Seçim öncesi ABD basını

Abone ol

ABD'de büyük seçime çok az bir zaman kaldı. Şüphesiz adayların seçilmesinde basına önemli roller düşüyor. Peki ABD basını, iki lider için ne düşünüyor? Sorunun cevabı:

ABD medyasının 'savaş günahları' ve 'Bush'a karşı Kerry' tercihi ABD'de seçim, medyaya Irak savaşıyla ilgili 'özeleştiri' fırsatı verdi, Türkiye'de yakın gelecekte seçim de yok. 1 Mart tezkeresi Meclis'ten geçseydi ne olacaktı? Medya kuramcıları yakın geçmişi sorgulamalı Dünyanın gözü bu hafta ABD'deki başkanlık seçiminde olacak. 2 Kasım'da (yarın) Amerikalı seçmenler, aylardır süren 'Bush mu, Kerry mi?' tartışmasına son noktayı koymak üzere oy kullanacaklar. Kamuoyu yoklamaları ABD halkının, Cumhuriyetçi ve Demokrat adaylar arasında ikiye bölündüğünü gösteriyor. 1960'lı yıllardan itibaren 'kararsız' seçmeni etkilemede, 'medyanın rolü' her zaman önemli olmuştur. John F. Kennedy ile Richard Nixon arasındaki 'televizyon tartışması'yla birlikte görsel medyanın gücü, yazılı basının önüne geçmeye başlamıştır. 2004 seçimlerinde, gazete ve televizyonların dışında 'adaylardan bağımsız' kampanyayı etkileyen yeni silahlar ortaya çıktı. Yönetmen Michael Moore'un 'Fahrenheit 9 /11' adlı belgesel filmi, Amerikan kamuoyundaki 'anti - Bush' dalgasını sinema salonlarına çekti. Kampanyanın son bombası, 'Usame bin Ladin' kaseti oldu. Usame'nin 'Bush'un seçim kozu' olarak 2 Kasım'dan önce yakalanacağını düşünenler, video kasediyle yetinmek durumunda kaldılar. Üstelik Usame, 'Güvenliğiniz Kerry'nin, Bush'un ya da El Kaide'nin değil, kendi ellerinizde' sözleriyle ABD halkına hayli 'tarafsız' bir mesaj göndermiş oldu. Kararsız seçmenin kafası iyice karışmış durumda. ABD'de geleneksel olarak, medyanın 'destekleyeceği adayı açıklaması' yadırganmaz. Seçime doğru basın 'tarafsız' duruşunu bozar. Başyazı niteliğindeki 'editoryal' sayfalarında adayını açıklar. The New York Times ile The Washington Post, Demokratlar'ın adayı Senatör John F. Kerry'i desteklediklerini ilan ettiler. Oysa iki gazete de, Vietnam savaşında izledikleri 'hükümet karşıtı' tutuma karşın, Irak işgali öncesinde 'kitle imha silahı' yalanına inanarak, Bush'un savaş politikasına destek olmuşlardı. Watergate skandalıyla Nixon'u ABD Başkanlığı'ndan istifaya zorlayan The Washington Post'tan ünlü gazeteci Bob Woodward bile 'Bush savaşta' dizisiyle gazetesinde ABD Başkanı'nın ve Beyaz Saray'daki 'neo - con'ların kahramanlıklarını yazmıştı. Times ve Post'un ombudsmanları, işgal uzayıp, 'kitle imha silahları' haberleri yalan çıkınca, Irak savaşı öncesinde 'savaş karşıtı' düşüncelere birinci sayfalarında yer vermeyen, Pentagon'un tek yönlü bilgi akışını sorgulamayan gazete politikasını eleştiren yazılar yayımladılar. Savaş günahları karşısında bu tür özeleştiriler de yeterli görülmemiş olmalı ki, The New York Times, geçen hafta 'Bush'a karşı Kerry' tercihini editoryal sayfasında okurlarına şöyle açıkladı: "Başkan Bush'u destekleyenlerle aynı tutkuyu paylaşmıyoruz. Bu sayfanın okurlarının iyi bildiği gibi, Bush döneminde eleştiri hak eden çok fazla yanlış yapıldığını, fakat aynı zamanda iyi şeylerin de azınlıkta kalmadığını savunduk. Kerry'nin kamu hizmetine adadığı hayatında, dünya bilgisinde ve bazı konularda sergilediği tutarlılıkta takdir edilecek daha fazla yön buluyoruz. Yine de bazı eylemleri sorgulamaya devam ediyoruz. Tarafsız bir gözle baktığımızda, açık fikirlilik ve keskin iradesiyle John Kerry, bu ülkeyi önümüzdeki dört yıl boyunca yönetmek için halkın güvenini Bush'tan daha çok hak ediyor. Bu