Savaşın acı çığlıklarını anlattı
Abone olIraklı Türkmen bir kadının gerçek yaşam öyküsü
Yazar Semra Beken, Irak'ta ''azınlık'', Türkiye'de ''yabancı'', Avusturya'da ''göçmen'' olan, kocasını kaybetmesine neden olan 1. Körfez Savaşı'nın tüm ıstıraplarını en derinden yaşayan ve üç çocuğuyla tek başına hayata tutunan Iraklı Türkmen kadının ''acı çığlıklarını'' kitabıyla dünyaya haykırıyor.
''Savaş'' ve ''kaçış'' kavramlarıyla özetlenebilecek adlı kitap Siyah Beyaz Yayınları'ndan çıktı.
Bir kalbin yüreğinde saklananlardan yola çıkan, yani gerçek bir yaşam öyküsünü ele alan kitapta, Iraklı Türkmen bir kadının hem gerçek hem de hayatın içindeki savaşla yılmaz mücadelesi, okuyucunun kalbinde derin izler bırakacak şekilde anlatılıyor.
Beken, romanda ''Naza'' karakteriyle tanımlanan gerçek hikayenin kahramanıyla karşılaşmasını şöyle anlattı:
''Viyana'da bir kadın derneğini ziyaret gittiğimde bu hanım da oradaydı. Dernekten yardım alabilmek amacıyla gelmişti. Konuştuk, bir kahve içtik daha sonra, çok ilginç bir hayatı olduğunu söyledi. Ben de merak edince anlattı. Daha sonra yine bir kahveye davet ettim, uzun uzun konuştuk. Baktım gerçekten ilginç bir hikaye, 'Arzu ediyorsan yazabilirim' dedim. O da memnun oldu.''
Bu gizemli Türkmen kadınla 6-7 ay boyunca, haftada bir buluşup yaptıkları konuşmaları kasetlere kaydeden Beken, eserinde, kendi hayal dünyasıyla ''Naza''nın hayatını harmanladığını söyledi.
Beken, ''Konuşmalardan 25 sayfalık döküm ortaya çıktı ama kitap 424 sayfa. Kitabın yüzde 70-75'i onun hayatı ama benden de epeyce ilaveler oldu. Tabii ki fanteziler işin içine girdi. Ama ana hatlarıyla yaşanmış acı olayların büyük çoğunluğu onun hikayesi...'' dedi.
IRAK'TA AZINLIK, TÜRKİYE'DE YABANCI...
Kitapta, ''Irak'ta azınlık olan Türkmenlerin yaşadığı bazı baskıları'' da dile getiren Beken, romanda anlatılanları şöyle özetledi:
''Bu kadın toplumsal baskıların yaşandığı bir hayat sürüyor, ailesi onu çocuğu olmayan halasına veriyor. Büyüyünce, bir adama aşık oluyor ama ailesi evlenmesine engel oluyor, adamdan hamile kalıyor. Bunun üzüntülerini yaşıyor. Daha sonra isteğine kavuşup adamla evleniyor. Onun için bu çok büyük bir mutluluk, hayatında kısa bir zaman gerçekten mutlu oluyor.
Ondan sonra 1. Körfez Savaşı başlıyor. Eşi daha önce de 6 sene askerlik yapmış ve bu sefer savaşa katılmak istemiyor. Askerden kaçıyor. Daha sonra Türkiye'ye kaçmak istiyorlar ama Saddam'ın askerleri bunları yakalıyor. Babasını, erkek kardeşini, kuzenini, kocasını alıp götürüyorlar ve kurşuna diziyorlar. O bundan habersiz uzun zaman kocasını arıyor. Daha sonra toplu mezarlardan tırnaklarıyla eşeleyip çıkartıyor kocasını...''
SÜREKLİ KAÇIŞIN HİKAYESİ...
