Seçimleri yine AK Parti kazanır ama...
Abone olİki haftalık tatilden sonra Milliyet'teki köşesinde yeni yazısı yayınlanan Aslı Aydıntaşbaş, Başbakana ve hükumete seslendi!
İNTERNET HABER - Bugünkü köşe yazısında, yurda
gelir gelmez sorunlarla karşılaştığını aslında her şeyi bıraktığı
gibi bulduğunu söyleyen Aydıntaşbaş yazısının başında bunlara vurgu
yaptı:
İki hafta uzak kaldıktan sonra memlekete ayak bastığımda, her
şeyi bıraktığım gibi buldum.
Yok hayır, daha karamsar geldi bazı konular. Havaalanında 3
saat (!) süren bir yolculuk sonunda Etiler’e varabildim. TEM
tamamen tıkalıydı; tünelleri kullanarak Dolmabahçe’den geçmeye
kalktığımda, hiç yoktan biber gazı yedim. Twitter ve internete
girdiğim anda, maneviyat kalmadı. Yine isyan, yine ölüm ve daha da
beteri, ölümle alay eden o sevimsiz dil...
Radyoda Ahmet Atakan’ın cenazesine müdahale edildiği ve PKK’yla
barış süreci aksadığı haberleri vardı.
Haber vermenin bile provoke olarak görülmesinden duyduğu
rahatsızlığı dile getiren Aslı Aydıntaşbaş, yazısına şöyle devam
etti:
Arabada radyonun kanallarını değiştirirken, BEST FM spikerinin
isyanına tanık oldum. Recep Tayyip Erdoğan stadyumundaki milli
maçın biber gazı nedeniyle yarım kaldığını andı. Sunucu, sadece bu
gelişmeyi aktardı diye kendisine ”provokatör” diyenlere isyan
halindeydi. Bu ancak Türkiye’de olabilecek bir ruh hali sanırım...
Gaza kızma, şehre çöken OHAL haline bozulma, neden olanı
sansürlemedin diye insanlara ‘provokatör’ de...
Bu ruh halinin normal olmadığı, Türkiye’nin ciddi anlamda
krizli bir döneme girdiği ortada.
Hükümetin bu krizi yönetemediği, yaz başından bu yana kendisine
yönelik itirazları tehdit, talepleri ise bir güvenlik sorunu olarak
algıladığı da ortada...
Mısır’da vurulan Esma’ya ağlayıp Ahmet’e ağlayamamak; Suriye’ye
laf edip kendi içimizdeki tehlikeli kutuplaşmayı görmezden gelmek;
hatta, görmezden gelmeyenleri yeryüzünden silmeye çalışmak,
Türkiye’nin sıkıntılarını daha da çözümsüz hale getiriyor.
Aslında bir anlamda Tayyip Erdoğan, kendi gücünün kurbanı. O
kadar kudretli ki, etrafında kimse duymak istemediğini söylemiyor;
kolay yoldan prim yapmak için sürekli ona ne kadar haklı olduğunu
anlatıyor. O kadar erişilmez ki, tepkilerin odağındaki isim
olmasına karşın, etrafta söz söyleyebilecek başka aktör yok. O
kadar popüler ki, kendisine oy vermeyenlere ne kadar sert çıksa da,
eninde sonunda sandıkta kaybetmeyeceğini biliyor.
İşte bana sorarsanız, bu dönemin en büyük trajedisi de bu.
Erdoğan, bir biçimde Türkiye’nin kutuplaşmasından zarar değil fayda
sağlıyor. Bu coğrafyada sağlıklı olan, siyasetin sağ-sol düzleminde
ayrışmasıdır. Ancak maalesef Türkiye, Ortadoğu ülkelerinin izinden
bambaşka bir yere doğru gidiyor. Ve toplumun Türk-Kürt,
Sünni-Alevi, laik-muhafazakar kimlikleri üzerinden ayrıştığı bir
ortamda, kendini bilinçli bir seçimle ”Türk-Sünni-muhafazakar”
bloğunun lideri olarak konumlandıran Erdoğan’ın seçim kaybetmesi
pek mümkün değil.
Erdoğan'ın seçimleri tekrar kazanmasının sürpriz olmayacağını da
belirten Aydıntaşbaş, köşesinden Erdoğan'a seslenmeyi ihmal
etmedi:
Siyaseti sadece ”kazanma-kaybetme” üzerine kurgularsanız,
gözünüz sadece anketlerdeyse, bu ürkütücü ayrışma sayesinde,
sonsuza kadar girdiğiniz seçimleri kazanırsınız. Mesele sadece
sandıksa, alırsınız. Alırsınız da, kolay yönetemezsiniz.
Irak’taki Maliki örneğinde olduğu gibi, insanların kalbini kıra
kıra kazanılan seçimlerden çok bir hayır da gelmez.
Dönelim başa... Memlekette normal olmayan bir gidişat var.
Keşke bir ortak akıl çıkıp dur dese, sükûnet istese. Ancak buna
müsaade yok. Bu durumda etrafı toparlamak, hükümete düşüyor.
Kimlikleri kucaklamak, dili yumuşatmak, vites
değiştirmek...