Savaşı Evanjelik-Yahudi ittifakı istiyor
Abone olAydoğan Vatandaş'a göre, savaşın gerçek nedeni ne petrol ne de su: Her şey Armagedon'daki kutsal kıyamet savaşı için..
TEMPO Dergisi'nden Tutkun AKBAŞ'a konuşan Aydoğan Vatandaş,
savaşla ilgili ilginç teorilerde bulundu: Savaşı Evanjelik-Yahudi
ittifakı istiyor Bütün mesele, Evanjelik Hıristiyanlarla Yahudiler
arasında kurulan kutsal ittifak: Bush da Hitler gibi seçilmiş
olduğuna inanıyor. Senaryoya göre, Bush Deccal Saddam'la savaşacak,
kıyamet kopmadan önce Hz. İsa yeryüzüne inecek ve yeniden doğuşçu
Hıristiyanların ruhları göğe yükselecek. Bu arada İsrail de Kudüs'ü
başkent ilan edip, Mescid-i Aksa'nın yerine Süleyman'ın Mabedi'ni
inşa edecek. Yaşanan ve yaşanacak her şeye bir komplo teorisyeninin
gözüyle baktığınızda, dünyanız 'kararabilir'. Bir komplo
teorisyenine göre her şeyin bir de perde arkası vardır ve onu
görmek gerekir. Peki kapımızdaki yeni savaşın perde arkasında neler
oluyor? Gazeteci Aydoğan Vatandaş, derinden derinden Türkiye'nin en
etkili komplo teorisyeni olma yolunda ilerliyor. Savaşa,
Ortadoğu'ya, ABD'ye, Bush'a ve dünyaya bambaşka bir gözle bakıyor.
Aydoğan Vatandaş'ın komplocu gözünden, dünya kıyamet gününe doğru
gidiyor. Irak'ta ABD'nin yapmaya çalıştığı savaşın arkasında ise
Evanjelikler Yahudilerin ittifakı söz konusu. İşte dünyaya bir
başka gözle bakacağınız komplolar... Irak savaşı önceden belli
miydi ya da daha önceden planlanmış mıydı? Öncelikle ABD'nin Irak'a
müdahale çabasına, Türk kamuoyunda yeterince bilinmeyen bir faktör
olarak Evanjelik Hıristiyan-Yahudi ittifakına değinmek istiyorum.
ABD'nin Ortadoğu politikaları kuşkusuz bir tek faktöre
indirgenemez. Birileri şunu söyleyebilir: Irak dünya petrol
rezervlerinin büyük bir kısmına sahiptir. Önümüzdeki 10 yıl
içerisinde petrol rezervleri tükenme tehlikesiyle karşılaşacak olan
ABD'nin bu petrole ihtiyacı olacaktır. Diğer taraftan Irak'tan
petrol alan ülkelere baktığımızda ABD'nin dünya egemenliğini tehdit
eden ülkeler olduğunu görüyoruz. Yani ABD, Irak petrollerini ele
geçirerek bu ülkeleri kendine bağımlı hale getirmek istiyor
olabilir. Bu bir tezdir. Başka bir tez de diyebilir ki, Ortadoğu'da
önümüzdeki 10 yıl içinde insanlar içecek bir bardak su bile
bulamayacaklar. O halde burada bir Kürt devleti kurmak suretiyle,
İsrail bölgenin su yollarını ele geçirmek istiyor. Bunların tümü
reel politik açıdan makul ve geçerli senaryolardır. Benim söylemek
istediğim, bu savaşın tek bir faktöre indirgenemeyeceğidir. Bu,
aynı zamanda çok eski bir planın ilk adımlarından biridir. ABD'nin
Ortadoğu politikalarında pek öne çıkmayan bir diğer faktör de,
Evanjelik Hıristiyanlarla Yahudiler arasında kurulan ittifaktır.
Amerikan siyasetçilerinin, İsrail yanlısı politikalarının,
ideolojik-dinsel arka planını bu ittifakın oluşturduğu
söylenebilir. Evanjelikler kimdir? Bu nasıl bir ittifaktır?
