Savcı Öz operasyonunun perde arkası!
Abone olErgekenon davasından alınan savcı Zekeriya Öz'ün görevden alınması gündemin ilk sırasına oturdu...
İNTERNETHABER.COM- Ergenekon soruşturmasına
bakan Savcı Zekeriya Öz'ün HSYK’nın kararnamesiyle İstanbul
Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne getirilmesi gündeme oturdu. Sürpriz
karar medyada geniş yankı buldu.
Kamuoyunda atama terfi gibi gözükse de Ergenekon davasından el çektirilmesi kızağa çekilme olarak görüldü. Gündemin ilk sırasına oturan ve Ergenekon davasının belki de seyrini etkileyecek olan bu gelişmeyi köşe yazarları ele aldı. Operasyonun perde arkasına dair en dikkat çekici tespitler Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi'den geldi. Selvi'ye göre operasyonun düğmesine geçen hafta basıldı. İşte yazarların Zekeriya Öz yorumları...
Abdülkadir Selvi (Yeni Şafak): Öz operasyonunun perde arkası
Olayın perde arkasına bakabildiğim ölçüde ulaşabildiğim bilgi, operasyonunun düğmesine geçen hafta basıldığı yönünde. HSYK tarafından özel yetkili 5 savcının atanmasıyla birlikte işin altyapısı hazırlanmış oldu.
Peki kahramanlar bir süre sonra sorun
haline gelebilir mi? Zekeriya Öz konusunda bunu hissetmedim. Ancak
bazı sorunlar da yok değildi.
Cumhurbaşkanı Gül'le Gabon'dan dönüyorduk. Cumhurbaşkanı ile soru-cevap yapmak istedik. Çünkü hem gidişte hem dönüşte konuşmak gibi bir geleneğimiz vardı. Ancak Cumhurbaşkanı'nın istemediği bildirildi.
Merak edip, araştırınca Ahmet Şık'ın kitabından dolayı Radikal Gazetesi'nin basılarak, bilgisayarlardan kitabın silinmesinden dolayı rahatsız olduğu sonucuna ulaştık.
Aynı şekilde kendisi de bir düşünce suçlusu olan başbakan Erdoğan'ın yazılmamış bir kitaptan dolayı yayınevinin basılıp, gazetelerin bilgisayarından kitabın kopyalarının silindiği gibi bir görüntüden hoşnut olmadığı kulağımıza geliyordu.
Ben filmi biraz daha geriye sarmak istiyorum.
Balyoz operasyonu sırasında bazı rahatsızlıkların farkına varmıştım.
163 Balyoz sanığının tutuklanması kararı bir dalgalanmaya yol açmıştı. Genelkurmay Başkanı Koşaner ile Başbakan Erdoğan Dolmabahçe'de bir araya gelmişlerdi.
Orada, Balyoz Darbe Planlarının hazırlanmasında birinci derecede görev alanlarla, görevi gereği plan seminerinde bulunanların ayrılması gibi bir kanaat oluşmuştu. Hükümet cephesindeki bu kanaati o günkü notlarımda da yansıtmıştım.
Benzer bir rahatsızlık 2010 yılı Yüksek Askeri Şura toplantısının ikinci gününe denk gelen ve aralarında muvazzaf subayların da bulunduğu 102 Balyoz darbe sanığının tutuklanması kararıydı.
Aslı Aydıntaşbaş (Milliyet): Savcı neden alındı?
‘Karar hükümetin değil HSYK’nın’ diyeceksiniz. Ancak tabii
mevcut HSYK yapısının nasıl bir listeyle kimler tarafından
oluşturulduğu malum. Geçmişte Zekeriya Öz’le ilgili şikâyet ve
iddialar, Adalet Bakanlığı aracılığıyla HSYK’da bertaraf edilmişti.
Bu kez bakanlık farklı bir irade ve zekice bir formül bulmuş
görünüyor.
Neden? Çünkü hükümet, özellikle de Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın
tutuklanmasından bu yana bu davadaki usulsüzlüklerin, hukuken
tartışmalı uygulamaların içeride ve dışarıda kendisi için ciddi bir
baş ağrısı haline geldiğinin farkında.
