Bir süredir yurt geneline yayılmış bir direnişe şahit
olmaktayız.
Her kesimden insanın destek verdiği bu direnişi tüm siyasiler ve
özellikle de iktidar partisi dikkatli okumalı.
İktidar partisi; "Gezi Parkı’nda şarkılı, türkülü başlayan
oturma eylemi niçin yurt sathına yayılan direnişe dönüştü" sorusuna
cevap bulmalı.
Daha önemlisi; ülkeyi yönetenler konuyla ilgili söylemlerinde
sorumluluk sahibi olmalı!
Özellikle de “aşırı uç örgütlerin işi”
şeklindeki yanlış ve paranoyak yorumlardan bilakis uzak
durmalılar.
Hükümetin icraatlarına karşı çıkan herkese terörist muamelesi
yapmaktan vazgeçilmeli.
Hiç kimse devlet gücünü ele aldığında kendi hayat tarzını, kendi
uç noktadaki inanç yorumunu bir başkasına veya tüm topluma dikte
etmemeli, dayatmamalı.
Zira buna ne yetkisi ne de hakkı vardır.
Demokrasilerde dikte, dayatma olmaz.
Sandıktan çıkan rakamsal sonuçlar hiç kimseye bu yetkiyi
vermez.
Demokrasilerde elbette azınlık çoğunluğa hükmedemez
ancak çoğunluk da azınlığa hükmetmemeli!
Olaya çoğunluk, azınlık diye bakmak zaten başlı başına
hastalıklı bakıştır.
Aslolan katılımcı çoğulculuktur.
Seçilenler sadece kendisine oy verenlerin değil tüm kesimlerin
taleplerine kulak vermeli, hassasiyet göstermelidir.
Kimse halkı iştima edebileceğini de aklından geçirmemeli.
Gezi Parkı oturma eylemini yurt genelinde direnişe çeviren de
zaten bizzat başbakanın geçmişten süregelen dışlayıcı tavırları
değil midir?
Özgürlük alanları kısıtlanmış, bir kişinin kendince uygun
bulduğu yaşam tarzı dayatılarak yaşam alanları daraltılmış
insanların itiraz etmelerinin hatta direnişe geçmelerinin meşru
olacağı unutulmamalıdır.
Yakın geçmişten bazı dayatmalardan örnekler vermek isterim;
Tamamen toplumu germe amaçlı olduğunu düşündüğüm ve zaman zaman
başbakan tarafından gündeme getirilen Çamlıca’ya Cami projesi
bunlardan birisidir.
İnsanların inanç konusundaki hassasiyetlerini oy oranını
dengeleme aracı olarak kullanmak kuşkusuz etik olmayan çirkin bir
yaklaşımdır.
Adına ister içki yasağı diyin ister düzenleme. İster başörtüsü
yasağı diyin ister kendisi gibi ibadet etmeye zorlamak. Hiç birinin
diğerinden farkı yok.
Bu tür adımlar toplumun çeşitli kesimlerinde özgürlüklerin
kısıtlanması şeklinde algılanacağı çok açıktır.
İstanbul trafiğini rahatlatması beklentisiyle bir köprü daha
yapılmasına karar verilmiş. Doğru ya da yanlış, çok önemli
değil.
Ancak isim verme noktasında yine toplumun önemli bir bölümünü
rencide edecek bir isim dayatılınca bunda iyi niyet aramak mümkün
olamıyor yazık ki!
Örnekler o kadar çok ki;
Mesela; Bir avuç imtiyazlı kesimi dolar milyarderi ederek kişi
başına düşen GSMH oranını kağıt üzerinde artırmış olmakla övünen
iktidar, zenginleşmenin, büyümenin imtiyazlıların
varlıklarındaki artışla ölçüldüğüne de inanmaktadır.
İnsanlarını açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmiş, gençlerin
gelecek beklentilerini sıfırlamış yöneticilerin “nasıl oldu
da küçük bir protesto toplumsal sorun haline geldi” diye şaşırmaya
hakları var mıdır?
Milyonlarca insan emekliliği hak etmesine rağmen emekli
olamadığı için aile hayatı dağılmış, kendince itibarını yitirmiş
durumda. İnsanların durumu buyken küçük bir protesto eyleminin
“nasıl olur da ülke çapında böylesi bir hızla direnişe dönüşür”
diye hayret etmeye hakları var mıdır?
Ekonomimiz neye göre büyüyor?
Bunun cevabı önce çöpten ekmek kırıntısı toplayarak hayata
tutunmaya çalışan insanlara anlatılmalı sonra da vicdan muhasebesi
yapılarak TV ekranlarından "ekonomimiz büyüdü" denilmeli.
Sonuç;
Yapılan gösterilerin şiddete dönüşmesi bizzat iktidarın halkıyla
inatlaşmasının neticesidir.
Kitleleri ayağa kaldırdığınızda ortaya çıkacak olumsuzlukların
sorumluluğunu kitlelere mal edemezsiniz.
Şu ana kadar basına yansımış can kayıplarının sorumluluğu da
yine devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan kişisel inatlaşmanın
neticesidir.
Sandıkla gelen yönetme yetkisinin, kişisel ideolojilerin ya da
hayallerin icra alanı olmadığını artık herkesin anlaması lazım.
Demokrasiyi anlayabilmek için sadece tanımını okumak yeterli
değildir. İçselleştirmek ve uygulayabilme pratiğine sahip olmak
gerekir.
Gelecekte önüne geçilemeyecek çapta istenmeyen olayları herkesi
kucaklayacak icraatlarla şimdiden engellemek mümkündür.
Ülke; dayatarak, inatlaşarak, tehtid ederek, kafa kırıp göz
çıkararak, bol kepçe gaz bombası kullanarak değil, kişisel
hezeyanlardan uzak, hukuka bağlı, adil ve milli politikalar
izleyerek yönetilebilir.