Sanatçıda ayrım olmaz
Abone olKültür Bakanı Çelik, tüm sanatçılara aynı mesafedeyim diyor ama, zor olan tarafı da bu diye de ekliyor.
Yalan bir haber üzerine kurulduğunu iddia ettiği entel
tartışmasıyla gündeme gelince adı hemen ezberlendi. Kültür Bakanı
Hüseyin Çelik kendi deyimiyle muhafazakar ama radikal değil. AK
Parti'nin kurucuları arasında yer alan Çelik ile dün sabah erken
saatlerde makamında sohbet ettik. Fonda Zeki Müren çalıyordu,
dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. * Siz AK
Parti'nin kurucu üyeleri arasındasınız, hatta partinin kuruluş
amacını metne geçirenlerdensiniz. Gönlünüzdeki bakanlık Kültür
Bakanlığı mıydı? -DYP'den ayrılırken bana kızanlar çok olmuştu.
"Siyasi kariyerini boşa harcıyorsun" dediler. Ben de onlara
inanmadıklarıma parmak kaldırarak, boyun gerdan kırarak, el öperek,
eşik yalayarak 4-5 dönem milletvekilliği yapacağıma inandığım
doğrultuda bir dönem yaparım dedim. Yani bırakın bakanlığı
milletvekili olma tutkum bile yoktur. Bilgimi birikimimi insanlara
aktarmak için buradayım. LÜZUMSUZDU * Yani örneğin size savunma
bakanlığı uygun görülse kabul edecektiniz. -Hayır öyle değil tabii.
Sayın Gül ile kabine kurulmadan önce görüştük kendisi bana ne arzu
ettiğimi sordu ben de ya Milli Eğitim ya Kültür dedim. Ben bu
mevkiye bilgim, birikimim ve kültür dünyasına olan yakınlığımdan
dolayı getirildim. * Siz bakan olur olmaz bir "Entel" tartışmasının
içine girdiniz. -Çok suni bir gündemdi ve lüzumsuz bir şeydi. Ben
orada entel ile yani entelektüelmiş gibi davrananla gerçek
entelektüelin farkını anlatmaya çalıştım. Ortaya garip şeyler
çıktı. Yalan haberin üzerine yorumlar yapıldı. En çok beni
endişelendiren ise bazı sanatçıların bundan alınacağı ihtimaliydi.
Adı geçen yazarları arayıp konuştum ve olay kapandı. Ama üzüldüm
tabii. ÖNYARGI ÜZÜCÜ * Sizi üzen neydi? -İnsanların ön yargıları.
İnsanlar birbirlerine peşin hükümlerle, at gözlüğü bakarak
yaklaşırsa, anlaşmaları mümkün değil. İlk önce ortaya bir iddia
atarsınız sonra bu iddianızı ispat eder, kendi aklınızca gerekçeler
yaratırsınız. Gerçekten anlamaya, öğrenmeye çalışan tavır yok
maalesef. Peşin hükümlülükle görmek istenilen görülüyor. İşte
sonunda böyle anlamsız tartışmalar devam eder durur. Kültür bakanı
olarak bütün sanatçıların bakanıyım. * Yani kişisel olarak hepsini
sevip kucaklamak zorunda mısınız? İçten bir durum mu bu? -Değil
tabii kişisel olarak. Zor olan tarafı da bu. Ama bütün sanatçılar
bizim sanatçılarımız. Birini yerin dibine batırıp öbürünü göklere
çıkaramam ki. Devlet nasıl her dine eşit uzaklıktaysa sivil toplum
örgütlerine, sanatçılara da eşit uzaklıkta olmalı. İDEOLOJİK Mİ? *
O zaman "Devlet Sanatçılığı" ünvanı da tartışılmalı. -O zaten ayrı
bir tartışma konusu. Filanca, devletin akredite kabul ettiği, baş
üstünde tuttuğu sanatkâr, filanca ise devletin görmediği sanatkâr
veya yazar, sinemacı, tiyatrocu... Bu şekilde bir tasnif yaparsanız
bu doğru olmaz. Örneğin bana Nazım Hikmet hakkında bir kitap
getirdiler, basalım mı diye sordular. Ben de müsteşarımdan
araştırma yapmasını istedim. * Neyini araştıracaksınız? -Kitap onu
sanat tarafıyla mı ele alıyor yoksa salt ideolojik tarafıyla mı ele
alıyor diye. * Bu söylediklerinizin ayrılması zaten mümkün değil
ki. -Zaten çeşitli yönleriyle ele alan bir kitap olduğu anlaşıldı
ve benim bunu Nazım Hikmet diye basmamam olmaz. Biliyorum ki benim
ülkemin insanları arasında ona hayranlık duyanlar da var. VEYA"CI
DEĞİL * Siz tabii parti olarak kucaklama misyonuyla ortaya çıktınız
değil mi? -Tabii. Yepyeni vizyonlarla buradayız biz. Ben de Nazım
Hikmet'e geçmişteki sert iktidarların bakış açısını sürdürmek
zorunda değilim. 1970'li yıllardaki o soğuk savaş döneminin
getirdiği siyasi jargonla konuşmak zorunda değiliz. İdeolojik
çatışmalar içinde kendimizi bulup buna halkı da çekmek gibi bir
sorumsuzluğumuz da olamaz. * Siz parti olarak bunun acısını çok
çektiniz. -Kesinlikle. Çekiyoruz da. Demokrasinin "veya"cı değil
"ve" ci olduğuna inanıyorum. Biz farklılıklara tahammül etmezsek
barış ve huzur içerisinde yaşayamayız. Demokrasilerde renklerin
birbirine dönüşme özelliği yoktur. Ben bakanlıkta orkestra şefliği
yapmaya çalışıyorum. Her türlü sesi bir armoniye çevirmeye
çabalıyorum ama bazen farklılıklardan Türkiye'de kakafoni çıkıyor.