Türkiye’de medya fazlasıyla ‘kibar’ davransa da, Batı’da artık
çoktan Ergenekon davasının derin devletle hesaplaşma yerine
muhalifleri susturma enstrümanı haline geldiği görüşü hâkim.
İstediğiniz kadar polis raporu yayımlayın, istediğiniz kadar ‘O
bununla, şu onunla telefonla konuşmuştu’ deyin, kalemşorlarınızı
ekranlara dizip Nedim ve Ahmet’in nasıl Ulusal Medya 2010 diye
kimin yazdığı belli bile olmayan gülünç bir doküman çerçevesinde
Ergenekon talimatlarıyla hareket ettiğini iddia edin... 2011
yılında dünyanın geldiği noktada ‘basılmamış kitap toplatmanın’
mazereti olamaz.
Taha Akyol (Milliyet): Ergenekon savcısı niye değişti?
HSYK çok ince bir ayar yaptı. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ü
cesur ve kararlı çalışmalarından dolayı ‘takdiren terfi’ ettirdi,
İstanbul Başsavcı Vekilliği’ne yükseltti...
Aynı zamanda onu Ergenekon soruşturmasının başından aldı, ‘özel
yetkili’ savcı olmaktan çıkardı.
Bunun sebebi, açıkça ifade edeyim, arama, gözaltı, teknik takip, el
koyma gibi hukukta “emniyet tedbirleri” denilen işlemlerdeki
yaygınlığın kamuoyunda yarattığı tedirginliktir.
Kararı alan HSYK’nın 7 üyeli Birinci Daire’sidir. Atama ve görev
değişikliklerinin tamamı, mesela Savcı Fikret Seçen’in “özel
yetkili vekil” olarak atanması kararı oybirliğiyle alındı...
Zekeriya Öz’ün görevinin değiştirilmesinde ise iki üye muhalif oy
kullandı. Bu üyeler, Cumhurbaşkanı tarafından atanan dört üyeden
biri ile idari yargı kökenli bir üye...
Öz’ün hem yükseltilmesi hem özel yetkilerinin alınması yönünde oy
kullanan beş üye ise değişik kökenlerden geliyor: Adalet
Bakanlığı’nda yüksek bürokrat, yüksek yargıda yargıç veya tabandan
seçilmiş yargıç üyeler... Bu fevkalade önemlidir.
Murat Yetkin (Radikal): Birikti birikti ve dün taştı
Gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık 3 Mart günü gözaltına alındı;
6 Mart’ta da Ergenekon davasıyla bağlantılı olarak tutuklandılar.
Meslek hayatlarında Ergenekon ve gölgelerde duran başka yapıları
araştırıp açığa çıkarmış bu iki gazetecinin Ergenekon ilişkisiyle
suçlanması işlerin zıvanadan çıkmaya başladığının işareti oldu.
Uzun süredir üzerine ölü toprağı serpilmiş gazeteci milleti
tepkisini sokağa dökülerek verdi. Yurtdışındaki bütün ciddi
gazetecilik örgütleri Ankara’ya tepki yağdırdı. ABD yönetimi, AB
yönetimi ve Avrupa Parlamentosu gecikerek de olsa Türkiye’de basın
özgürlüğünün durumundan endişe beyan etti. Başbakan Tayyip
Erdoğan’ın ‘Gazetecilikten yargılanmıyorlar ki’ demesi; Türk
medyasında zaten Başbakan ne derse keramet bulmaya hazır bir avuç
meslektaş dışında kimseyi ikna edemedi.
‘Yapmıştır bir yanlış’ korosundaki ilk aykırı ses Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldi doğrusu. Sonra Erdoğan’ın –tam da
CHP heyeti ziyareti ertesinde- önleyici hamle niyetine gönderdiği
Devlet Bakanı Egemen Bağış’tan Vaşington ve Brüksel izlenimleri
geldi. AK Parti icraatını desteklemekte şimdiye kadar tereddüt
göstermemiş kesimler dahi basına yönelik baskılardan söz
ediyordu.
