Savaş Ay, neden isyan etti?
Abone olTakvim'deki köşesinde meslektaşlarını "düşman" ilan eden Ay, neden kırıldı?
Takvim'deki köşesinde isyan ediyor Savaş Abi (Ay), çığlık
atıyor. Hiporkat'ın sözüyle hareketle, "Meslektaşım düşmanlarımdır"
diyebiliyor.
Bu isyanın, bu çığlığın elbette bir nedeni vardır. Savaş Ay öyle
nedensiz celallenmez çünkü. Onun ifadesiyle, gelin bir kulak
kabartalım hele, Ne diyor Savaş Ay, haklı mı, haksız mı?
"Hipokrat "Meslektaşlarım kardeşlerimdir" demiş. Bizim mesleğe,
meslektaşlara gelince. Bırakın kardeşliği dostluğu, çoğumuz göz
oyma, kafa kırma, ortadan yok etme gayretindeyiz sanki.
Meslekte 34 yılı devirdim, kulağımın arkası bile "devam
sayfası" kıvamına geldi. Ama hiç bir dönemde böylesi
gaddar, yırtıcı, asit ve rezil vuruşkanlık görmedim.
İşimiz rekabet işi amenna. Ama şimdilerin hır gürü haber için, daha
iyi fotoğraflar çekmek, atlatmalar, sayfalar yapmak ya da gerçek
gazetecilik başarılarını anlatıp övünmek, fiyaka yapmak için değil
ki.
En büyük gazetelerin en popüler yazarlarından tutun, orta kırat
ceridelerin çelebi kalemlerine kadar hepsi birbirine paça kasnak
dalıyor, tuz buz karpuz, eş, çocuk, özel hayat, bel altı filan
demeden vur ha vur gidiyor.
Her önüne gelen, günün gündemini filan kaile almadan, "Bugün hangi
meslektaşa hangi galiz, ağır, izansız, abus, küstah cümlelerle
yaylım ateş açayım" derdinde.
Kendi gazetesinde ya da rakip gazetede çıkan bir haberi, fotoğrafı,
yorumu, karikatürü, araştırma dosyasını beğenene, öven, bir spor
muhabirinin, polisadliyecinin manşetini "aferinleyen", öykündüğünü,
gıpta ettiğini söyleyen bir tek kişi çıkmaz mı yahu?
Biz kuşak itibariyle eskidik, yaşlandık, demode olduk sanırım.
Tuhaf geliyor, acı geliyor, ağır geliyor bu tavırlar. Handiyse bir
"yazar terörüdür" hükmediyor iklime. Bunların çoğu da çekirdekten
filan gelenler değil. Epey bir kısmı hasbelkader mahallemize kaynak
olmuş, ilişki marifetiyle inmiş paraşütçüler. Bazıları da eş, dost,
ahbap, hemşeri, parti, örgüt, çete, çıkar grubu gibisinden def-i
hacet kaplarını müşterek kullanan adamlar. Ama bunların taşıyıcısı
oldukları virüs bulaşıcı. Mesleğin cücüğünden yetişenler de bu
menus hastalığa kapılıp, aynı yola giriveriyor bir süre sonra.
Ortaya konvansiyonel gazetecilikle, klasikle, gelenek görenekle
ilgisi, bilgisi, alakası olmayanların yarattığı bir çorak toprak
çıkıyor.
Sunu da ekleyeyim ki; bazı arkadaşları Bedri Koraman'ın evvel bir
zamanlarda yaptığı o muhteşem karikatürün kahramanına benzetiyorum.
Orada adam iki dirhem bir çekirdek ve munis bir yüzle eşine
çocuklarına veda edip arabasına biner. İşe gitmek için geçtiği
direksiyon başına oturur oturmaz önce dişleri uzar. Sonra giderek
ellerinde, vücudunda kıllar, dikenler çıkar. Son karelere doğru
trafikte araç kullanan bir ejderhaya dönüşür. Hedefe ulaştıkça
yeniden ve yavaşça eski normal haline döner ve son karede araçtan
indiğinde yine o güler yüzlü, munis, kibar adama dönüşür.
Çok sayıda yazarın aynı metamorfozu her sabahtan her akşama
yaşadığını düşünüyorum. Normal hallerinde tatlı dilli, güler yüzlü,
sevimli, hoş sohbet, karıncaezmez olan onca insan köşe yazmaya
koyulunca ağzı, aklı, vicdanı, muhakemesi bozuk birine, adeta o
dediğim ejderhaya dönüşüyor.
Onlar o zaman "Meslektaşlarım düşmanlarımdır" diye
mi düşünüyor ne? Son olarak şunu söylemeliyim. Tüm gazetecilerin,
patronları, siyasileri, güç odaklarını, şunu bunu memnun etmek
yerine gazeteciliği, yalnızca "bilindik" gazeteciliği
gözettiklerinde. Yazılarında sınayıp, kınadıkları, savunup
saldırdıkları mesleki kaygıyla olduğu gün bitkisel hayatımız sona
ermiş, mesleğe yeni bir bahar gelmiş gibi olacak. Belki çok iyi
anlatamadım ama mahalle sakinlerimiz çok iyi anladı ne dediğimi.
Yalan mı?.. "