Savcı Celal Kara'nın anlattıkları üzerine...

17 Aralıkoperasyonunun savcısı Celal Kara, elinden alınan iddianameyle ilgili Can Dündar ve Nazlı Ilıcak'a konuşmuş. Daha doğrusu Can Dündar'a başka, Nazlı Ilıcak ablasına bambaşka konuşmuş.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

17 Aralık operasyonunun  savcısı Celal Kara, elinden alınan iddianameyle ilgili Can Dündar ve Nazlı Ilıcak'a konuşmuş. Daha doğrusu Can Dündar'a başka, Nazlı Ilıcak ablasına bambaşka konuşmuş.

Can Dündar'a yaptığı açıklamada kumpasın itirafını yapmış neredeyse. Bakın ne diyor:

"Dönen işlerin Başbakan'dan habersiz ve izinsiz dönmesine imkân ve ihtimal yok. Telefon konuşmalarına, aralarındaki diyaloglara bakınca kesinlikle diyorsunuz ki, perde arkasından bu işlere yol ve izin veren Başbakan'dır. Zaten vardı tapelerde... Var yani, bunu inkâr mı edeyim? Sarraf, Happani'ye, Egemen Bağış'tan bahsederken 'O, beni 1 numaraya ulaştıracak' diyor. 1 numara kim olabilir? Başbakan'dır."

Can Dündar, "Soruşturmayı neden Başbakan'a kadar uzatmadınız" diye sorunca bu kez bakın nasıl 180 derece dönüyor:

"Erdoğan' la ilgili denilebilirdi ki 'Beyefendi'nin o olduğunu nereden biliyorsun?' Dosyanın teknik detayını bilen ben ve kolluk amirleri, bahsi geçenin Erdoğan olduğunu bildiğimiz halde, doğrudan ismi geçmediği için ve '1 Numara' lafı, diğerlerine göre biraz muğlak kaldığı için onu bilgi notuna katmadık. Düşünün ki; durumları çok net olan bakanlar hakkında dahi akla ziyan yorumlarla savunma gerekçeleri üretiliyor, durumu ancak tüm delillerin ve ifadelerin değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkabilecek olan Başbakan'ı dosyaya katsaydık neler söylenirdi?"

Çalıntı sorularla savcı hakim olanların zekası nasıl da belli oluyor! Çalışmadığı yerden soru gelince eli ayağı bir anda karışıveriyor.

Rıza Zarrab "1 Numara" der demez  o "1 Numara"nın bizzat Erdoğan olduğunu hemen anlamış. Ama "Baş rüşvetçi Erdoğan"ın ismini kasten dosyaya koymayarak onun suç işlemesini görmezden gelmiş!

Erdoğan'ın evinde 1 milyar dolar olduğunu iddia eden abileri de aynı kafadaydı! "O paraları sıfırlayın" diyenin Erdoğan olduğunu idda etmiş, paraların kamyonlarla taşındığını söylemişlerdi.

Ama ne hikmetse MİT tırlarına anında operasyon yapmayı akıl eden sivri zeka, paraların taşındığı kamyonlara operasyon yapıp, "Aha Bilal Erdoğan'ın evinden çıkarılan paralar" demeyi akıl edememişti!

Celal Kara'nın bombaları bununla da sınırlı değil... "Yüce Divan oylamasını izlediğimde yüzde 99 gitmeyeceklerini anladım" diyor ve ekliyor:  "Onlar gitse Bilal de peşlerinden giderdi!"

Bunu söylerken Bilal Erdoğan'ın neden gideceğini söylemiyor, hangi suçlara bulaştığını, kimlerle işbirliği yaptığını da anlatamıyor.

Suçu paraları sıfırlamak mı?

Babasının dokunulmazlığı var ama Bilal Erdoğan'ın yok! Bakan çocuklarının evini basıp kendisine lahmacun ısmarlatan polisleri Bilal Erdoğan'ın evini basmıp suçüstü yapmayı düşünememiş!

*****

Gelgelelim beyefendinin Nazlı Ilıcak ablasının çanak sorularına verdiği cevaplara...

Ilıcak, "Madem suçun işlendiği tespit edildi. Neden suçüstü yapılmadı? Paralara, delillere el koyup, rüşvet engellenmedi?" diye soruyor.

Kara'nın cevabı şöyle:

“Ben bir örgütlü suçu takip ediyorum. Bütün boyutlarıyla ortaya çıkmasına gayret ediyorum. Cinayet gibi, telâfisi mümkün olmayan bir zarar doğmadıkça, müdahale edilmez. Tek bir kişiye bağlı suç değil ki! Öyle olsaydı, ‘Neden rüşveti engellemediniz?’ derdiniz. Ama örgütlü suçlarda, her türlü yasa dışı ilişkinin tespit edilmesi için delil toplamaya devam etmelisiniz.”

Hem devletin başı dahil olmak üzere herkesin rüşvete bulaştığını iddia ediyor, hem de ben bu soruşturmayı yarıda kesemezdim diyor.

Bu sözleri okuyunca aklıma bizim yörenin meşhur hikayesi geldi. Adam otelin önünde dikilmiş camlara bakıyor. Arkadaşı onun bu halini görünce yaklaşıp, "Yahu hayırdır Latif, niye bekliyorsun, nereye bakıyorsun?" diye sormuş. Bizimki, "Benim hanım adamın biriyle bu otele girdi ama dur bakalım sonu nereye varacak" demiş.

Celal karanın meselesi de o mesele...

2011 yılının ortalarında başlayıp, 2013 yılının Ekim ayına kadar şüphelileri yasadışı yollardan dinlemiş ama adam hala suçun bütün boyutları ortaya çıksın diye bekliyor! O meşhur Türk filmindeki replikte olduğu gibi...

Aşçı bahçıvana, bahçıvan şoföre, şoför uşağa, sonra hepsi uşağa dadanmış ama bizim savcı olayı anlamamış!

E sen bu kafa ile tüm memleketi rüşvetçi yapardın be savcı abim!

Her iki gazeteci de sana asıl soruyu sormayı unutmuş savcı bey. İzin verirsen o soruyu da ben sorayım.

Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı STV'de katıldığı bir programda, "25 Aralık günü ben evdeydim. O sırada operasyonu yapacak olan savcı beni aradı. 'Bu gece operasyon yapılacak, çabuk çık gel' diye talimat verdi. Bunun üzerine hazırlanıp operasyonu yapmaya gittim" şeklinde bir açıklama yaptı.

Yakup Saygılı 25 Aralık'tan önce Mali Şube Müdürlüğü'nden alınmasına ve evinde olmasına rağmen neden arandı? Koca emniyet teşkilatında polis kıtlığı mı vardı ki görevden uzaklaştırılan birini çağırıp operasyonu ona yaptırmaya çalıştınız?

Ya da şöyle söyleyeyim...

Kanal A'da karşılıklı bir canlı yayına ne dersiniz?