Mahmut Övür (Sabah): Öz, terfi mi etti, tasfiye mi edildi?
Ortaya serilen bağlantılar, belgeler, bilgiler hukuken güçlü
olsa da işin siyasi boyutu nedeniyle meşruiyeti ve yaratılan
kamuoyu algısı göz ardı edilemez.
Eski Anayasa Raportörü Osman Can "27 Mayıs
koalisyonu" başlıklı yazısında şöyle diyor:
"Yargı sistemini ve kültürünü yaratanlar, onun mantığını,
sekterlik ve siyasal akıl yoksunluğu nedeniyle farkında olmaksızın
nasıl mağdur yarattığını çok iyi bilir..." Özellikle
Ahmet Şık ve kitabı "İmamın
Ordusu" üzerinden yürütülen operasyon tam da
"siyasal akıl yoksunluğu"nun çarpıcı bir
örneği.
Ergenekon dava sürecinde "siyasal akıl yoksunluğu"
giderek çok daha hissedilir oldu. Ve siyasi bir dava olması
nedeniyle asıl desteği alınması gereken kamuoyunun kafası
karıştı.
İşte Savcı Zekeriya Öz'ün İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine
atanmasına bu gözle bakmak gerekiyor. Savcı Fikret
Seçen'in de terfi edip yetkili kılınması, onun işin
"kamuoyu boyutu"nu göz ardı etmemesinden kaynaklanıyor.
Kısaca HSYK, Hrant Dink davasında olduğu gibi sürece müdahale
ederek kendisinden bekleneni yaptı ve 12 Eylül referandumunun ne
kadar isabetli olduğunu gösterdi.
Emre Aköz (Sabah): 'Keskin sirke'nin yerine 'balzamik'
Bazı şaşkınlar bu tasarrufların Hükümete ait olduğunu
sanıyordu.
Halbuki Savcı Öz'ün "imaj ve denge
gözetmeyen" tutumundan en çok
rahatsız olan Hükümet çevreleri, en çok
hoşlanan ise Ergenekon şebekesiydi...
Hangi siyasetçi, sabah gazetede, akşam televizyonda, kendisine
"sansürcü-baskıcı" denmesinden memnun
olur?
Keskin sirke küpüne zarar vermeye başlamış,
kamuoyu araştırmaları, soruşturmaya olan güvenin azalmaya
başladığını göstermişti.
Sonuçta Savcı Öz başka bir göreve verildi.
Yeni özel yetkili savcı kim olursa olsun, soruşturma daha
"dengeli" biçimde sürdürülecektir.
Arama ve tutuklamalar elbette
yine olacak... Ama Ergenekon dostlarının yaygara
koparmasına mümkün olduğunca fırsat verilmeyecek. Yani atılan taş,
ürkütülen kuşa değecek.
Madem "klasik sirkeyle" olmadı, "balzamik" kullanılır. Önemli olan
yerli Gladio salatasını yiyip bitirmek değil mi?
Ahmet Hakan (Hürriyet):Savcı Öz’e ne olduğu umurumda bile değil
"Savcı Öz" gider, yerine "Savcı Töz" gelir.
Ben savcının iyisine ya da kötüsüne denk gelmenin hayalini kurmak
yerine, asıl şunlan merak ediyorum:
¦ Bir savcı, daha yayınlanmamış bir kitaba "örgütsel doküman"
muamelesi yapabilecek mi? Böyle bir hukuk sistemi devam edecek
mi?
¦ Bir internet sitesinde bulunan "kıytırık" ve "sersem" bir
belgeden yola çıkılarak zindana atılan Ahmet'in, Nedim'in durumu ne
olacak?
¦ Vaktiyle herkese çektirmiş olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri,
şimdi de Özel Yetkili Mahkemeler adı altında herkese çektirmeye
devam edecek mi?
¦ İşin içine "terör örgütü" lafı girdiği andan itibaren düşünce
özgürlüğünün rafa kaldırılmasına yol açan yasalar değişecek mi?