kararı, görevdeki Başkan'ın performansını tartarak inceleyebiliriz. Kendisinin sicili, özellikle dış ilişkilerde basit bir 'evet'ya da 'hayır'la belirlenemez. Başkan Bush, 11 Eylül sonrasında bu milleti ayağa kaldırdı ve kendi dünya görüşünü yeniden şekillendirdi. Arap dünyasına özgürlüğünü tanımak için verdiği mücadelede sergilediği kararlılık, radikal İslam ve kökten dincilik tehdidini kavradığını gösteriyor. Fakat bu alanda attığı adımlar, zaman zaman vurguladığı retorikle bağdaşmamış, başka ülkelerdeki demokrasi ilkelerine sıra geldiğinde (Rusya gibi) gerektiği kadar endişelendirmemiştir. Bush'un Irak politikası Irak konusunda Başkan Bush'u aynı kendisinden önce Clinton'un da inanmış olduğu gibi, Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarına sahip olduğuna inandığı için suçlamıyoruz. Biz de savaşı destekledik ve Irak diktatörünün yüzleşmek zorunda olduğumuz bir tehdit oluşturduğunu savunduk. Bugün de Irak'ta ABD misyonunun desteğiyle kurulacak temsili bir yönetimin ABD'nin güvenini artıracağına ve Iraklılar için daha iyi gelecek hazırlayacağına, halkın Saddam'ın hüküm sürmediği bir Irak'ta daha iyi imkanlar içinde yaşamasına katkı sağlayacağına inanıyoruz. Fakat Bush'u kendisine sağlanan istihbaratı abartarak halka yansıttığı ve müttefiklerimizi gereksiz yere bizden soğuttuğu için hatalı buluyoruz. Kendisini, savaş sonrası yeniden yapılandırma süreciyle ilgili önerileri dikkate almadığı için suçluyoruz. Bu bilinçli vurdumduymazlığın mal olduğu hasarın haddi hesabı yok. Tabii ki, Amerikan güçlerinin işgalin ilk günlerinde yaşanan yağmalamayı engellemesi ve şu anda direnişçilerin ellerinde bulunan silahları güvenlik altına alması halinde bugün nasıl bir durumla karşı karşıya kalınacağını saptamak çok zor. Yine de bu senaryo altında başarı şansımız çok daha yüksek olurdu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yönetim Irak'a daha fazla asker gönderme konusunda ısrarla ayak sürüdü. Cenevre Sözleşmesi'ni ihlal ederek hem Irak hem Afganistan'da cezaevi skandallarıyla Amerika'nın içeride ve dışarıdaki saygınlığına yıllarca çıkmayacak bir leke sürdü. ABD'nin prestiji dünya çapında ayaklar altında. Bunlar Irak dışındaki konularda bile müttefiklerini dinlemeyen Başkan Bush'un suçu. Bu nedenlerden ötürü Bush ikinci bir dönemi hak etmiyor!" The Washington Post, Demokrat aday John Kerry'nin Irak politikasında sergilediği zikzaklara rağmen, Kerry'ye verilecek oyların ABD'nin Bush tarafından yönetilmesinden daha az riskli olduğunu savunuyor. Medyanın görevi ABD medyası, Bush'un ABD'nin dünyadaki saygınlığına yıllarca çıkmayacak 'leke' sürdüğünü ve 'ikinci dönem' başkanlığı hak etmediğini savunurken, 11 Eylül ertesi dünyayı 'Ya bizdensin ya değil' diye ateşin içine attığı günlerde 'yangına körükle gittiği'ni unutuyor. Irak'ta 100 bine yakın sivilin öldüğü hala ABD medyasının umurunda değil. Birinci Körfez Savaşı'nda da aynı şey yaşandı. Prof. Noam Chomsky, 'olguları halktan gizlemek' diye tanımlıyor. ABD medyası bu defa 'olmayan' kitle imha silahlarını gerçekmiş gibi sunarak, Bush yönetiminin dünyayı aldatmasına göz yumdu. John Kerry seçilirse vicdanlar aklanacak. Bush seçilirse ne olacak? Medyanın, 2 Kasım öncesinde bu denli 'taraf olması', adaylardan birine bağlanması doğru mu? ABD'de seçim, medyaya Irak savaşıyla ilgili 'özeleştiri' fırsatı verdi, Türkiye'de yakın gelecekte seçim de yok. 1 Mart tezkeresi Meclis'ten geçseydi ne olacaktı? Medya kuramcıları yakın geçmişi sorgulamalı. YAZI:Derya SAZAK KAYNAK:MİLLİYET

Günün Önemli Haberleri