Herkes onu büyük gözleri ile tanıyor. Büyük çıkışısını 'Melekler Korusun' dizisi ile yapan güzel oyuncu Selin Şekerci yeni filminin heyecanını yaşıyor. Verdiği röportajda içten açıklamalarda bulunan Selin Şekerci, acı dolu aile geçmişi, Kaan Taşaner ile dolu dizgin ilerleyen ilişkisi, kariyeri ve hayat görüşü hakkında hiç bir gerçeği esirgemedi. İşte Selin Şekerci'den özel hayatına dair açıklamalar... Size bakınca insanın aklına Margaret Keane’in meşhur koca gözlü çocuk tabloları geliyor... - (Gülüyor) Annemin ailesi Azeri kökenli, babamda da Araplık var. Herhalde genlerin etkisiyle gözlerim böyle. Ergenliğe kadar “Ne kadar güzel gözlerin var” derlerdi. Ben de gözlerimin beni hep özel ve güzel kıldığını düşünmüştüm. Ancak ergenlikte gözlerim yüzünden bir anda arkadaşlarım arasında dalga konusu haline geldim. Ama şimdi gözümün ekmeğini yiyorum! Kendimi bakışlarımla ifade etmeyi seviyorum. Birçok dizide başrol oynamanıza rağmen özel yaşantınız hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Bu, gizemli görünme derdi mi yoksa size karşı yeterli ilgi mi yok? - İkisi de değil. Görünür olmayı tercih etmiyorum. Kendi jenerasyonumdaki meslektaşlarım gibi ortada olmamamın bir sebebi de güvensizliğim ve korkularım... Nedir sizi korkutan? - Hayat. Hayata ve etrafımdakilere güvenen biri değilim. Kısıtlı bir alanda güvende yaşamayı tercih ediyorum. Tanınmaya başladıkça kendimi daha çok kapattım. Fazla evden çıkmam, çok sosyal değilim. Zaten benim hayattaki derdim oyunculuğumla tanınmak. Herkesin bir zamanı olduğuna inananlardanım. Kendimi ortaya atmaktansa benim de ortada olacağım zamanın geleceğini biliyorum. Güvensizlik, korkular... Depresif, hafif de çatlak mısınız? - Sanırım! (Gülüyor). İkizler burcuyum. Anlık geçişlerim çok. Mesela bir şeye kahkahalarla gülerken aniden oturup tek bir noktaya kilitlenebiliyorum. Ya da sakin sakin otururken aniden dans edebilirim. Bir röportajınızda “Dolu dolu baba demeyi dizi setinde öğrendim” demişsiniz. Neden o güne kadar söyleyemediniz? - Çünkü biz annemle bir aileydik. Babamı tanımıyorum... Bu yüzden ‘baba’ kelimesi bana hep yabancı oldu. En başa saralım mı? - Annem ve babam İzmir’de yetişmiş ve orada tanışmış. Beş yaşımdayken geçimsizlik yüzünden ayrılmışlar. Aslında evlilerken de hayatımda baba mefhumu yoktu. Biz de annemle kendi yolumuzu seçtik. İzmir ve çevresinden uzaklaşıp anneannemlerin uzun süre yaşadığı Iğdır’a yerleştik. Babanızla hiç karşılaşmadınız mı? Genelde çocukları ünlü olunca ortaya çıkarlar... - Hayır, hiç görüşmedik. Ne yaptı, ne etti bilmiyorum.Yaşadıklarımdan sonra şu anki durumuma çok alıştım ve kendi hayatımı kurdum. Hayatta neler eksik kaldı? - İlk ayrıldıkları dönem, evim, yerim yokmuş hissi uzun süre kaldı. Bu beni gergin bir çocuk yaptı. Yaşıtlarıma göre daha asabiydim. Yaşamımı, oyunculuğumu, her şeyimi etkiledi. Beni erken büyüttü. Sorunlu bir çocukluk mu yaşadınız? - Annem beni sosyal faaliyetlere yönlendirdi, onun katkısıyla gitar çalan, hentbol oynayan, tiyatro yapan bir çocuk oldum. Annem beni mutlu etmek için çok uğraştı. Bir yandan da psikolojik olarak destek oldu. Dokuz yaşımdayken ikinci evliliğini yaptı. Başta bocaladım. Ancak İlker Abi, yani şimdiki babam, ben ona gerçek babam diyorum, annemi çok mutlu etti. Benden 15 yaş küçük bir erkek kardeşim oldu. Aslında hayatımdaki aile kavramı o sayede başladı. Sonra da oyunculuk hayatıma