Sarıer'e göre yanlış şey tartışılıyor
Abone olŞu günlerde çoğu yazar, özel kanallardaki reklamlardan rahatsız. Fakat İlker Sarıer, bunun tam tersini savunuyor. Yazar son yazısı ile bu konuda yazanlara tepliydi...
Son günlerde artan özel kanallardaki reklamların sıklık derecesi
tartışması git gide bir polemiğe dönüşüyor. Çoğu yazarın karşı
olduğu konuya İlker Sarıer, " yazısı ile tepkisini koymuş. Bu yazı
belkide yeni bir polemiğin başlangıcı olacak...
Özel televizyon kanalları, toplumsal yaşantımızın vazgeçilmez bir
platformudur. Toplumsal haberleşmenin en temel mecralarından biri
televizyonlar...
Siz kişisel olarak şöyle düşünmekte özgürsünüz:
Efendim, televizyonlar insanları tüketim esirleri haline
getiriyor!
Nedir bu reklam kirliliği kardeşim?
İyi de, her gün bilmem kaç saat televiyon seyretmeniz için başınıza
silah dayamıyor ki kimse. Şikayetçiysen seyretme o zaman.
Bu reklam kirliliği benim tepemi attırıyor diyerek,
televizyonların, toplumun haberleşme ihtiyacı ve özgürlüğü
noktasındaki değerini ve önemini küçümsemeye kalkıştığınız zaman
alay konusu olursunuz.
Demokrasi ve özgürlük talep eden bir toplumda, reklam kirliliğini
bahane ederek televizyonların tepesine ceza sultası kurulmasını
istemek en hafif deyimiyle, kafadaki faşist özlemlerin dışa
vurulmasıdır.
Deniyor ki, 60 dakikalık bir programda, neredeyse program süresi
kadar reklam olur mu?
Peki, televizyoncular bunu keyfinden mi yapıyor? Hayır!..
Neredeyse dibe vuran reklam fiyatları sebebiyle, seyyar lahmacuncu
bile reklam verebilecek hale geldiği için, televizyon kanallarının
da ayakta kalabilmek dürtüsüyle bir okun yaydan çıkma haliyle karşı
karşıyayız.
Vatandaşın oturma odasına, her akşam, haber, yorum, tartışma, dizi,
film ve eğlence götüren bir mecraın, bunun karşılığında beş kuruş
para almadan nasıl yaşayabileceğini düşünen var mı oralarda?
Özal'ın, istim arkadan gelsin zihniyetiyle de olsa açtığı bu
muazzam sistemin ihtiyaçlarına serinkanlı ve olumlu bir bakışla
yaklaşmak gerekiyor.
Özel televizyonların, frekans mülkiyetleri, yayın yasa ve
yönetmelikleri hala bir hukuk zeminine oturtulmuş değil.
RTÜK, kanallardan muazzam miktarlarda pay alıyor. Payı öderken iyi,
ama reklam yayınladığın zaman kötü!.. Peki nasıl olacak da olacak?
Yurttaştan para almayan kanallar sahte para mı basacak?
Halk kuyrukçuluğu yapmak kolay: Efendim, vatandaş reklamlardan
şikayetçi!..
İyi de şikayetçi vatandaşın, bilançolarının nasıl döndürüleceği
hakkında bir teklifi var mı? Yok!
Siz sadece şikayete bakarsanız, Türkiye'de şikayetten bol ne
var?
Halk şikayet ediyor bas televizyona cezayı...
Halk şikayet ediyor bas siyasete cezayı!
Halk şikayet ediyor bas gazeteciye cezayı!
Sizin aklınıza ceza basmaktan başka bir şey gelmiyor mu Tanrı
aşkına?
Haydi dönelim o zaman TRT'li günlere... Embesiller gibi çökelim
ekranların başına protokol haberlerini dinleyelim, sonra da
Keloğlan'ı izleriz. Var mısınız?
Dünyayı, şikayet edenler yönetseydi hala tunç devrinde yaşıyor
olurduk.
Toplumsal demokrasinin ve bireysel özgürlüğün en kıymetli unsuru
olan haberleşme mekanizmasının üzerinde faşizan sistematikler
kurarsanız, ilerleme dinamikleri ne olacak?
Sözüm özellikle elinde kalem tutanlara:
Memlekete sahiden yararlı olmak istiyorsanız, ahmaklığı
terketmenizden daha yararlı bir yol bulunamaz.