Usta oyuncu Halil Ergün Sabah gazetesinden Tuba Kalçık'a dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Ergün, dizilerinin çok tutması nedeniyle sanat dünyasından birçok arkadaşıyla arasının bozulduğunu söylediArtık dizi projelerinde neden yer almıyorsunuz?10 yıl aralıksız dizi çektim. Yorgun sayılırım. O kadar güzel çalışmalarda yer aldım ki, hâlâ tekrarları yayınlanıyor. Mesela 'Yaprak Dökümü', 5.5 yıl devam etti. Halkımız çok sevdi, her kesime ulaştı. Ama bir gün 'Hayır' diyemeyeceğim bir senaryo gelirse neden oynamayayım...Dizi yapmaya nasıl başladınız?O günlerde çok güzel projelerde çalışıyordum. Dizi aklımda yoktu. Çok sevdiğim arkadaşım İrfan Tüzün dizi yapmaya karar verdi ve benim de bu dizide yer almamı istedi. Hatta bana "Eğer beğenmezsen seni trafik kazasında öldürüp, çıkarırız" bile dedi. Öyle başladım. Dizilerim çok tuttu, ben de doğru bir iş yaptığımı düşündüm. Yani tutan dizilerin oyuncusu oldum. Ama bu çevremdeki belli ilişkilerimin hoşuna gitmedi. Sanat dünyasından birçok arkadaşımla da ilişkim bozuldu, bazen dostluklarım da koptu. Hiçbir başarı cezasız kalmıyor, bu ülkenin bir kaderi sanki. Şunu da söyleyeyim, bugüne kadar birçok sevilen dizide yer aldım ama hiç para konuşmadım. Ne veriyorlarsa onu kabul ediyordum. Ben zaten oyunculuğu para için yapmadım hiç. Ama mesleğim bana çok şey kazandırdı.Yeni bir sinema filmi çektiniz...Evet, adı 'Dedemin Gözyaşları'. Keyif alarak çalıştım, çok güzel bir ekip olduk. Senaryosundan çok etkilendim. Bir dede ile torununun ilişkisini anlatıyor. Karısını, oğlunu ve gelinini kaybetmiş bir adamın hayatta tek varlığı olan torunu ile yaşadığı çarpıcı bir hikâye. Tam bir melodram. Senarist ve yönetmen İhsan Taş, dedenin, lösemi hastası olan torunu ile verdiği yaşam mücadelesini beyazperdeye çok güzel aktardı. Bu filmi kabul etmemin de asıl nedeni lösemili çocukların yaşadıklarına dikkat çekmekti. Kadın ve çocuk hakları konusunda çok hassasım. Benim için onların hakları için mücadele vermek çok önemli. Film bu açıdan sosyal sorumluluk taşıyan bir proje oldu.Sinemada asla oynamam dediğiniz bir isim var mı?Yok, herkesle oynarım. Sanat dünyasında küskünlüğüm yok ama kırıldığım insanlar var. Kalp kırılması ağır bir şey. Eskidikçe ve deneyimler arttıkça insan gereksiz hamallıklar taşıdığının farkına varıyor. Hatta en yakın dostluklarda bile. Çok sevgi ile bağlı olduğumuza inandığım kimi yüzlerde zaman zaman şaşırtıcı vahşi ifadeler gördüm. O ifadeler, 12 Mart'ta hapisteyken karşılaştığım görevli yüzlere benziyordu. Ama her şeye rağmen insanı sevmekten vazgeçmedim, vazgeçmem.Yeni filminiz 'Dedemin Gözyaşları'nda medyayla ilgili eleştirileriniz de var... Evet. Medya eleştirisi de yapıldı filmde. Ama haklı eleştiriler. Medyaya karşı benim gerçek hayatta da çok eleştirim var. Mesela geçtiğimiz günlerde bir türkücü, botoks yaptıran eşi için 'Halil Ergün'e benzedi' demiş. Medya da bunu haber yapıyor. Şunu öncelikle söyleyeyim; ben hayatım boyunca hiç botoks yaptırmadım ama yaptırabilirim. Bunu da açıkça söylerim. Ama bunu bir alay, bir eleştiri konusu yapmak bana karşı saygısızlıktır.Yaptırsaydım da söylerdim. Türkiye'de ünlü olmak gerçekten zor. Hakkınızda yalan yanlış haberler yapılıyor. Hele Türkiye'de sanat ve kültür ortamında başarı hep aşağıya çekilir. Eğer başarılıysan uğraşıyorlar seninle. Hayatım boyunca herkese saygı duydum. Sevmeseniz de saygıyı kaybetmemek gerekiyor. Bu her alanda olmalı; sanatta da, siyasette de...Daha önceki röportajımızda uzlaşma kültürünün önemini vurgulamıştınız. Hâlâ aynı noktada mısınız?Elbette. Ama ben uzlaşmayı kısa zaman için söylemiyorum. Türkiye'nin tarihsel gelişimi içinde yaşananları acısıyla tatlısıyla bir hesaplaşma noktasında buluşturan ve geleceğimizi besleyecek bir uzlaşmadan bahsediyorum. Kültürel, siyasi veya ekonomik sorunlarımızın tarihsel kökenlerine bakılmalı. Muhalefet yapılacaksa da bunlar tartışılarak yapılmalı. Geçmişten gelen sorunlarımız var, bu toplum daha kendisiyle tartışmadı. 