Sivrilikler fikir dünyasının soğan ve sarımsaklarıdır. Kötü kokuyor
diye yemeğinizden çıkaramazsınız. Kimsenin kimseye "Bu memleketi
terk et" deme gibi bir hakkı yok. * Kültür Bakanlığı'nda nasıl bir
tabloyla karşılaştınız? Kültür Bakanlığı'ndaki manzara diğer
kurumlardaki manzaradan farklı değildi. Hepsini bir bütün olarak
değerlendirmek lazım. Bazı yerlerde personel yığınak yapmış,
birikmiş, bazı yerlerde personel yok. 70 müzemiz kapalı,
kütüphaneler kapalı. Kültür merkezi açmışız ve sonradan kapısına
kilit vurmuşuz ya da tek bir bekçi bırakmışız, kimse gitmiyor bile.
Hangi tarafından bakarsanız sıkıntılar var. Popülist yaklaşımlarla
benden önceki bakanlar kendi seçim bölgelerinin beldelerine bile
kültür merkezi inşaatları başlatmış. Şu anda benim önümde 176 proje
var. 92 tanesi başlamış. * Projelerin bitmesi için ne kadar bütçe
gerekiyor? -Sadece 92 tanesi için 600 trilyon gibi bir para lazım.
* Sizin bütçeniz nedir? -Kültür merkezleri için ayrılan bütçe 20
trilyon. Şimdi bunu bölüştürürsem, hiçbirinin işine yaramaz.
Öncelikli olanları bitireceğim. Örneğin Kayseri'de merkez yok.
Konya'da her yıl Mevlana spor salonunda anılıyor. * Yapımı süren
bir proje var galiba. -Evet 12 yıl önce başlamış ve yüzde sekiz
oranında gerçekleşmiş. Orası için ekstra 15 trilyon paraya ihtiyaç
var, Başbakan'a gittim ve söz aldım, bir kaynak aktarılacak. Biz
kısacası bitirebileceğimiz projelere kaynak aktaracağız. * Devlet
Tiyatroları'nın kadroları ile ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz?
-Faal olmayanları faal olmaya davet edeceğiz. Hepsi elden
geçirilecek. Israrla faal olmayan olursa onlarla ilgili olarak
hukukun dışına çıkmadan elimizden geleni yapacağız. * Peki bir
sanatsever olarak benim de içimi acıtan şu "Kayıp Tablolar" artık
bulunacak mı? -Çok yakın zamanda ciddi bir komisyonla peşlerine
düşeceğiz. Geçmişteki araştırmalar bir sonuca bağlanmamış. Çünkü
hep gitmiş hatırlı gönüllü birine dayanmış. Orada durmuş. Hiç
kimsenin hatırı milletin kolektif vicdanının hatırı kadar önemli
değildir. Kime dokunursa dokunsun o tabloları bulacağım. Örneğin
korsan ile mücadeleye giriştim, bana aman efendim şunlar, bunlar
rahatsız olur diyorlar. Eğer biz böyle düşünürsek hiçbir adım
atamayız. * Müzelerin bir çoğu da çok pahalı diye yakınanlar var.
