Selahattin Demirtaş suçunun bedelini ödemek zorunda
Abone olAkşam gazetesi yazarı Gülay Göktürk, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş için zehir zemberek bir yazı kaleme aldı.
İNTERNETHABER.COM
Akşam gazetesi yazarı Gülay Göktürk, HDP Eşbaşkanı Selahattin
Demirtaş'ın Kobani eylemlerindeki sorumluluğundan dolayı "İşlediği
ağır suçun siyasi bedelini ödemek zorunda" olduğunu vurguladı.
Selahattin Demirtaş'ın yüzsüz yüzsüz bir şekilde “Biz
barışçı gösteri çağrısı yaptık, şiddeti provokatörler yaptı”
dediğini söyleyen Gülay Göktürk, "Bir siyasi parti liderinin
ayaklanma çağrısı yapması; bu çağrı sonucu iki gün boyunca ülkenin
felç olması, 30 kişinin hayatını kaybetmesi, ülkede iç çatışma
tehlikesinin belirmesi hiçbir demokrasinin hazmedebileceği bir şey
değildir. Dünyanın neresinde olursa olsun, böyle büyük bir suç
işleyen siyasetçiye bunun hesabı sorulur" diye
yazdı.
Gülay Göktürk'ün 'Demirtaş siyasi bedel ödemeli' başlıklı bugünkü
yazısının ilgili kısmı şöyle:
İŞLEDİĞİ AĞIR SUÇUN BEDELİNİ ÖDEMEK
ZORUNDA
Demirtaş soğukkanlı olma çağrısı yapmış...
Bu tavrından dolayı takdirlerimizi bekliyor Allah bilir.
Omuzlarında yitip giden otuz canın sorumluluğunu taşıyan adam,
“Aman ne güzel, sokaklardan çekilme çağrısı yaptı” diye
sevinmemizi, yaptıklarını unutmamızı bekliyor.
Ama yağma yok!
Taşıdığı hukuki sorumluluk bizim değil, savcıların ilgi alanına
girer. Ama işlediği ağır suçun siyasi bedelini ödemek zorunda.
BÖYLE BÜYÜK BİR SUÇUN HESABI
SORULUR
Bir siyasi parti liderinin ayaklanma çağrısı yapması; bu çağrı
sonucu iki gün boyunca ülkenin felç olması, 30 kişinin hayatını
kaybetmesi, ülkede iç çatışma tehlikesinin belirmesi hiçbir
demokrasinin hazmedebileceği bir şey değildir. Dünyanın neresinde
olursa olsun, böyle büyük bir suç işleyen siyasetçiye bunun hesabı
sorulur.
Şimdi bir de kalkmış yüzsüz yüzsüz “Biz barışçı gösteri çağrısı
yaptık, şiddeti provokatörler yaptı” diyorlar.
“Türkiye’nin sokaklarını Kobane’ye çevirelim, Kobane düşerse Ankara
da düşer” diyen sizler değil miydiniz? Ankara’yı barışçı
gösterilerle mi düşürecektiniz?
PROVOKATÖRLÜK YAPAN KANDİL VE
HDP
Eğer ortada bir provokatör varsa en başta Kandil ve onun kuklası
olan sizlersiniz. Hem de bu provokasyonu 24 gün boyunca
yalanlarınızla, iftiralarınızla tansiyonu ağır ağır yükselterek,
bölge Kürtlerini kışkırtarak ve sonunda sokağa dökerek, yani son
derece hesaplı kitaplı, soğukkanlı bir biçimde yaptınız.
Amacınız Kobani’de yaşadığınız başarısızlığı örtbas edip faturayı
Türkiye’ye kesmek miydi; Öcalan’ı tasfiye edip çözüm sürecini
bitirmek miydi; Gezicilerle el ele verip AK Parti’yi düşürmek
miydi; yoksa hepsi birden miydi, bilemeyiz.
Ama derdinizin Kobani’ye yardım etmek olmadığını biliyoruz.
Bütün bu olanlardan sonra Türkiye, artık bu kişinin Meclis
kürsüsüne çıkıp birlik, kardeşlik, barış üzerine pabuç kadar laflar
etmesine tahammül edemez. Bu partide bir parça olsun meşruiyet
nosyonu varsa, siyaset yaptığı ülkeyi gözünü kırpmadan ateşe vermiş
bir kişiyi başında tutarak yola devam edemez.
KÜRDİSTAN'IN DİĞER PARÇALARI
DA...
Aslına bakarsanız, Kürtlerin siyasi liderlik sorunu Demirtaş’tan da
Aysel Tuğluk’tan da daha büyük.
Ortadoğu’da büyük bir altüst oluşun yaşandığı bu tarihi süreçte,
Kürtler için yüzyıl sonra ilk defa bu bölgede önemli bir aktör
olarak ortaya çıkma ve kötü talihlerini değiştirme ihtimali
doğuyor. Aynı şekilde Kürt siyaseti Türkiye’de de çözüm süreci
sayesinde ilk defa, marjinal bir hareket olmaktan çıkıp Türkiye
siyasetinde ikinci önemli güç olarak yer alma imkânına sahip.
Eğer doğru yürütülürse, Türkiye’de ilerleyen çözüm süreci aynı
zamanda Kürdistan’ın diğer parçalarını da içine alan barışçı bir
Kürt havzasının oluşumuyla sonuçlanabilir.
Ama bütün bunların olabilmesi için tek taraflı bir iyi niyet ve
ustalık yetmez. Kürtlerin de bu süreci sorumlu bir şekilde ve
ustalıkla yürütecek vizyon sahibi bir siyasi önderliğe ihtiyacı
var.
Ne var ki, şu anda ortaya çıkan tablo bunun tam tersi...
Kandil ve HDP el ele vermiş, yanına da bilumum solcu grubu ve AK
Parti’nin yeminli düşmanlarını almış, çözüm sürecini çökertmek için
elinden geleni yapıyor.
Çünkü Kandil, çözüm sürecinden umduğunu bulamadı. Onun tek isteği
statüydü. Bu statüyü de devletle pazarlık ederek koparmayı
umuyordu.