Şehit anaları ne yapmalı?
Abone olHepimiz fedakârlık yapacağız... Şehit anaları da yapacaklar!.. Bundan sonra bir tek çocuğumuzun ölmesini istemiyorlarsa bağırlarına taş basacaklar
Gazeteciler.com yazarı Adnan Berk Okan Kürt açılımına ilişkin bir analiz yazdı:
ŞEHİT ANALARI DA FEDAKARLIK YAPACAKLAR!..
"Trabzon Milletvekili Ali Şükrü kürsüde heyecanla haykırıyordu:
“Misak-ı Milli sınırları içine aldığımız Musul ve Kerkük’ü İngilizlere bırakmak vatana ihanettir!"
Ağzından çıkan cümle kelimesi kelimesine bu olmasa da içerik olarak aynıydı…
Sonra Reis-i Cumhur ve Başkomutan Mustafa Kemal çıktı kürsüye kendinden emin adımlarla…
“Ali Şükrü Bey’i çok iyi anlıyorum ancak” diye başladı konuşmasına…
Gözlerini, yakalayabildiği tüm muhalif milletvekillerinin bakışları ile tek tek buluşturduktan sonra devam etti:
“Askerin ayağında postal, sırtında kaput, torbasında azık yok…”
Meclis sessizce dinliyordu…
“Ve silahı da yok işin fenası!"...
Sessizlik bir çığ olmuş, ses duvarını aşmıştı sanki ama işte o yüzden duyulmuyordu…
Cihanı sarmış haykırışlar işte o yüzden duyulmuyordu salonda…
“En fenası; Mehmetçik yorgun… Daha yeni çıktı harpten… Daha; yavuklusunun, karısının, çocuklarının kokusuna doyamadı!..”
Ve son sözü söyledi sessizliğin kulakları sağır ettiği o topluluğa:
“Ben başkomutanım ama ordumuz Yüce Meclisimizin emrinde... Siz karar vereceksiniz, ben emredecek ve Mehmetçiği Musul, Kerkük üstüne göndereceğim… Karar Yüce Meclisin!”…
Ali Şükrü Bey ve birkaç keskin muhalif hariç bütün milletvekilleri ayağa kalkmışlar, Mustafa Kemal’in bu akıl dolu, gerçekçi, hamasetten uzak konuşmasını alkışlıyorlardı…
Dönelim bugüne…
Siyasal iktidar, yıllardır dökülen kanları durdurmak için siyasi aklın göze alamayacağı bir “gerçekçilik ve akılcılık” ile bazı kararlar almaya çalışıyor…
Kimi gazetelerimiz hükümete destek verirken, bazıları ise iktidar partisini neredeyse “Vatana ihanet”le suçluyor tıpkı Ali Şükrü Bey gibi…
Bayanlar Baylar!...
24 yılda 40 bine yakın yurttaşımız (öldürülen teröristlerin hepsinin nüfus kâğıtlarında “T.C. vatandaşı” yazdığını unutmayınız lütfen!) hayatını kaybetti bu anlamsız; anlamsız olduğu kadar da acımasız “iç savaş”ta…
300 milyar dolarımız, silâh üreticilerinin ve onların yerli komisyoncularının ceplerine girdi…
Silâh üreticilerinin ve onların yerli komisyoncularının ceplerine giren; yatırımda kullanamadığımız, üretimden gelmediği için borçlandığımız ve bir o kadar da faiz ödediğimiz, üstüne üstlük 40 bin yurttaşımızı ölüme götüren silâhlara harcanan o 300 milyar Dolar ile 3 milyon işsizimize istihdam sağlardık ama olmadı…
3 milyon vatandaşımıza iş-aş verip onları çağdaş dünyanın yeryüzü cenneti tüketim zevki ile buluşturacağımıza, içlerinden kırkbinini mezara göndermeyi tercih ettik…
Şimdi artık, seçim kaybetmeyi bile göze almış bir hükümetin atacağı adımlara “destek” olunacağına, “köstek” olunuyor…
Bu arada bir gurup ise halen yeni doğan bir bebek varmış gibi acil soruna “isim” arıyor…
Ölüm tehlikesi ile acil servise yatan bir hastanın hastalığına "isim" vermek çok mu önemli?..
Amaç ne?..
Hastalığa isim bulmak mı?,
Hastayı ölümden kurtarmak mı?..
O halde çok mu önemli sorunun adının “Kürt sorunu” ya da “Güneydoğu Sorunu” olması…
Şu anda çözüm arayan bir siyasal iktidar var ama irade yok…
“İrade yok” çünkü demokrasinin vazgeçilmezi “Muhalefet” ne yaptığını bilmiyor…
Oynamayı bilmeyen gelin gibi “Yerim dar” diyor “kalk oyna” deyince…
Yer açıldığında ise elbisesinin kolunu gösterip, “yenim dar” diyor kolunu kaldıramayacağını anlatmak için…
Gelinen noktada barış istemeyenler, ellerinde barış yolunu tıkayacak takoz kalmayınca “Şehit Anaları”nı istismar etmeye başladılar…
Oysa topluca yapmamız gereken şey, şehit analarımızdan son bir kez fedakârlık yapmalarını istemek…
Başka çocuklarının da, çocuklarımızın da yitip gitmemesi için son bir rica!...
Unutmasınlar ki hiçbir demokratik ülke; şehit analarının duygularıyla yönetilemez...
Şehit analarının duygularını ön plânda tutarsak bu memlekete kalıcı barışı getiremeyiz...
Hepimiz fedakârlık yapacağız...
Şehit anaları da yapacaklar!..
Bundan sonra bir tek çocuğumuzun ölmesini istemiyorlarsa bağırlarına taş basacaklar…
Duygularını istismar eden barış düşmanı silâh üreticisi ve yerli komisyoncularının tahriklerine kapılmayacaklar…
Fotoğrafta gördüğümüz analar gibi sarılacaklar gerektiğinde; yavrularının canlı bedenlerine kurşun sıkıp onları cansız kılan diğer çocukların analarına…
Çünkü bilmeliler ki ne o analardır suçlu, evlâtlarının şehit olmasında…
Ne o aç, sefil, cahil katil çocuklar…
Tek suçlu; anaların duyguları üstünden siyaset yaparak, doymamış gözleri ile dolmamış kasalarını kan suyu ile tıka basa doldurmayı plânlayan kan emicilerdir?...
Hükümetin hedefi belli…
Dağda kalmış diğerlerini dağdan indirebilmek için öncelikle, elebaşlarını teslim etme gücüne sahip müttefik ülkelerle iş birliği yapmak…
Bunun için de gerekli yasal ve siyasal kararları almak…
Göreceksiniz…
Dağdaki şefler teslim edildiğinde Türkiye bayram yerine dönecek…
Muhalefet acaba terör şeflerinin teslim alınmasını ve terörün bitecek olmasını, hükümet politik kazanç sağlayacak diye mi istemiyor?..
O halde ortak olsunlar bu zafere…
Hükümetin, terörü bitirecek adımları atmasında destek olduklarına halkı ikna etsinler…
Bunu yapamıyorlarsa ne fena!...
Adnan Berk Okan