Hıristiyanlık üç ana mezhepten oluşur: Katolik, Ortodoks ve
Protestan. Ortodoksluk Balkanlar, Doğu Avrupa ve Rusya'da;
Katoliklik İtalya, İspanya ve Güney Amerika'da; Protestanlık ise
Avrupa'nın kuzeyi ile Kuzey Amerika'da yaygındır. Protestanlığın
çok çeşitli alt kolları bulunmaktadır. Bunlardan Scofield İncil'ini
referans alan Evanjelik geleneğe göre, kıyametin kopmasından önce
Hz. İsa yeryüzüne ikinci kez gelecek ve az sayıdaki yeniden doğuşçu
Hıristiyan'ın ruhları semaya yükselecek. Onlar rahat koltuklarından
aşağıda, iyiler ordusunun başındaki İsa ile kötüler ordusunun
başındaki Deccal arasında Armagedon'da geçen, kanlı kıyamet
savaşını seyredecekler. Hz. İsa'nın dönebilmesi ise yeryüzünde
sahnenin hazırlanmasına bağlıdır. 2. Körfez Savaşı'nı başlatmak
isteyen ABD, bu senaryoyu mu hazırlamak istiyor? Bu sahnenin
hazırlanması için bir yığın aşama gerekiyor. Yahudilerin Filistin'e
dönüp İsrail devletini kurmaları, Kudüs'ü başkent yapmaları,
Mescid-i Aksa'nın yerine III. Süleyman Mabedi'nin inşa edilmesi,
develerin kurban edilmesi... Tüm bunların İncil tarafından
öngörüldüğüne, bu çerçevede İsrail devletinin yaptıklarının
Tanrı'nın iradesine uygun olduğuna inanılıyor. Yine öğretiye göre,
sahnenin hazırlanması konusunda İsrail'e yardım etmek, kıyametin
çabuklaştırılması için ne gerekiyorsa yapmak gerekmektedir. Grace
Halsel, Forcing God's Hand (Tanrıyı Kıyamete Zorlamak, Kim
Yayıncılık, 2002) adlı kitabında bu öğretinin tarihsel
dayanaklarını; bu çerçevede Hıristiyan sağ, Amerikan Yahudileri ve
İsrail sağı arasında ne tür ittifakların kurulmuş olduğunu ve
İsrail'e her yıl ne kadar yardım aktığını anlatıyor. Rod Dreher de
aynı gerçeğe işaret ettiği yazısında
(http://www.nationalreview.com/dreher/ dreher040502.asp; 5 Nisan
2002) şöyle diyor: "Tuhaf gelebilir, ama doğru: Yahudilerin yanı
sıra İsrail'in en güçlü Amerikan destekçileri Evanjelik
Hıristiyanlardır -ki bunların çoğu Tanrı'nın Yahudilere tarihi
Filistin üzerinde ilahi bir hâkimiyet hakkı tanıdığına kuvvetle
inanmaktadırlar. Şimdiki gibi, İsrail'in dostsuz kaldığı
zamanlarda, İsrailliler Washington üzerinde baskı kurma konusunda,
bu güçlü oy blokunun desteğine güvenmektedirler." ABD kıyameti
koparmak istiyor öyle mi? Saçma gelecek ama bu insanlar çılgın ve
fena halde şartlanmış durumdalar. Orta ile ortaüstü sınıf
Amerikalılardan oluşan söz konusu fundamentalist Hıristiyan kitle,
değişik Protestan kiliselerine mensup. 16 milyon üyeli Güney
Baptist Kongresi içinde de yaygındırlar. Monica Lewinski davasında
Clinton'ı sorgulayan savcı Kenneth Starr'ın ve kimi Amerikan
Kongresi üyelerinin mensup olduğu İncil kiliseleri ve mega
kiliseler denen kilise üyeleri de bunlar arasında yer alıyor.
Yaklaşık her on Amerikalıdan biri bu mezhebin bir üyesidir ki, bu
yaklaşık 30 milyon insan demektir. Eski Başkan Ronald Reagan ve
baba George Bush da dahil, birçok önemli kişinin bu öğretinin
sempatizanı olması kayda değerdir. Halsell'e göre, eski İsrail
Başbakanı Netanyahu'nun da aralarında bulunduğu üst düzey İsrail
yetkilileri, ABD'ye geldiklerinde tanınmış Evanjeliklerle
görüşmektedir. Evanjeliklerle Yahudiler birbirlerini seviyorlar mı?
İşin bir ilginç yanı, Evanjeliklerle Yahudilerin, birbirlerinden
hoşlanmadıkları halde, menfaat ortaklığı nedeniyle birbirlerine
katlanmalarıdır. Kıyametin üzerine kopacağı neslin şu anki nesil
olduğuna inanan Evanjelik Hıristiyanlar ile Kudüs'ü başkent yaparak
bölgenin hâkim gücü olmak isteyen İsrail arasındaki ittifak,
ABD'nin tek yanlı Ortadoğu politikalarını açıklamada önemli bir
faktördür. Hitler de öyledir. Kendini gizli birtakım öğretilerin,
efsanelerin, cemiyetlerin kontrolüne bırakmıştır. Hitler'in bilinen
büyü/maji uygulamaları bile var. Düşünebiliyor musunuz, büyü bu
adamlar tarafından askeri amaçlı kullanılmış. Bush da Hitler gibi
mi? Bence, Bush da Hitler gibi, dünya güvenliği için son derece
tehlikelidir. Geçen hafta Newsweek dergisi, George W. Bush'un, her
sabah düzenli olarak dini kitap okuduğunu yazdı. Habere göre,
Bush'un son zamanlarda takip ettiği dini kitabın adı 'En Yüce İçin
Yapabileceğim Azami Şey'. Yazarı, Mısır'da Osmanlı'ya karşı
savaşanlara İncil götürürken ölen Baptist vaiz Oswald Chambers.
Dergiye göre, bu başkan ve başkanlık makamı, modern zamanların en
din eksenli olanı. Bush'un en sadık siyasi tabanını dindar
Hıristiyanlar oluşturuyor. Başkanlık kampanyasına başlamadan önce
Teksas'ta bir grup papazı toplayan Bush, 'daha yüksek bir vazifeye
çağrıldığını' söylemiş. Yani Bush tıpkı Hitler gibi kendisinin
seçildiğine inanıyor. Saddam da bunlara göre Deccal'dan başkası
değil. Newsweek, Bush'un Usame bin Ladin ve Saddam Hüseyin için
kullandığı 'evil', 'şer' sıfatının dini temeli olduğunu savunuyor.
Peki bu grup Armagedon'u mu gerçekleştirmek istiyor? Onlar, Kitab-ı
Mukaddes'in bazı bölümlerini, İsrail'deki Megiddo Ovası'nda
yapılacak olan son büyük savaşı önceden bildirdiği şeklinde
yorumlamaktadırlar. Bu savaş Kitab-ı Mukaddes'te İbranice Armagedon
diye geçmektedir. Armagedon 'Megiddo Tepesi' anlamına gelmektedir.
Yani bu savaş bugünkü İsrail'deki Megiddo Ovası'nda
gerçekleşecektir. Armagedon ancak ve ancak Yahudilerin bir millet
olarak 'Eretz İsrail' (Vaat edilmiş topraklarda) yeniden bir araya
gelmelerinden sonra gerçekleşecektir. Diğer çeşitli kiliseler
tarafından da kabul edilen bu doktrine 'milenyalist' denilmektedir.
Çünkü Kitab-ı Mukaddes'te bu savaşın iki binli yıllarda olacağına
dair işaretler bulunmakta ya da bu kitap öyle yorumlanmaktadır.