girdi. Kendimde ifade edemediğim her şeyi sahnede üzerimden atmaya başladım. Sakinleştim. Bütün bu yaşadıklarınızın oyuncu olmanızda etkisi var mı? - Evet. Parçalanmış ailelerde sevgi eksikliği yaşanabiliyor. Sahnede karşılıksız bir sevilme duygusu vardı. İnsanların seni sevmesi, alkışlar, gözünün içine hayranlıkla bakmaları benim gibi bir çocuğu çok pozitif etkiledi. Aslında o noktaya gelmemde geçmişte geçirdiğim büyük trafik kazasının da etkisi var. Sekiz yaşımdaydım. Bale yapıyordum ve hayalim balerin olmaktı. Ama caddeden geçen bir belediye otobüsünün altında kaldım. Altı buçuk ay hastanede yattım. Ayağımda çürüme oldu, kesilme noktasına kadar geldi. Nasıl kurtuldunuz? - Birçok ameliyat geçirdim. Mucizevi bir şekilde İsviçre’den gelen bir doktor yeni deneysel bir yöntemle hayatımı kurtardı. Bir daha dans edemedim. Ama yaşadıklarımın en kötüsü, en yakın arkadaşımı kaybettiğim gündü. Beş sene önce beyin kanaması geçirdi. O andan sonra yapmak istediklerimin hepsini yapmalıyım diye düşünmeye başladım. Sizin hikâyeniz bayağı dram yüklü... - Hayatım hep pamuk ipliğindeydi. Bir şey başladı, bir şey bitti... İstanbul’a yolunuz nasıl düştü? - Özel bir tiyatroda ve devlet tiyatrosunda oynadım. Aklımda dizi oyuncusu olmak yoktu. 16 yaşımdayken ‘Kavak Yelleri’ dizisi için İzmir’e geldiler. Yönetmenleri beni fark etmiş. Üç bölüm rol aldım. Orada beni gören İstanbul’daki yapım şirketleri aradı. Bir hafta sonra İstanbul’daydım. Beş şirketle görüştüm. Hepsi de dizilerde başrol teklifiydi. İçinde Hümeyra olduğu için ilk işim olarak ‘Melekler Korusun’u seçtim. Bilgi Üniversitesi’nde sinema televizyon okumaya başladım. Ardından ‘Leyla ile Mecnun’, ‘Benim İçin Üzülme’, ‘Kaçak Gelinler’, ‘Acı Aşk’ gibi dizilerde rol aldım. Zühre rolünden sonra çocuk istismarı haberlerini okumak size ne hissettiriyor? - 13 yaşında zorla evlendirilen, doğum yaparken ölen kızların hikâyelerini dinledim. Midemi bulandıran, kalbimi yerinden söken şeyler. Bir de bunun içine girince psikolojim çok zorlandı. Kadına karşı bu kadar şiddet, taciz ve kötülük eğilimi bende de ister istemez şiddet duygusu yaratıyor. Kadının ezilme duygusu ne kadar hayatımızın içine doğallaştırılarak giriyorsa ben de bir kadın olarak buna karşılık verme ihtiyacı duyuyorum. Şehirli kadının durumu farklı mı peki? - Şehirde kadına bakış açısı daha değişik tabii. Erkekler artık daha saldırgan. Ben bu noktada tanınır olmanın avantajını yaşıyorum. Bu da canımı çok yakıyor. Ekranda şimdiye kadar şehirli seksi kadın rollerindeydiniz. ‘Çoban Yıldızı’nda ters köşe yapıyorsunuz... Sizden ne kadar Anadolulu bir kız çıkar? - Yönetmenimiz Gül Oğuz, Zühre karakterini bana emanet etti. Zühre, çok zor bir rol. Hikâyesini okuduğumda çok ağladım. Sonra bir sürü kitap okudum. Özellikle Murathan Mungan’ın ‘Mahmut ile Yezida’ ve ‘Taziye’ kitapları bana yol gösterdi. Zühre tarlada büyümüş bir kız. O da benim gibi babadan dertli. Köyde, kadının çok ezildiği bir yerde büyüyor. Çok yaşlı bir adamla istemediği halde evlendiriliyor. En can acıtanı da imkânsız aşk. Çünkü kurtulmaya çalışırken Seyid’le karşılaşıyor ve kendini Seyid’e (Şükrü Özyıldız) bırakırsa onun da canından olacağını biliyor. Selin Şekerci, üç yıldır oyuncu Kaan Taşaner’le birlikte. Konu evliliğe gelince net konuşuyor: “Düşünmüyorum.” Çocuk sahibi olmak da ona uzak. “Ben annem kadar layıkıyla anne olabilir miyim bilmiyorum” diyor.