Pazartesi günlerinin vazgeçilmezi Ezel ’in senaristleri, yeni sezonda hayatımıza giren Kenan Birkan ve Sekiz karakterlerini, yeni karakter yazarken ve seçerken yaşananları tüm ayrıntılarıyla anlattı EZEL yeni sezona tam anlamıyla bomba gibi girdi. Kadrosuna dahil ettiği Haluk Bilginer ve konuk oyuncu olarak diziye katılan Kıvanç Tatlıtuğ’lu ilk bölümü konuşmayan neredeyse tek bir kişi bile yok. Tüm bu gelişmeler ışığında Ezel’in senaristleri Kerem Deren ve Pınar Bulut’un kapısını çalmak şart oldu. Çünkü yeni karakterler ve dizinin akışı, bu çetrefilli intikam hikâyesinin izlenme keyfini artırıyor. Deren ve Bulut’la, yeni sezonda bizi bekleyen heyecanları konuştuk... - Neden Sekiz? - Kerem Deren: Yarınki bölümde öğreniyoruz yine. Sekiz bir tarih. Sekiz’in kendini tüm hayatı boyunca hazırladığı bir tarih. Kenan’ın, Sekiz’i tüm hayatı boyunca hazırladığı tarih. - Pınar Bulut: Sadece tek bir gün için yaşıyorsanız, o günü adınız gibi taşımak manalı olurdu heralde. Bu rol Kıvanç Tatlıtuğ için mi yazıldı, yoksa zaten böyle bir karakter vardı da üstüne Kıvanç Tatlıtuğ mu geldi? - K.D: Bu karakter ve bu karakterin anlamı, ilk sezonun başından beri vardı. Ramiz’in en temel zaafı, yenmeyi, savaşmayı reddedeceği bir düşmanı olması. Kenan Birkan’ın intikam planının son hamlesi o. Kıvanç Tatlıtuğ’u bu karakterle birleştirmeye karar verdiğimizde, bu hikâyenin gidişatına da tesir etti. Bu tarz bir karakter için, seyircilerin belki de pek karşılaşmadığı şekilde, Kıvanç’ta oyuncu olarak çok zengin bir malzeme var; yapılabilecek en isabetli kast oydu. Bir de kurgunun ötesinde, Kıvanç’ın Ezel’de konuk olmasının, proje için, o projenin genel çılgınlığına uyan çok güzel bir manası var. Yapılmaz, olmaz denilen şeylerin peşinden gidilebilmesi, yapımcının, sanatçıların buna samimi hevesi ve böyle ortaya çıkan şeylerin Cengiz’in deyişiyle ‘Hadi be..’lik olması. Lezzetli. Karakteri biraz detaylandırır mısınız? - P.B: Sekiz, Kenan’ın bakıp büyüttüğü değil, Kenan’ın sıfırdan yarattığı bir çocuk. İlk günden itibaren bir düşmanın ismini fısıldadı kulağına: Ramiz Karaeski. Kendi isminden nefret ederek büyüdü bu çocuk. Yıllarca. Askeri okullarda okudu, eşsiz bir asker oldu. Çok adam kurtardı ama çok da adam öldürdü. Öfke, nefret, kin eğitiminin bir parçasıydı. Sonunda da salt nefretten mütevellit bir adam çıktı ortaya. Yıllar önce aldığı çocuktan, kusursuz bir katil yarattı yani Kenan Birkan. En tehlikeli kavgada bile kendi ölümüne izin vermeyen bir adam oldu Sekiz. Öleceği gün belli çünkü. Ve öldüreceği. Yani Sekiz. İntikam isteyen bir adam değil sadece. Bir hesaplaşma zamanı. - Kıvanç Tatlıtuğ sadece 10 saniye göründü ama ortalık yıkıldı... Bunu nasıl yorumluyorsunuz? - K.D: Popüler kültürün, yeni, farklı bir tavırla buluşması hep tehlikeli, cazibeli, ilgi çekici. Kıvanç Tatlıtuğ gibi çok beğenilen bir oyuncuyu, birden şap diye, önceden bir reklam hevesinin peşinde koşturmadan, dizinin sonunda bir anlığına görmek, iştahlandırıcı bir şey. Onu, bambaşka bir maskeyle görmek de öyle. Merak ettiriyor. Egoların deli gibi çarptığı bir sektörde, Kıvanç Tatlıtuğ’u Kenan İmirzalıoğlu’yla birlikte bu kadar içten, paylaşılan bir oyunculuk hevesiyle görebilmek de bence ders kıvamında bir şey. - P.B: Kıvanç ve Kenan’ı karşılıklı bir sahnede izlemek, büyük keyif tabii. Ama yazarlık tarafında da bambaşka bir keyfi var işin; Sekiz ve Ezel’i bir arada izlemek. Yarattığınız karakterlerin bu kadar sıradışı şekilde vücut bulup karşı karşıya gelmeleri, bir yazar için büyük şans. Bir de üstüne Haluk Bilginer varsa işin içinde, bambaşka bir şey oluyor o hikâye. Peki Sekiz karakteri babası gözünün önünde öldürüldüken sonra Kenan Birkan’a nasıl yakınlaştı? - K.D: Yarınki bölümün