Eğer bunlar olduğu gibi kalırsa...
Gün gelir Fethullah Gülenin "silahlı terör örgütünün tek kişilik
lideri" olduğuna dair saçmalığa ikna etmeye çalışırlar.
Başka bir gün gelir Ahmet ile Nedim'in azılı terörist olduklanna
ikna olmamız için çırpınırlar.
O halde talep şu olmalıdır: Ne cemaatin sevdiği savcı... Ne de
Kemalistlerin sevdiği savcı...
Bunun yerine...
Bizi herhangi bir saçmalığa ikna etmeye çalışmayan, zekâmızla alay
etmeyen, adil ve hakkaniyetli bir hukuk sistemi...
Abdülkadir Selvi (Yeni Şafak): Öz operasyonunun perde arkası
Olayın perde arkasına bakabildiğim ölçüde ulaşabildiğim bilgi, operasyonunun düğmesine geçen hafta basıldığı yönünde. HSYK tarafından özel yetkili 5 savcının atanmasıyla birlikte işin altyapısı hazırlanmış oldu.
Peki kahramanlar bir süre sonra sorun haline gelebilir mi? Zekeriya Öz konusunda bunu hissetmedim. Ancak bazı sorunlar da yok değildi.
Cumhurbaşkanı Gül'le Gabon'dan dönüyorduk. Cumhurbaşkanı ile soru-cevap yapmak istedik. Çünkü hem gidişte hem dönüşte konuşmak gibi bir geleneğimiz vardı. Ancak Cumhurbaşkanı'nın istemediği bildirildi.
Merak edip, araştırınca Ahmet Şık'ın kitabından dolayı Radikal Gazetesi'nin basılarak, bilgisayarlardan kitabın silinmesinden dolayı rahatsız olduğu sonucuna ulaştık.
Aynı şekilde kendisi de bir düşünce suçlusu olan başbakan Erdoğan'ın yazılmamış bir kitaptan dolayı yayınevinin basılıp, gazetelerin bilgisayarından kitabın kopyalarının silindiği gibi bir görüntüden hoşnut olmadığı kulağımıza geliyordu.
Ben filmi biraz daha geriye sarmak istiyorum.
Balyoz operasyonu sırasında bazı rahatsızlıkların farkına varmıştım.
163 Balyoz sanığının tutuklanması kararı bir dalgalanmaya yol açmıştı. Genelkurmay Başkanı Koşaner ile Başbakan Erdoğan Dolmabahçe'de bir araya gelmişlerdi.
Orada, Balyoz Darbe Planlarının hazırlanmasında birinci derecede görev alanlarla, görevi gereği plan seminerinde bulunanların ayrılması gibi bir kanaat oluşmuştu. Hükümet cephesindeki bu kanaati o günkü notlarımda da yansıtmıştım.
Benzer bir rahatsızlık 2010 yılı Yüksek Askeri Şura toplantısının ikinci gününe denk gelen ve aralarında muvazzaf subayların da bulunduğu 102 Balyoz darbe sanığının tutuklanması kararıydı.
Ruhat Mengi (Vatan): Zekeriya Öz’den çok şaşırmışlar!
Aynı şekilde (hiç ihtimal yok ama) Zekeriya Öz’ün de haberinin
olmadığı ifadesi var. Burhan Kuzu acaba büyük tepki yaratan “Nedim
Şener ile Ahmet Şık’ın tutuklanma kararı ”ndan mı yoksa “basılmamış
kitabın taslaklarını yok etme” kararından mı söz ediyor, bu
tepkilere karşılık mı yapıldı, yoksa yine “bilinmeyen, görülmeyen”
başka bir neden mi mevcuttur pek belli değil..Ama belli olan şu;
Öz’ün kendisi “soruşturma kişiye bağlı değildir” derken AKP’lilerin
bir ağızdan “soruşturma sürecinin etkileneceğini, uzayacağını”
filan söylemeleri dikkat çekici bir çelişkidir. Madem ki “yalnız
çalışmıyordu, başka savcılarla birlikte çalışıyordu” diyorlar o
zaman neden o gidince sürecin etkileneceğini tekrarlamaktalar?