Kocasından sonra Irak'ta 2 çocuğuyla birçok maddi ve manevi sorunlar yaşayan ''Naza''nın daha sonra Türkiye'ye kaçıp, burada Iraklı bir adamla evlendiğini ve bir çocuk daha dünyaya getirdiğini anlatan yazar, romanın kahramanının Türkiye ve Avusturya'da yaşadıklarını da şöyle özetliyor:
''Türkiye'de de tabii yabancı olmanın verdiği bir takım zorlukları yaşıyor.
Düşünün üç tane çocukla tek başına yaşayan bir kadını... Bir de evlendiği adamın ilk kocasından olan kızına cinsel tacizde bulunduğunu fark ediyor. Sonra o adamdan ayrılıp Viyana'ya ablasının yanına gidiyor. Ancak adam kaçtığına yönelik şikayet edince Avusturya polisi bunları sınır dışı ediyor ve yine çocuğuna tacizde bulunan adamın eline tekrar düşüyor. Burada İstanbul depremini de yaşıyor. Adamın tacizlerini bırakmadığını görünce tekrar kaçmaya çalışıyor ama sınır dışı edildiği için Avusturya'ya gidemiyor, parasını kaçakçılara kaptırıyor.
Sonra adamdan boşanabilip ablasının oradan anlaşmalı gönderdiği bir başka Iraklı ile evleniyor. Yeni bir soy adıyla, bu sefer üç çocukla tekrar Viyana'ya gidebiliyor. Viyana'da da göçmen olmanın zorluğunu yaşıyor. Gerçekten epeyce inişli, çıkışlı, yoğun bir üzücü yaşam hikayesi var kadının...''
Beken, en fazla, ''Naza''nın kocasını toplu mezardan çıkarma anının kendisini etkilediğini söyledi. ''Kitabın o kısmını her düzelttiğimde ağladım, çok duygulandım'' diyen yazar, ''Naza'nın annesi, kocasını, damadını, çocuğunu toplu mezarlardan tırnaklarıyla eşeleyip çıkartıyor. Beni gerçekten çok etkiledi. Orada neler düşünülebildiğini, bir kadının neler hissedebileceğini düşünerek yansıtmaya çalıştım. Herhalde çok daha yoğun duygular yaşandı ama orayı her okuduğumda gerçekten çok etkileniyorum'' diye konuştu.
GAZZE'Yİ HATIRLATACAK
Romanda, hem savaş, kaçış ve aşkla dolu sürükleyici bir hikaye sunan hem de hayata kadın olarak gelmenin zorluklarını dile getiren Beken, Gazze'de yaşananlar nedeniyle gündeme de uygun olduğunu söyledi.
Semra Beken, İsrail'in Gazze'ye saldırılarını hatırlatarak, şunları kaydetti:
''Televizyonlardan seyrediyoruz ama sadece insanın içi birazcık acıyor, üzülüyor ve böylece geçiştiriliyor ama yaşamak korkunç bir şey, çok daha farklı bir şey. Yazarken ben, inanın zaman zaman yaşadığımı hissettim ve büyük üzüntü duydum. Bu kadın karşımda her şeyi bire bir yaşamış bir insan. Sadece televizyonda bir filmi izler gibi savaşı izleyen ve duyarsızlaşmaya başlayan insanların gerçeği görmesi açısından güzel bir eser.''
Romanda, savaşın en çok kadın ve çocukları etkilediğini vurguladığını belirten Beken, ''Burada büyük kayıp söz konusu ama sadece kocası değil kaybettiği ya da maddi imkanları değil. Düşünün tek başına kadın baskıcı bir toplumda, hiç bir yerden geliri olmadan çocuklarıyla baş başa hayata tutunmaya çalışıyor'' dedi.
Beken, bir kadını anlatan yeni bir kitap daha kaleme aldığını, bunun yanında bir Başpiskoposun hayatı ile dinlere değineceği ''Dinler Tarihi'' isimli bir eser hazırladığını ve Avusturya'daki Türklerin yaşadığı ilginç olayları yazdığını açıkaldı.