başında öğreniyoruz, geçmişe giderek. Kenan Birkan usulü. KB kararı Ramiz’e bıraktı. Ramiz böylesini seçti. - P.B: Kenan’ın planı o kadar kusursuzdu ki, Ramiz’in de Sekiz’in de fazla seçeneği yoktu. Kenan Birkan için isim arayışı sırasında neler yaşadınız? - K.D: Aklımızda bu rol için zaten iki isim vardı. ‘Keşke olsa, ama olur mu ki?’ diye heyecanla bekliyorduk. Ezel şanslı bir iş. Oldu. Dizi için bir organizasyon gibi değil de, beraber sinema filmi için toparlanmışız enerjisiyle oluyor bir de. Haluk Bilginer’in canlandırdığı karakterin fanları olacağını düşünüyor musunuz? - K.D: Bilmem. Biz, meselenin pek o tarafıyla ilgili değiliz. Biz, bir hayal oyunu kurup, içine garip insanlar yerleştirip, onlarla oynamayı seviyoruz. O insanları elimizden geldiğince, hem köşeli hem de ikilemli yaratmayı seviyoruz, öyle yazması da daha eğlenceli oluyor. Bunlar hepimizde var ya, halledemiyoruz da. O halledememe hali, en kötü insanı bile bize doğru yaklaştırıyor, anlamaya başlayacağımız biri haline getiriyor. İlk şaşkınlık geçtiğinde, birileri, en kötümüzü bile seviyor, ille. P.B: Kenan Birkan’ı ikinci sezon başlamadan önce yaratan faktörler var bir de. Ramiz Karaeski gibi bir adam mesela. Ramiz’in büyük dostu. Büyük düşmanı, Kenan. Ne bekliyorduk ki. 30 yıl gibi bir süre geçmiş aradan. Ramiz Karaeski’nin dünyasından gemiş bir insan, tek bir hedefin peşinde 30 yıl koşarsa, nasıl bir şey yaratır kendinden, düşünsenize. Kenan Birkan’ın kadınlar tarafından çok sevileceği öngörüsü yanlış olmaz sanırım... - P.B: Haluk Bilginer’in çıkardığı karakterin cazibeli bir duruşu var, orası kesin. Bir de bir kadınlık muamması var ama. Biz efendi adamları takdir ediyoruz, saygı duyuyoruz, o tarafa bakmak istiyoruz haliyle. Ama yine de kötü olandan çeviremiyoruz başımızı. Her kadın hayatının bir noktasında bir ‘kötü çocuğa’ kapılmıştır heralde. Kötülükte güç var çünkü. Cazibe var. Cesaret ister birine sınırsız kötülük yapabilmek. Sağlam özgüven ister. Ama bunları alt alta sıraladığımızda, kötülük çıkıyor resimden. İyi-kötü fark etmez. İnsan kuvvetli durandan etkileniyor genelde. Ama birini sevmenin binbir türlü istisnası var. Birini sevdiğinizde, başka ne derseniz deyin. En fazla, genelleme yapmış olursunuz. Ezel ’i bu sezon bitireceğiz - Dizinin önemli unsurlarından biri alıntılar... Sizin bu konudaki bilgi dağarcığınız azalmaya başladı mı yoksa ‘Biz iki Ezel daha çıkaracak kadar okuduk,’ diyor musunuz? - K.D: Yazarken okumaktan vazgeçmediğimiz için, umarım bir iki Ezel‘den fazlasında kullanılabilecek dağarcığımız yeniliyordur kendini. Edebiyattan bu şekilde de besleniyor olmak, bizim hoşumuza gidiyor. Gerçi bazen neyin alıntı olup olmadığı kafa karıştırabiliyor. Biz iki-üç bölümde bir, bir dize, bir özlü söz, küçük bir paragraf gibi alıntılar yapıyoruz aslında. Sonunda da mutlaka o alıntının kaynağını işaretliyoruz, hatırlatmasını sevdiğimizden. Ama Ramiz’in söylediği her sözü alıntı zanneden de çıkıyor. - P.B: Bir şeye ilgi duyduğunuzda bilgi dağarcığınız kontrolünüzden çıkıyor zaten. Konunuzla alakalı şeyler, bir şekilde kendini bulduruyor size. Stok yapıp bir noktada durmuyorsunuz yani. Okumak sizin için bir zevkse, durmadan genişliyor o dağarcık. Bu alıntı konusunda size öneride bulunanlar oluyor mu? Yani, ‘Şu lafı kullan bak süper olur,’ gibilerinden... - K.D: Tuncel Kurtiz, önerir. Önerileri, okumadığımız kitaplar, yazarlar da olur arada, bizim için öyle bir ‘bonus’u da oluyor. İnternet ortamında önerenler olur, çok değerli bir şairimizle ben öyle tanıştım. - P.B: Sadık izleyicilerde bir durum oluşmuş ki, eşsiz bir şey o. Okudukları ya da dinledikleri bir sanatsal malzemeye Ezel gözüyle bakıyorlar bazen. Bu şarkı ya da bu şiir tam Ezel‘lik diyorlar. Kıymetli