Süreç ve tutukluluk işkencesi daha da uzatılacak ve bu psikolojik
hazırlık mıdır, akla bu da geliyor. Açık konuşsalar da bilmece
çözme zorunluluğu kalmasa ne iyi olur!
Ahmet Kekeç (Star): Zekeriya Öz gitti diye sevinmeyin
Savcıları görevlendiren (daha doğrusu, sevk ve idare eden, görev dağılımını yapan, üstelik bu işi çok iyi yapan) Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı, Aykut Cengiz’den boşalan yere getirildi, yani İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı oldu.
Zekeriya Öz, Ercan Şafak ve Fikret Seçen ise, Başsavcı Vekilliğine atandılar.
Daha da kötü haber şu:
Fikret Seçen, Beşiktaş Adliyesi’nde görev yapacak... Yani, eski Başsavcı Vekili Çolakkadı’nın görevini üstlenecek... Yani, Ergenekon soruşturmasını sevk ve idare edecek, savcıların görev dağılımını yapacak, iç işleyişi düzenleyecek.
Fikret Seçen’i, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndaki kozmik aramadan tanıyoruz... Balyoz davasına ait çok önemli dokümanlar bu aramada ele geçirilmişti.
Zekeriya Öz ne mi olacak?
Keyfine bakacak.
Daha doğrusu, İstanbul Adliyesi’ndeki rutin işleri kovalayacak.
Evet, Ergenekon soruşturmasının “sem
bolleşmiş” ismiydi.
Evet, soruşturmanın önünü açmıştı.
Evet, cesaret çıtasının limitini üst seviyelerde tutmuştu.
Bu açıdan gidişini “kayıp” olarak değerlendirmek mümkün...
Ergun Babahan (Star): Ergenekon’a balans ayarı ve Öz’e teşekkür
Bu, Ergenekon davası kadar, Türkiye’nin gidişatından endişelenenleri rahatlatan bir gelişmedir.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kamuoyu ve uluslararası tepkileri dikkate aldığını gösteren bir gelişmedir ki, bu da çok önemlidir.
Çünkü yüksek yargının halkın duygu ve düşüncelerine önem verdiğini göstermektedir.
Yargının kamuoyunu dikkate alması bu topraklarda bir ilktir.
Düne kadar askerden başka odağa bakmayan bir kurumun yüzünü halka çevirdiğinin göstergesidir.
Bu karar, ‘Yetmez ama evet’ diyenlerin haklılığını gösterdiği gibi yeni anayasada da halkın yerinin ne olacağının göstergesidir.
Sayın Öz’e tekrar teşekkür ediyor ve yeni görevinde başarılar diliyorum.
Bayrağı devralan görevlilerin geçmişin hatalarından da ders alarak, bu davaya olan kamuoyu desteğinin zayıflamasına yol açacak uygulamalardan kaçınmak suretiyle, bu davaları aynı kararlılıkla sürdüreceğine inanıyorum.
Ergenekon Davası bu ülkenin geçmişin karanlık yönüyle yüzleşmesi yolunda atılmış tarihi bir adımdır.
Yoluna devam etmesi gerekir ki, aynı karanlık günleri tekrar yaşamayalım.
Okay Gönensin (Vatan): İnce değil kalın ayar
Böyle geniş kapsamlı, çok boyutlu soruşturma ve davalara,
kendilerince çeşitli yarar uman ellerin de girmesi, girmeye
çalışması doğaldır. Ama zaten bu elleri uzat tutmak görevi ve
sorumluluğu da, hem soruşturmaları yürüten emniyet güçlerine hem de
yargı mensuplarına aittir.
Soruşturmaları yürüten emniyet müdür yardımcısından sonra en
yetkili savcının da çekilmesi, bütün bu sürece ince değil, kalın
bir ayar verilmesi gereğinin kanıtı olmuştur.