12 Eylül'ün acısını yakından çekmiş biriyim. 2 Eylül faşizmin anayasasına yüzde 92 ile evet demiş bir toplumuz. Ben yüzde 8'lik hayır verenlerdenim. 12 Eylül referandumunda da 'MGK üyeleri ölünceye kadar yargılanamazlar' maddesinin kaldırılması için evet demiş biriyim. Şimdi bazıları beni 'Yetmez ama Evetçi' olarak suçluyor ama ben yetmez bile demedim, doğrudan 'Evet' demiş biriyim. Yaşadıklarımı ben bilirim o darbede. Bu adamların yargılanma maddesi bile çok önemliydi. Ben 68 kuşağındanım. Keskin bir siyasi iklimden geldim. O keskinlik yerine kucaklamayı bilmek gerektiğini öğretti hayat bana. Bugünkü siyasette kullanılan üslubu da doğru bulmuyorum. Bunu hepsi için söylüyorum, ben siyasetteki bu üsluptan şikayetçiyim.Yeni bir projeniz var mı?Olabilir. Üzerinde çalışılan bir proje. Bir aşk hikayesini anlatıyor. Bakıyorum şimdi projelerde hep gençlerin aşkı anlatılıyor. Halbuki orta yaştakiler aşkın en güzel halini yaşıyor. O yaş grubundaki bir çiftin aşk hikayesini anlatan bir proje var gündemde. İhsan Taş şu anda senaryosunun üzerine çalışıyor. Bitince dilerim Türkan Şoray da beğenir de birlikte oynarız.Yeşilçam'a çok emek vermiş bir sanatçısınız...Yeşilçam bambaşka bir dünya. Devletten hiç destek almadan, ülkenin dört bir yanına ulaşıldı. Bu büyük bir başarıdır. Toplumun her alanına dokunan filmler yapıldı. İnsanı, vicdanı ve ahlakı koruyan filmlerin yapılması çok önemli ve bunu yaptı Yeşilçam. Bir dönem Yeşilçam sineması diye küçümseyenler vardı. Yabancı sinemayı öne çıkarıp, kendi sinemamızı ikinci plana atanlar oldu.Halbuki Yeşilçam buram buram Türkiye kokuyordu. Bugün hâlâ Yeşilçam filmlerini izliyorsak bu büyük başarıdır. Yeşilçam oyuncuları sinemadan para kazanmadılar, sadece karınlarını doyurdular. Büyük bir aşk ve tutkuyla çalışılıyordu ama şimdi bu kalmadı. Sinema yapmak kitlelerle bağ kurmaktı. Bugünlerde bu eksik. Toplumsallaşmadan sinemada başarı olmaz.Aileniz de sanatçı var mı?Hayır yok. Ama aile yakınlarımın sineması vardı, bu yüzden de küçük yaşlarımdan itibaren sinema filmlerinin içinde oldum. Yeşilçam filmleri ile büyüdüm. 6 kardeşiz biz. Anne ve baba sevgisini doya doya yaşadım. Annem o kadar özel bir kadındı ki... Sanatçı ruhluydu, duyarlılığı yüksek bir kadındı. İmkanlı bir ailenin kızıydı, ut çalmak kadınlar arasında o yıllarda çok modaymış, annem de çok istemiş ama babası izin vermemiş. Kız kardeşlerim ortaokula başladıklarında annemin ilk yaptığı iş, onlara mandolin almak olmuş, içindeki ukdeyi gerçekleştirmek için. Annem benim sanatçı değil de sefir olmamı istemişti. Onun ne kadar güçlü ve özel biri olduğunu geç yaşımda anladım. Ona hep bir anne modeliyle bakardım öncesinde, kadın kimliğini görmezdim. Annemin de bir kadın olduğunu ve hayata karşı nasıl bir mücadele verdiğini geç fark ettim. 12 Mart'tan sonra kasabaya geri döndüğümde annemi farklı tanıma fırsatım oldu. Babam annemi çok severdi ama annem bir gün "Baban giydiğim yeni bir elbiseyi bir gün bile fark etmedi" dedi. Bu sözü, aslında onun da bir kadın olduğunu fark ettiğim olaydır. Bundan dolayı kadınlara ve onların haklarına karşı hep daha duyarlıyım.