buluyorum o önerileri. Bir hisleri var çünkü işle bütünleşen. Bu final sezonu mu? - P.B: Evet. - Bu diziye senaryo yazmak hayat akışınızı nasıl etkiledi? - K.D: Durdurarak. Bu dizi, Türkiye televizyon pratiklerine aykırı. Dediğim gibi, akıllı işi değil. O yüzden 90 dakikalık bir kurgu yapabilmek için hayatımızı durduracak kadar çok zaman ayırıyoruz. Karşılığı: Ezel. - P.B: Ezel dünyasında yaşıyoruz yani. İnsanı o kadar içine çeken ve orada kalmasını talep eden bir iş ki, etrafınızdaki dünyayla bağlarınızı koparıyorsunuz ister istemez. Yaptığımız iş akıllı işi değil - Dizide iyi ve kötü tanımlamasına uyan tek bir kişi yok, karakterler iyilik de yapıyor kötülük de... Yani sizin deyiminizle melek ve şeytan kim, belli değil... Doğru mu? - K.D: Zaten, herhalde öyle bir kavram yok. Birini öyle göstermek, birini yanlış ve eksik göstermek demek. O karakteri tamamlamaya başladığımızda, iyi ve kötüden daha fazla önem verdiğimiz renkler olduğunu görüyoruz. Tabii, bir de zaten dizinin kavramı, kimlik. Kimliğimizin sürekli nasıl oluşup tekrar yıkıldığı. Hayat böyle bir şey herhalde, hiç kimse tam olarak ne iyidir, ne de kötü... Zamanı da katsayı olarak katın. Bazen tam olarak iyidir. Ama bir an, bir dakika, bir gün. Sonra dönüşür. Belki melek ve şeytan, cennet cehennemde ya da aramızdaki insanlarda gizli değil de, o anlarda gizli. P.B: Görecelilik hususu var bir de. Kime göre iyi, kime göre kötü, bir tanımını yapamazsınız ikisinin de. İnsanların karakterinde değil, her bir eylemin kendisinde, onun doğasında aramak gerek iyi ve kötüyü. İyi insanlar da kötülük yapıyor çünkü. Nefes aldığımız her an bir seçim yapıyoruz. Kim her zaman iyiyi seçtiğini iddia edebilir ki... Diziyi karışık bulduğu için izleyemeyen bir kitle var, ne diyorsunuz biraz komplike mi? - K.D: Evet. Hep beraber aldığımız, canımızın istediği, zor ve bence çok cesur bir karar bu. Yine, yapımcının eşsizliğinin bu olduğunu düşünüyorum hep. Bu işin televizyon alışkanlıkları bağlamında tehlikeleri var. O tehlikelerin içinden, alışkanlıklarımızla oluşturduğumuz bazı tembellikleri bozan bir akışı var. Neredeyse, ‘Hadi bakalım sıkıysa bunu takip et,’ der gibi. Akıllı işi değil. O yüzden bayılıyorum yaptığımız işe. - P.B: Bir de bu kadar sıkı bir takip gerektirdiği için izleyen bir kitle var. Her hafta ne olacağına kafa yormaktan hoşlanan bir kitle. Bir diziden beklediğimiz bu değil belki ama bunun bir keyfi var. Onu inkar edemiyoruz Kenan, her türlü duygudan arındırmış kendini İlk sezonda Ezel’in nasıl Ezel olduğunu izledik, ikinci sezon neler vadediyor bize? - P.B: İkinci sezonda intikamını almak konusunda Ezel’den daha kararlı ve kuvvetli bir adam var öncelikle. Onu yenmek imkânsız. Peki imkânsıza karşı nasıl savaşılır? İşte bu sezon bunu izleyeceğiz. Ezel ve ‘hain dostları’, kazanamayacakları bir savaşa girecekler Kenan Birkan’a karşı. Altta da kocaman bir kavga verilecek bir yandan. Eskiyle yeninin kavgası. Kenan yeni dünyanın güç sembolü, Ramiz eski, tükenmekte olan bir dünyanın. Ezel, o eski dünyanın son savaşçısı, son temsilcisi olacak Kenan‘a karşı. İntikamını almak için değil, hayatta kalmak ve Ramiz’in değerlerini yaşatmak için savaşacak. Eski-yeni diyoruz ya. Göreceğiz de o eskiyi. 70’li yıllara ait flashback’lerle o hikâyenin aslını öğreneceğiz. Ne olmuş Kenan ve Ramiz arasında? Bu iki adam nasıl bir araya gelmiş, yükselmiş ve bir daha yan yana gelmemek üzere kopmuşlar. Bir de aşklar var tabii. Ölümcül aşklar. Sadece Ezel ve Eyşan’ın bitmeyen tutkusu değil ayrıca. Başkaları da var. Geçmişte de, bugünde de imkânsız olan aşklar, imkânlı olabilecek mi? Aşk her şeyin üstesinden gelebilir mi? Yoksa her şeyi tüketebilir mi? Bakacağız. < Kaynak: SABAH PAZAR / SONAT BAHAR