Bu “kalın ayar”la birlikte Ergenekon dava ve soruşturmalarına ciddi
şekilde bir çekidüzen verilmesi, bunun çok hızlı yapılması şart
olmuştur.
Tekrar hatırlatalım, bu gibi büyük siyasi davalar için ikinci bir
fırsat yoktur; ya bu tek fırsat kullanılıp “temizlik” yapılır ya da
fırsat heba edilir ve “temizlik” hayal olarak kalır.
Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Zekeriya Öz neden görevden alındı?
Akla iki ihtimal gelecektir.
1. Devlet içinde siyasi iktidar, yüksek yargı ve muhtemelen askerin dâhil olduğu yeni bir ittifak söz konusudur. Bu ittifak Ergenekon davasının (dolayısıyla Balyoz ve Kafes'in de) yavaşlatılmasına giden bir hat üzerinde oluşmuştur.
2. Siyasi iktidar Ergenekon sürecinin git gide hukuk rayından çıkan bir görüntü vermesinden kendi meşruiyeti açısından rahatsızlık duymaktadır. Ayrıca son gelişmelerin (gazeteci tutuklamaları, kitap baskınları ve toplatılması) yarattığı tepki HSYK ve siyasi iktidarı tedbir alma, devreye girme konusunda harekete geçirmiştir.
Bu ihtimallerden birincisi hiç şüphe yok ki, sık dile getirilecektir, her iki cephe de buna sarılacaktır.
Ancak geçerli olanın ikinci ihtimal olduğunu sanıyor, görev değişikliğinin Ergenekon sürecinin hukuki raya oturtulması arayışı çerçevesinde yapıldığını, HSYK'nın tasarrufu ile Adalet Bakanlığı'nın eğiliminin kesiştiğini düşünüyoruz.
Bizce olan budur...
Umalım öyle olsun...
Ancak şu aşamada birkaç hususun altını özellikle çizmek gerekiyor.
- Zekeriya Öz Türk hukuk tarihine
cesaretiyle ve attığı adımlarla geçen, demokratikleşme sürecinde
katkıları her zaman anılacak bir isimdir.
Akif Beki (Radikal): Savcılar ölmez, bu dava bitmez!
Zekeriya Öz’ün çalışmalarını takdir etmeye, hakkını teslim
etmeye, hatta onurlandırmaya ama aynı zamanda Ergenekon davasını
gereksiz tartışmaların gölgesinden de korumaya dönük bir idari çaba
olduğunu düşünüyorum.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanan Turan Çolakkadı’nın
spekülasyonlara cevaben söylediklerine aynen katılıyorum o yüzden.
“Zekeriya Öz gitti, Ergenekon davası bitti” denemez.
Davaya bakan savcının şahsiyeti, duruşu, cesareti elbette önemli
bir faktördür ancak yargı süreçleri şahıslarla kaim olmaz. Mahkeme
kadıya mülk değil. Bu gerçeği de en iyi hukuk adamları, savcılar,
hâkimler bilir. Nitekim Savcı Öz’ün ilk tepkisine, bu bilinçten
kaynaklandığı her halinden belli olan soğukkanlı ve temkinli bir
dil hâkimdi. Davanın seyrini, baktığı dosyanın akıbetini şahsi
varlığına bağlayan yaklaşımları reddetti.
‘Yüzyılın davası’ olarak anılan, baktığı suçların niteliği ve
sanıklarının kimliği sebebiyle ciddi hassasiyetler taşıyan,
yerleşik düzeni hallaç pamuğuna çeviren, toplumu derinden sarsan
bir davadan söz ediyoruz.
Sonuçlarıyla yeni Türkiye’nin geleceğine şekil verecek ehemmiyette
bir dava, demokrasimizin kader davası görülüyor Silivri’de. Elbette
böylesi bir davanın selameti, her türlü şahsi değerlendirmenin
üzerinde tutulmak zorunda. Zekeriya Öz’ün, hakkındaki tasarrufu
kişisel almayan vakarı da ayrıca takdire şayan.
Netice-i kelam, diyorum ki, savcılar bitmez, Ergenekon davası da
ölmez!