Örneğin Topkapı Sarayı'nın girişi yanılmıyorsam 18$. Fazla değil
mi? -Fazla. Onunla ilgili TÜRSAB ile anlaşmaya gidiyoruz turlara
ciddi anlamda indirimler yapacağız. Herkesin ayağı yere basmalı *
İstanbul Üniversitesi'nin konservatuar yapmak amacıyla istediği
Vahideddin köşkünün verilmesini engellediniz. Niye? -Çengelköy'de
bir dağın tepesinde bu köşk. 70 dönüm arazi üzerinde ancak 5 milyon
dolara tamir edilebilecek bir yer orası. Rektöre ya da Yök'e kızdım
diye bunu yaptığımı söylüyorlar ama kesinlikle değil. Şehzadebaşı
Camii külliyesi içinde bulunan bir imarethane var. 1972 yılında
üniversiteye restorasyon şartıyla verilmiş. 2000 yılına kadar çivi
çakılmamış. Burası için 1 milyon 700 bin dolar gerekiyordu. Yani 30
yıl boyunca bu parayı bulamayan üniversite 5 milyon doları nasıl
bulacak? Biraz ayaklarının yere basması gerekiyor. * Peki
Vahideddin köşkü ne olacak? -Ya tamir ettirip kültürel ve sanatsal
amaçlı olarak kullanacağız ya da yine ihtiyacı olan bir kuruluşa
vereceğiz. Ama onu gerçekten tamir edebilecek kuruluşa, hayal
peşinde koşana değil. * Bir İstanbullu olarak metro çalışmaları
esnasında kültürel yapıyı korumak adına sizce Koruma Kurulları iyi
çalışıyorlar mı? -Bana göre olması gereken kurullardır ama
çalışmalarından memnun değilim. Çalışma şekilleri mutlaka gözden
geçirilmelidir. Örneğin içlerinde sanat tarihçisi, şehir plancısı,
arkeolog ve mimar var ama bir hukukçu yok. Bu işin en önemli boyutu
hukuktur. Siz insanların malları ve gayrimenkulleriyle ilgili
tasarrufta bulunuyorsunuz. * Korumacılık açısından sizin tavrınız
nedir? -İki uca da karşıyım. Bazıları "Bu tarihi eser adı altında
şehirlerimizi tıkayan, belediye başkanlarının elini kolunu bağlayan
bu yapılar neyin nesidir?" diye düşünüyor. Bazıları ise fazla
korumacı, adeta çivi çaktırmıyor. Bu zihniyet eserleri koruyarak
adeta kurutuyor. İki fikir de doğru değil. Orta yolu bulmak
zorundayız. Hani deveye sormuşlar; "Sen inişten mi hoşlanırsın,
yokuştan mı?" diye. "Düz yolun canı mı çıktı?" diye cevap vermiş.
Eserleri kullanarak korumalıyız. Bu bütçeyle bu iş olmaz * Bütçeniz
bu anlattıklarınızı yapmaya yeter mi? -Şimdi açık konuşalım, biz
bugünkü bütçe kaynakları ve devlet imkanlarıyla bu muazzam kültürel
mirası koruyamayız. Bu memleket bir hazine üzerinde ama bu hazineyi
bugünkü anlayışla kesinlikle muhafaza edemeyiz. * Peki ne
yapacaksınız? -Personel de bulursunuz, kaynak da bulursunuz ama
olmayan bir şey daha var. Bakış açısı eksikliği. Önce bu kafanın
değişmesi lazım. * İşte siz geldiniz. Herhalde bakış açısını en
azından Kültür Bakanlığı için değiştireceksiniz. -İşte bunun için
arkadaşlara talimat verdim, bir sponsorluk yasası düzenlemenin
peşindeyim. Özel sektörü bu işin içine çekmek zorundayız. Aktif
turizm için de kültürel mirasımız çok önemli. Artık bütün dünyada
deniz, kum, güneş turizmi devrini kapatıyor. Bizim sahip olduğumuz
ören yerlerini adeta biblolar gibi takdim etmemiz lazım. 745 ören
yerinden sadece 192 tanesi gezmeye görmeye açık. Geri kalanı ne
yazık ki köpek eniklerinin yuvası. * Ama bütün tarihi eserler size
bağlı değil sanırım -Değil tabii. Meclise, vakıflara, diyanete
bağlı. Bazıları özel idarede, kimi belediyelerde... Çok
sahiplilikten dolayı bir sahipsizlik var. Çiniler çalındı, filanca
caminin çatısına zarar verildi gibi şikayetler geliyor. Yetki
alanımda olmayan bir yere nasıl müdahale ederim? Balçiçek PAMİR /
SABAH