Seçim barajı düşürülsün çağrısı
Abone olTÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında konuşan Başkanı Ömer Sabancı hükümete uyarılarda bulundu. Sabancı ayrıca seçim sistemine değindi.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu
Başkanı Ömer Sabancı, AB müzakere sürecinde hükümet
temsilcilerinin, 25 Ab ülkesinde mekik dokuyor olması gerektiğini
vurgularken, ''gündemin üst sıralarında yer alması gereken bir
başka konu, ifade özgürlüğü ve siyasi katılıma yönelik
sorunlardır'' dedi. Sabancı bu arada, yeni yasa çalışmasıyla seçim
barajının mutlaka birkaç puan düşürülmesini önerdi. Ankara HiltonSA
Oteli'nde yapılan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK)
toplantısında konuşan Sabancı, AB'ye üyelik müzakereleriyle ilgili,
topyekün bir dönüşümden söz ediliyor olmasının ''tüm kurumların
istek ve hedefi gözden kaçırmadan sürece katılması'' demek
olduğunu, bu mekanizmayı çalıştıracak olanın ise ''siyasi irade''
olduğunu söyledi. Sabancı, kapsamlı iletişim gereğinden söz
ediliyorsa hükümet temsilcilerinin 25 AB ülkesinde mekik dokuyor
olması gerektiğini anlatırken, dış tanıtım, iletişim konusunda 17
Aralık sonrası gözlenen yavaşlamanın dikkat çekici olduğunu
kaydetti. Oldukça kapsamlı bir model ile başlayan iletişim ve dış
tanıtım atılımının neredeyse tamamen durduğunu ifade eden Sabancı,
özellikle 3 Ekim sonrasında AB yönelimi ile ilgili iç iletişime de
büyük önem vermek gerekirken, ortada bir iç tanıtım ve iletişim
stratejisinin bulunmadığını söyledi. Türk toplumunun AB süreci
konusunda doğru ve düzenli olarak bilgilendirilmesi ve AB konusunun
ülke gündeminin birinci sırasında yer alması gerektiğini vurgulayan
Sabancı, şöyle konuştu: ''Türkiye'nin gündemi AB'dir, yatırımdır,
istihdamdır, bölgesel kalkınmadır. Demokrasi, kamu yönetimi,
siyasal sistemin iyileştirilmesidir, güvenliktir, sağlıktır,
eğitimdir. Oysa gündemin üst sıralarını sık sık Türkiye'nin birinci
önceliği olmaması gereken konular işgal etmektedir. Ülkemiz bir
anda parlayan, hızlı cepheleşmelere yol açan ve gündemi gereksiz
yere işgal eden tartışmalardan yorgun düşüyor. Bu tartışmaların
siyasi çalkantı yaratma riski ekonomide bir tedirginlik örtüsünün
sürekli var olmasına yol açıyor. Ortaya çıkan zaman, enerji ve
kaynak kaybı bir yana bu tür konular Türkiye'nin dünyadaki imajını
olumsuz yönde etkiliyor, itibarını zedeliyor. Yarattıkları siyasal
kamplaşmayla da ülkenin istikrarını tehdit ediyor.'' -İFADE
ÖZGÜRLÜĞÜ KONUSU- Gündemin üst sıralarında yer alması gereken bir
başka konunun da ''ifade özgürlükleri ve siyasi katılıma'' yönelik
sorunlar olduğunu ifade eden Sabancı, ''nedense demokrasi konusunda
ileri geri çalkalanmaktan bir türlü kendimizi kurtaramadık. Fazla
demokrasinin Türkiye'yi dış güçlere karşı zayıf düşüreceği inancı,
kendi kendimizi zayıf düşürmenin en önemli aracı haline geldi''
dedi. Sabancı, ifade özgürlüğünün önüne konan engelleri bir türlü
tam anlamıyla ortadan kaldırmayarak, siyasi katılımın kanallarını
tıkayarak, sivil toplumun gelişmesine mütereddit kalarak,
demokratik hakların kullanılması sırasında güvenlik güçlerinin
oransız güç kullanımına göz yumarak, kültürlerin özgürce
gelişebileceği ortamlar yaratılmasını, Türkiye'yi bölme planlarının
