Aslında bu yazıyı bir ay önce yazacaktım ama deyim yerindeyse
sevgili Serdar Tuncer lafı ağzımdan aldı.
Tuncer'in yazdığı satırları okurken hem aynı hassasiyeti
paylaştığımız için sevindim, hem de, yazdıklarını okurken
kıskançlıktan çatladım doğrusu...
Çatladım çünkü bir toplumsal sıkıntı ancak bu kadar güzel kaleme
alınabilirdi.
Özetle, "Şehitler için saygı duruşunda bulunurken dinlemek
zorunda kaldığımız o lüzumsuz boru sesinden bahsediyorum. Ondan
kurtulmalıyız. Hem de bir an önce..." diyor Serdar
Tuncer...
Nice zamandır yurdun dört bir yanında konferanslar veriyorum.
Pek çok konferans öncesi o boru sesiyle bana da epeyce
zulmedildi.
Zulüm derken abartmıyorum.
"Ti ti tiiiiiii" diye başlayan ve bir dakika boyunca
çalan o ses kulağıma çalındıkça içimde bir öfkenin kabardığını
hissettim. Bazı illerde bu konudaki rahatsızlığımı dile
getirdim.
Uzatmayayım..
Dün Trabzon'da Hikmet Genç ile birlikte her gazeteciye nasip
olmayacak bir konferans verdik.
Salon hınca hınç doluydu.
Kemal Kılıçdaroğlu salonu görse "Ben bu kadar kalabalığı
toplayamıyorum" diye istifa ederdi herhalde.
Efendime söyleyeyim...
Konferans başlamadan önce beni çıldırtan o boru sesi bir kez
daha çalınınca "Ama yeter artık" diyerek kürsüye çıktım.
Orada söylediklerimi sizlere de nakledeyim...
"Ben bu saygı duruşunun şekline saygı duymuyorum. Bizim
usulümüz kadimden geldiği üzeredir. Bizler Müslüman bir topluluğuz
ve o yüce dinin bize verdiği emri görev onuru gereği yerine
getirmekle yükümlüyüz. Sizlere, şehitlere saygı ve sadakatinizi
Amerikan yat borusu eşliğinde değil, tekbirler ve dualar eşliğinde
sunmanızı tüm yüreğimle teklif ediyorum!"
Önerim salon içinde kısa sürede bir kampanyaya dönüştü. AK Parti
teşkilatı, bundan böyle düzenlenecek törenlerde o ucube boru sesi
eşliğinde saygı duruşunda bulunmayacaklarını belirtti ve meseleyi
tatlıya bağladık.
Bu kampanyanın kısa sürede tüm Türkiye'ye yayılacağından şüphem
yok. Bizi yöneten karar vericilerin de bu konuda harekete geçip tüm
ülke insanının milli ve manevi duygularını okşayacak bir çalışma
için adım atacaklarını umut ediyorum.
"Bir boru sesi sizi rahatsız etti diye değişecek mi?"
diyenler olabilir ancak mesele bundan ibaret değil.
İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli ve manevi
duygularını şaha kaldıran bir marştır. Bir başka deyişle Türk
ulusunun emperyalizme karşı şanlı direnrişini anlatan bir
marştır.
Emperyalistlerin ne idüğü belirsiz tırıvırısını böylesi anlamlı
bir marştan önce çalmak hem bu topraklara, hem de bu topraklar için
şehit düşmüşlere en büyük hakarettir.
Serdar Tuncer'in dediği gibi...
Çanakkale'de Allah Allah nidalarıyla düşmana saldırıp şehit
olanları, o gün saldırdıkları emperyalistlerin "yat geber"
müziğiyle yad ediyoruz. Şehitlere saygı sunuyoruz derken bildiğiniz
hakaret etmişiz.
Şu çıldırmışlık haline bakar mısınız?
"Şehitlerimiz için 1 dakikalık saygı duruşu" diyerek
ayağa kalkmaya davet ediliyorsunuz. Ayağa kalkıp hazır ol vaziyeti
aldığınızda, bu kez "Yat borusu" çalıyor!
Ayakta uyumuşuz anlayacağınız.
Amerikan'nın eski başkanlarından avanak Bush yıllar önce
Türkiye'ye geldiğinde, "Geleneklerimizin buraya kadar gelmesi
beni çok mutlu etti" demiş ama yine de uyanamamışız!
Yukarıda da söylediğim gibi...
Ben bu saygı duruşunun şekline saygı duymuyorum. Şehitlere saygı
ve sadakatimin bir sömürge devletinin müziği üzerinden
dayatılmasını reddediyorum.
Bizi yöneten karar vericilerden gereğini yapmalarını talep
ediyorum.