KCK'lılar tarafından örgütlendi ve şu anda BDP
yöneticileri tarafından yöneltiliyor. Örgütün tutsağı ve de
köleleri gibi yaşayan tutuklu ve hükümlülerin söz konusu karara
itiraz hakları ya da dışarıdakilerin yaptığı gibi yan çizme
imkanları yoktur. Emir geldi ve onlar da bu emri uygulamak zorunda
kaldılar. Aksi halde ya ‘hain' ilan edilip saf dışı edilir ya da
geçmişte sıkça yapıldığı gibi şişlenirlerdi. Dolayısıyla tek bir
tutuklu ve hükümlünün bireysel kararıyla greve iştirak etmesi söz
konusu değildir. Haliyle ‘eylemcilerin sesi' tanımlaması büyük bir
yalandan ibarettir. Çünkü örgüt tarafından boğazlanan bu insanların
ne sesleri, ne de solukları kalmıştır.
DERTLERİ KÜRTLÜK DEĞİL RANT SAĞLAMAK
Bilinmelidir ki, bu olayda mesele ne Kürtçülüktür ne de Tiran
sevgisidir. Kürtler adına siyaset yaptıklarını söyleyen çoğu
insanın Kürtlük dertleri hiç olmadı. Bu çevrelerin Tiran'a
duydukları nefret ise sevgiden daha yoğundur. Mesele sadece ve
sadece rant sağlama ve paylaşma meselesidir.
MAHKUMLAR ÖRGÜTTEN KORUNMALI
Devlet, tutuklu ve hükümlüleri örgütten korumalıdır. Açlık grevine
zorlanan insanların ölmelerine ya da sakat kalmalarına daha fazla
seyirci kalınmamalı. Devlet, İmralı ya da örgüt zırvalarına değil,
sağduyulu herkesin ve özellikle bölge halkının sesi olan bu
babaların feryadına kulak vermelidir. Yani hiçbir biçimde ‘Hayata
Dönüş Operasyonu'na benzemeyen bir yöntemle bu olaya müdahale
etmeli ve ekmeğin silah olarak kullanıldığı bu katliamına son
verilmelidir. Koşullar o kadar farklı ki, devlet bu olayı
sonlandırmak için askerine ve polisine bile ihtiyaç duymayabilir,
eylemcilerin hastaneye kaldırılması ve örgütle bağlarının kesilmesi
bile çözüm getirebilir.”