Normalde böyle bir konu üzerinde yazı yazmayı arzulamıyordum.
Lakin kültürel bir buluşma vesilesi ile İstanbul’un
Fatih ilçesine gittiğim gün ve zaman
CHP’nin seçim sonrası zafer ve kutlama mitinginin
olduğu ana denk geldi. An esnasında gördüklerim ve sonrasında
sosyal medya ve tv ekranlarında dillendirilenler yazının rotasını
değiştirmiş oldu.
Bazı şeyler vardır, yıllar geçse de
değişmez...
Derinlerde bir yerde ölüm uykusuna yatmıştır ama ölmemiştir.
Uygun zaman ve zemini yakaladığında yeniden ayağa kalkar ve
gerçek yüzünü bütün çıplaklığı ile gösteriverir.
23 Haziran’da yenilenen İstanbul seçimi işte
tam da böyle bir etki yaptı toplum üzerinde. Yıllardır artık yok
olduğunu düşündüğümüz duygu, düşünce, hareket, hakaret ne
varsa bir anda ortaya çıkıverdi.
Bunu sadece bir kesim için söylediğimi sanmayın. Her iki kesim
için de geçerli bu söylediklerim…
Önce iğneyi bizim cenaha; sağcılara, muhafazakârlara, dindarlara
batırayım, sonra sıra çuvaldıza gelsin...
Son 17 yıldır iktidar olmanın getirdiği nimetlerle
özgüvenleri yerine gelen muhafazakâr cenah
İstanbul’un kaybedilmesiyle geçmişin yılgın ve
bezmiş hallerine bürünüverdi birden.
Bunu en iyi Saraçhane’de bulunan İstanbul
Büyükşehir Belediyesi önünde yapılan miting esnasında
gördüm.
Muhafazakarların kalesi olarak bilinen Fatih adeta ölüm
sessizliğine bürünmüştü. Dünün aslanları bir anda geçmişin pısırık
hallerine bürünüvermiş, ortalarda gözükmüyordu. Ortalarda
gözükenlerde uzaktan meydanı tavşan ürkekliğinde
seyrediyorlardı.
Sanıyorum geçmişin CHP’sinden kalmış korku tortuları
yeniden neşv-ü nema bulmaya başladı muhafazakâr
zihniyette.
Sadece Fatih mi? Hayır!
Hemen hemen her yerde bu bezginlik ve kaybetmişlik halini görmek
mümkün. Yılgınlık çökmüş insanlara, adeta geçmişin savunmaya
çekilmiş pısırık şahsiyetleri hortlamış.
Şahsiyet problemi lafızdan öte davranışlara yansımaya başlamış
durumda! İnanılan gibi yaşamak yerine yaşanılan gibi inanç
değerleri ve sınırları oluşturulduğundan çok hızlı savrulmalar
zuhur ediyor.
Kalem sahibinden kahvehanede sohbetini demleyene kadar...
Hele bir de birbirlerinin kuyularını kazmalar var ki ne siz
sorun ne ben söyleyeyim...
Ya sol cenah...
Orada işler daha vahim...
Geçmişin çirkin yüzü bütün korkunçluğu ile
hortlayıverdi.
Ne ‘Kara Fatma’ kaldı,
Ne ‘başörtülüler hâkim olamaz’,
Ne de ‘LGBT eşcinsellik’ dürtüleri...
Hepsi de bir karabasan gibi çökmeye çalışıyor toplumun
üzerine.
Yıllarca bastırdıkları bütün nefret duygularını boca
ediverdiler.
Eğer böyle devam ederse korkarım ki geçmişe rahmet
okutacaklar.
Enteli de danteli de, okumuşu da cahili de elbirliği etmişçesine
bilinçaltlarına ittikleri ne kadar karanlık
duyguları varsa su yüzüne çıkarıyorlar.
Oysa her iki kesimde durum zannedildiği gibi değil.
Ne bir taraf için kıyamet koptu,
Ne de diğer taraf için zafer kazanıldı.
Kaybedilen de bir şehrin belediye
başkanlığı,
Kazanılan da bir şehrin belediye
başkanlığı.
Ama bu olay her iki kesiminde bilinçaltında bomba etkisi
yaptı.
Hem de atom bombası.
Bir taraf geçmişin ezikliğine, pısırıklığına,
Diğer taraf geçmişin ceberrutluğuna yelken açıverdi.
Her iki taraf da bir an önce aklını başına devşirmezse,
Bir taraf yenilginin ezilmişliğinden,
Diğer taraf zafer sarhoşluğundan kurtulmazsa,
Korkarım biz hiçbir zaman normalleşemeyiz.
Uçlara savrulmaktan olmamız gereken gibi olamayız.
Lütfen bir an önce kendimize gelelim ve hayatı normal seyrinde
yaşamaya çalışalım.
Unutmayalım ki bugün kaybedilen yarın
kazanılabilir,
Ve bugün kazanılan yarın kaybedilebilir.
Onun için acilen normalleşmekte her iki kesim için de hayır
var...
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser