Savaş Ay'ın en duygusal anları
Abone olAltı yıl önce gittiği bir hastanede kanser olduğunu öğrenen Savaş ay, yıllarca sakladığı hikayesini, Hıncal Uluç ile Sezen Aksu'nun kavga etmesi üzerine kaleme aldı.
Savaş Ay bugünkü köşesini yıllar önce başından geçen bir olaya
ayırmış. Ay'ı bu yazıyı yazmaya iten neden iki dostunun kavgalı
oluşu... İşte Savaş Ay'ın kaleminden kendi hikayesi... Bir kanser
hikayesi ve Sezen ve Hıncal abi!.. - Siz çocuk değilsiniz Savaş Bey
. Onun için gerçeği öyle annenize, yakınlarınıza filan değil
doğrudan size söyleyeceğiz. Serin kanlı karşılayacağınıza
inanıyoruz. - !?..... - Sakin ve umutlu olun lütfen... - Buyurun
sizi dinliyorum... Söyleyin... - Tahlilleriniz ne yazık ki... -
Kötü mü çıktı hocam?.. - Eee... Kötünün iyisi diyelim isterseniz.
Yani bir şeyler var. - Açıklayın o zaman. Söz sakin olacağım... -
Gırtlağınız oldukça problemli Savaş bey. Sağ ses telinizde
displazi, solda insitü karsinom var. Yani bunlar açıkça söylemek
gerekirse kanserin çeşitli evrelerine verilen adlar. Siz de her iki
evre de mevcut ... Korku isyan anları Yaşamının iri kıyım bölümünü
televizyon programı yapıp sunarak, yani sesini kullanarak kazanan
44 yaşında bir adam ve gırtlağının boğazından ameliyatla sökülüp
alınması, hayat boyu sessizli- ğe mahkum olması en iyi ihtimal.
Başboyun bölgesine sıçrayıp metazdas yapmış olması da söz konusu.
Yani " gitmeye de hazır ol" diyemeyişlerin altında yatan bu yakıcı
mesaj. Üç şarkılık 6 yıl öncesinin o balyoz anlarına dönüp ne
hatırlayıp ne anlatayım ki fazladan? 30 saniyeliğine yerime koyun
kendinizi, neler hissedip neler duyumsadığımı. Korkularımı,
isyanlarımı, kahroluşlarımı tahmin etmeye çalışın yeter... Ama
bakın ne öldüm, ne sesim kesildi... Eskisi kadar gür, güçlü olmasa
da 3 şarkıyı art arda söyleyecek kadar takati var hançeremin. Ama
gecikmiş de olsa o abandone günlerimden bu yana yüreğime hapis
yaşayan şükran duygularım var. Uğur ve Can Dündar Yeri mi zamanı mı
gerekli mi bilmiyorum ama Dinç beye, Önay kardeşe, Türker İnanoğlu,
Ekrem Çatay ve Fatih Edipoğlu ağabeylerime hem de maya tutmuş,
katmerleşmiş teşekkür hislerim var. Duydular, telaşlandılar ama
beni o halimde ayakta tutacak en önemli atağı yaptılar: " Programın
devam edecek . Sen sesini fazla kullanmasan da olur. İstediklerini
sen söyleyeceksin ekibin yapacak. Her hafta bir arkadaşımız yanında
duracak ve sunuculuk yapacak. Bir hafta Reha bir hafta Uğur Dündar
, bir hafta Can Dündar, Esra Ceyhan, Jülide Ateş, Halit Kıvanç
hepsi yani. Bu arada işte dünya haritası önünde. Seç istediğin
ülkeyi, hastaneyi, doktoru gönderelim seni." Ali Kırca ve Ayşenur
Bir gazete ya da televizyon kanalının sadece tüzel kişilikten
ibaret bir iş yeri olmadığını, ailemizin ikinci yarısı oldu- ğunu ,
patronların aile reisi, yöneticilerin ailedeki büyük ağabeyler gibi
olduğunu bir kez daha ama bu kez hücrelerime kadar sindirerek
öğrendim. Bu arada sevgili Ali Kırca ve Ayşenur Aslan benden özenle
gizleyerek İngiltere temsilcimiz Jan Devletoğlu' nu arayıp durumu
anlatmış, hastaneyi doktorları çoktan ayarlamışlar da çok sonra
öğrendim bu unutulmaz dostluk ittifakını. Ama içimden gelmediydi
hiç. Ne olacaksa burada olsun diye direttim ve Çapa- Cerrahpaşa
kadrolarına emanet ettim kendimi. İki bilim adamı Mehmet Tınaz ve
Sedat Türkkan hocalarla ekip arkadaşlarına bir kez daha kocaman
selam ediyorum buradan. Pako söylemiş Bir de Sezen Aksu 'ya gönül
borcum var ki ödenir gibi değil. Bütün zamanların en rafine
yüreklerinden Pakize Suda her nasılsa öğrenip kankası Sezen 'e
çıtlatmış durumu. Ve Sezen, o kocaman kalbinin sesiyle durumdan
vazife çıkartmıştı. Moral kondisyonumu iyi tutacak sayısız görüşme
ve telefon muhabbetlerinin yanı sıra, beslenme çantası hazırlayan
öğrenci velisi gibi bin bir çeşit bitkinin karışıp barıştığı,
çayların, sütlerin, tozların sıralaştığı terkipler hazırlamış-
hazırlatmıştı. Bazen günde iki posta arayıp; " Şunu yuttun mu, bunu
içtin mi, öbürkünü berikine katıp denedin mi?" diyerek tembihler,
telkinler ve " Yapmazsan fena ederim'" şeklinde tatlı tehditlerle
doluyordu hayatıma Sezen kız... Salaklığıma bak Ben ne eşek bir
adamım ki aynı anlarda bir başka çeşit hastalıkla boğuşan Sezen 'in
durumunu asla kavrayamayıp iki çift güç verecek lafı da ben
etmemişim. Ben ne tür bir salakmışım ki; gözüm kendimden başkasını
görmemiş, kıl kıpırtısı bile göstermemişim bu dünya tatlısı anaç
tavuğa . Can tertip Yukarıda anlattıklarıma aşağıya yazacaklarım
arasında bağlantı kuran kuramayan herkese tek bahanem var.
Yukarıdakileri düşünürken aklım firar etti ve aşağıdakilere kaydı.
Nasıl diyene cevabım şöyle; İhtilaflarını kabullenemediğim ama
ittifaklarıyla doğacak enerjinin koca bir kenti bile
aydınlatacağına inandığım iki sevgili dostun, Sezen Aksu karde- şim
ve Hıncal Uluç ağabeyimin birbirini örselenmiş alakalarını
giderecek bir terkip hazırlayıp- sunamaz mıyım diye düşünüyorum
şimdi. Tek mucize Biliyorum ki söz yaresi hiç bir neşterin sıyırıp
alamayacağı, hiçbir ilaç tedavisinin hükmedemeyeceği bir ağır
yaradır. Bu yaranın her iki dostun beyninden yüreğinden toz olup
uçması, un olup elenmesine tek mucize merhemi vardır. Ve bu merhemi
oluşturacak malzeme her iki ismin elinde, yüreğinde, evinde ve
yaşamında külliyetli miktarda vardır. Üzerlerinde isim yazmasa da
bilebildikleri; aslında doğada da serbest halde bulunan " sevgi-
hoşgörü ve zaman" adlı bu bol malzemeleri bir araya getirseler
keşke. Üç günlük dünya Korkarım ki boy ölçüm iki numara kısa gelir
bu işe. Ancak bu preparatı onlar adına hazırlayıp sunacak, ağrıyan
yerlerine sürüp dostluklarına can suyu katacak usta kimyagerler var
ortak ahbapları arasında. Haydi o zaman onlar (kendilerini
bilirler) iş başına. Et-tırnak olması gereken duygu- sevgi
varlıklarının küsüşmesi ne fazla lüks şu üç günlük dünyada,
ilaveten ne mana?.. Kaynak: www.sabah.com.tr