Diğer yandan, İsa Mesih bu savaşta gökyüzünden inecek ve Deccal'i
burada öldürecektir. Bundan sonra krallığını kuracak ve yıllar
süren bir barış dönemi başlayacaktır. İşte fundamentalist
Hıristiyan Siyonistlerin İsrail'e olan yakın ilgileri, Mesih'in
ikinci gelişine yol açacak olan bu savaşı bir an önce yerine
getirmek için çalıştıklarına dair inançlarında yatmaktadır. Peki bu
senaryolar çerçevesinde Türkiye'yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Zaman bizi haklı çıkardı. 1997'de epey başımızı ağrıtan
'Armagedon/Türkiye-İsrail Gizli Savaşı' adlı kitabımızda; Saddam
Hüseyin'in bazı güçlerden aldığı cesaretle Kuveyt'e girişini; Bunun
ABD için bölgeye müdahale gerekçesi olmasını ve bir Kürt
Devleti'nin kıvılcımı sayılabilecek Kuzey Irak olgusunun ortaya
çıkışını; Özal'ın 1987'de yaşanan büyük Peşmerge göçünün bir
benzerinin yeniden yaşanmaması için bölgeye Çekiç Güç'ü davet etmek
zorunda kalmasını; Çekiç Güç'ün PKK'ya destek vermesini;
Türkiye'nin bölgede bir Kürt devletinin kurulmasını engellemek için
bölgesel bir dış politika arayışı içerisine girmesini ve bununla
birlikte Gayrı Nizami Harp usullerini uygulamaya koymasını; Buna
karşılık; 1- Muavenet Gemisi'nin ABD Saratoga Gemisi tarafından
kaptan köşkünden vurulmasını (1992), Uğur Mumcu Suikastının
tertiplenmesini (1993), Eşref Bitlis'in uçağının düşürülmesini
(1993), Susurluk kazasının tertiplenmesini (1996), 28 Şubat
sürecinin tetiklenmesini (1996-1997), ABD tarafından Türkiye'ye
ödetilmiş bedeller olarak değerlendirmiştim. Emekli Orgeneral Edip
Başer de geçen gün Sepetçiler Kasrı'nda "Bu, Yeni Dünya Düzeni'nin
ilk adımıdır" demişti. Novus Ordo Soclorium. Bu ibare 1 ABD
dolarında, piramidin hemen altında yazan Latince bir ifadedir. Biz
bunu ilk olarak Körfez Savaşı'ndan önce Baba Bush'un ağzından
duyduk: Yeni Dünya Düzeni.. Oysa bu ifade dolar var olduğu günden
bu yana var. BM'den 60 bin ABD askerinin Türk topraklarını
kullanarak Kuzey Irak'a geçmesine izin veren tezkerenin kabul
edilmemesi beklenmedik bir gelişme değildi. Benim analizime göre,
Türkiye ne zaman ABD karşıtı bir diplomatik hareketlilik içerisine
girse Türkiye'de ya bir uçak düşer, ya bir suikast olur. Tayyip
Erdoğan'ın Başbakan olmasının ardından tezkere kabul edilebilir.
Eğer olmazsa ABD sanırım yine eski yöntemlere başvuracaktır: 1-
AKP'nin bölünmesi için gerekli senaryolar uygulanmaya başlanır; 2-
AKP'nin İslamcı bir parti olduğu, laikliğe büyük tehdit olduğuna
ilişkin ABD kaynaklı psikolojik harp argümanları pompalanır; 3- Bu
psikolojik harekât AKP ile TSK arasında gerginliğe neden olur; 4-
Laik yönü ağır basan bir aydınımıza bir suikast tertiplenir; 5-
Kritik askeri personelin bulunduğu uçaklarımız düşebilir; 6-
Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu hatırlatan haberlerde artış
gözlenir ve yanı sıra irili ufaklı depremler olmaya başlar; 7-
Ordunun yönetime el koyması için manipülasyonlar hız kazanır.Ama
kuşkusuz Türkiye'de de tüm bunları okuyabilecek insanlar ve
kurumlar da vardır. Ve onlar da boş durmazlar.