bir parçası olarak görerek, ''demokrasimizi evrensel ölçülere göre
geliştirmek yerine orta karar bir seviyede tutmaya çalışıyoruz''
dedi. Kamu otoritelerinde gözlenen kararsız tutumun bazı yasa
maddelerinin kapıdan kovulup bacadan girmesinin, Türkiye'nin
demokratik standartlarda elde ettiği başarıyı dış dünyaya anlatma
çabalarının önüne bir engel olarak dikildiğini belirten Sabancı,
Türkiye aleyhine propaganda yapanların istikrar ve demokrasi içinde
gelişmesini istemeyenlerin sürekli kışkırtma zemini arayanların
ekmeğine yağ sürdüğünü anlatırken, şunları kaydetti: ''Orhan Pamuk,
Hırant Dink davalarına, Hasan Cemal, İsmet Berkan, Murat Belge,
Haluk Şahin ve Erol Katırcıoğlu hakkında açılan davalara (yasalar
böyle ne yapalım) bakış açısıyla değil yasaların çağdaş, çoğulcu,
demokratik standartlara uygun olmamasının siyasi sorumluluğu
üstlenilerek yaklaşılmalı.'' -SEÇİM SİSTEMİ- Sabancı, seçim ve
siyasi partiler yasasında oluşan siyasetin bugünkü hukuksal
temelinin, çağdaş, çoğulcu demokrasi ile bağdaşmayacak bazı
unsurlara sahip olduğunu da söyledi. ''Sayın Başbakan bir erken
seçimi düşünmedikleri yönünde çok açık sözler sarf etti. Bu,
önümüzde belki de bir daha yıllarca yakalayamayacağımız bir fırsat
olduğunu gösteriyor'' diyen Sabancı, siyasetin hukuksal altyapısını
bu alanda kalıcı bir istikrarı temin edecek ve çağdaş demokratik
yapının gereklerini yerine getirecek biçimde değiştirmenin ancak
ufukta bir seçim olmadığı zaman mümkün olduğunu ve bu fırsatın
değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Seçim sisteminde tek
kaygının siyasi istikrar olmaması gerektiğine işaret eden Sabancı,
siyasi istikrarın temsilde, adalette birleştirilmesi gerektiğini
vurguladı. -SEÇİM BARAJI DÜŞÜRÜLSÜN ÖNERİSİ Sabancı, bugünkü yüksek
barajla bir sonraki seçime gitmenin bir kez daha çok sayıda oyun
parlamento dışında kalmasına ve temsildeki çarpıklığın artarak
sürmesine neden olacağını söyledi ve şöyle konuştu: ''Yeni yasa
çalışmasıyla baraj mutlaka birkaç puan düşürülmeli. Ayrıca seçim
sistemi, seçmenin temsilcisine daha kolay hesap sorabileceği,
siyasete daha aktif katılabileceği bir yapıya kavuşturulmalı. Bunun
modelleri mevcuttur. Siyasi partiler yasasının parti içi
demokrasinin gelişmesini, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetimin
oluşmasını sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Yasa, çağdaş
demokrasi ve ifade özgürlüğü anlayışıyla bağdaşmayan maddelerden
arındırılmalıdır. Bu konuları tartışmak ve sonuçlandırmak için
şimdi tam zamanıdır.'' Sabancı, devlet yapısına, uluslararası
iletişimin gereklerine, insan kaynakları konusuna, 21'inci yüzyılın
yeniliklerine uyum gösteren bir bakış açısıyla yaklaşılması
gerektiğini belirtirken, bu gerçeklerin önümüze koyduğu
sorumlulukları devlet, özel sektör, akademik dünya, medya, sivil
toplum olarak ve millet olarak üstlenilmesi gerektiğini kaydetti.
Sabancı, ''AB rotasından sapmadan ve hedefe doğru istekle,
kararlılıkla ilerleyerek, siyasal istikrarın omurgasını oluşturan
demokratik gelişme çizgimize kuvvetle sahip çıkarak, ekonomik
istikrarın gereklerini uzun vadeli bir bakış açısıyla
değerlendirerek hareket etmek zorundayız'' dedi.