Seçim sonuçlarına Ahmet Kekeç'ten 'şerefsizlik' tepkisi
Abone olSeçim sonuçlarını eleştiren Star yazarı Ahmet Kekeç, oy pusulalarının, “Yeter ki Erdoğan gitsin. Her şerefsizliğe varız” diyen bir şekilde düzenlendiğini öne sürdü.
Star yazarı Ahmet Kekeç, seçim sonrasında sosyal medyada
yazılıp çizilenleri "ifrazat " olarak nitelediği yazısında oy
pusulalarının, “Yeter ki Erdoğan gitsin. Her şerefsizliğe varız”
diyen bir şekilde düzenlendiğini ileri sürdü.
"BEN BELİRSİZLİKLERLE DOLU BİR ÜLKE İSTİYORUM"
Seçmenin "istikrar" yerine bu kez, “Ben belirsizliklerle dolu bir
ülke istiyorum” dediğini ileri süren Kekeç, "Ve elbette bunu
saygıyla karşılıyoruz. “İstediğin böyle bir Türkiye’yse, al, tepe
tepe kullan” diyoruz. yorumunu yaptıktan sonra seçimin
kaybedenlerini de CHP ve Paralel Yapı olarak ilan etti.
İşte Kekeç'in yazısından çarpıcı bölümler:
Oy çalacaklar... 8 Haziran sabahı yurtdışına kaçacaklar...
Karafatmanın Sarayı... (Müthiş bir Mümtaz’er Türköne esprisi.) Kedi
trafoya girdi. Selo esprileriyle kırıp geçiriyor. Aydın Doğan
gülmekten az önce bacağını kırdı. Diktatör kaçma hazırlığı yapıyor
ama 8 Haziran günü tüm uçuşların iptal edildiğinden haberi yok...
Bu zafer de AKP’nin “itleri”ne gelsin...
"SOSYAL MEDYA İFRAZATLARINI İZLİYORUZ"
Hemen ilk göze çarpan, Rüstem Batum adlı şahsın “AKP’nin itleri”
diye başlayan mesajı... Sonra, geleneksel “Beyaz Türk nezaheti”
uyarınca sırıtacak ve taraftarlarında tatmin duygusu
oluşturacaktır.
Derken, “seçimin mana ve ehemmiyetine uygun” bir görüntü düşüyor
internet mecralarına: Oyunu “istenen” istikamette kullanmadığı için
kafası gözü yarılan Güneydoğu Anadolulu bir seçmen.
“Belirlenen”partinin barajı aşması için her türlü melanet
sergilenecek, her türlü “hırsızlık” meşru sayılacaktır.
Pis ve sarı bir sıcak... Yaşar Kemal’in “Sarı Sıcak” öyküsünden
fırlayıp gelmiş kararsız, tedirgin ama daha çok uyuşuk seçmen
topluluğu arasından süzülüp merdivenleri çıkıyorum, oy kullanacağım
sandığı buluyorum. Oy kullanma kuyruğunda bekleşen insanlar.
Esneyen bir görevli... “Kimliklerinizi hazır olsun arkadaşlar” diye
ünleyen yorgun ama mütehakkim bir ses.
Elime tutuşturulan oy pusulasına bakıyorum.
Pusula, mühür “bağımsız” adaylara vurulsun diye tasarlanmış
sanki. Melanet, grafik tasarımda başlıyor. “Yeter ki Erdoğan
gitsin. Her şerefsizliğe varız” diyen bir
düzenleme.
Elimde mühür ve oy pusulası, derme çatma kabine giriyorum.
Vatandaşlık görevimi yerine getirdikten sonra aracıma atlayıp
gazetenin yolunu tutuyorum.
Birazdan ilk sonuçlar sisteme düşecek.
İlk sandıklar açılıyor... İlk sonuçlar düşüyor...
Dramatik kopuşa işaret eden bir sonuç... Bütün
hesapların (sil baştan) yeniden görüleceği bir sonuç...
“İstikrar”ın değil, artık belirsizliğin, maceranın ve kaosun sahne
alacağı bir sonuç... Seçmen, bu kez, “Ben belirsizliklerle dolu bir
ülke istiyorum” diyor. Ve elbette bunu saygıyla
karşılıyoruz. “İstediğin böyle bir Türkiye’yse, al, tepe tepe
kullan” diyoruz.
Beni, bu aşamadan sonra, kazanan değil, “geleneksel kaybedenler”
ilgilendiriyor.
Hemen her seçimde olduğu gibi, bu seçimin de “tek ve
biricik mağlubu CHP... Bugüne kadar (1908’den beri)
bağımsız hiçbir seçimi kazanamamış, muhalefet avantajıyla girdiği
bütün yarışlarda nal toplamış CHP...
Kemal Kılıçdaroğlu “Yüzde 35’i hedefliyoruz” demişti ama ilk
sonuçlar, potansiyel CHP oylarının “baraj”la boğuşan HDP’ye
aktığını gösteriyor. (Herhalde istifayı düşünür!)
CHP’nin arka bahçesinde eğleşensanatçı-akademisyen-gazeteci
efradıyla, memleketimizin “marjinal renkliliği” de takım halinde
HDP saflarında... (Şahin Alpay’ları, Murat Belge’leri, “darbe
duasına” oturmuş Ömer Laçiner’leri, Hasan Cemal’leri, Nazlı
Ilıcak’ları, Altan biraderleri, t24 müdavimlerini görüyoruz ve hiç
şaşırmıyoruz. Mirgün Cabaş ve Ahmet Hakan Coşkun stüdyoda sevinç
çığlıkları atıyor. “Kazandırdıklarını” zannediyorlar ama ülkeye
kaybettirdiklerinin farkında bile değiller. Belki de
farkındalar...)
Bu seçimin ikinci ve en önemli mağlubu, bütün müktesebatıyla
HDP’nin başarılı olması için “didinen” ve misli görülmemiş bir efor
sarf eden “paralel örgüt...”
Hem insanlıklarını, hem de milletvekili yarışına soktukları
“adamlarının” (eski polis şeflerinin) harcanmalarına göz yumarak
taraftarları nezdinde var olan saygınlıklarını ve
inandırıcılıklarını kaybettiler.