İsmet Berkan'ın deyişiyle Ahmet
Hakan'ın başlattığı, daha doğrusu Cemaat.com'da 4 yıl önce
başlatılan "beş paralık" tartışma alevleniyor.
Ben dün gece sabaha doğru bu konuda bir şeyler karaladım ama bir
kez daha bilgisayarımın azizliğine uğradım. Yaz yaz yaz, sonra da
gözlerinin önünde yazdıkların uçsun!
Sabah uyandım ki imdadıma okurum Kübra Kocaoğlu yetişmiş. Yazmış,
duygulara tercüman olmuş, bir dönem yaşadığı sıkıntıları bir bir
sıralamış...
Baktım ki yazı mükemmel, o halde köşeyi ehline vermek en iyisi.
Kübra Kocoğlu'nu dinliyoruz:
"Söylemler, yazılanlar, çizilenler… Dönem dönem medya gündemine
taşınan ve bu şekilde bir dolayımlamayla halkın gündemine de düşen,
o tanıdık, bildik hatta bizzat yaşadığımız mevzulardan birisi
“başörtüsü.”
Başörtüsü ve başörtülüler üzerinden yine
bir çeşit gündem oluşturmaya tanık oluyoruz olmasına da işin ilginç
yanı, bizim üzerimizden dönen söylemlere bizim kendi içimizde
verdiğimiz cevaplar… Soruyorlar –“peki başörtülülerle kimler
evlenecek?” (Sana ne kardeşim kimle evlenirse
evlenirJ Adam
kalmazsa evlenilecek, en fazla evde kalırJ) Aramızda konuşup gülüyoruz sonra da yine o
bilindik edayla –“ya harbiden bu kadar vahim mi bizim
durumumuz?” diyoruz.
Tıpkı tarihsel süreç içerisinde hayretle
izlediğimiz başörtüsü bağlamında oluşan diğer polemikleri
izlediğimiz gibi ki bunlar polemik olmaktan öte geçip, ülke için
krize dönüşen mevzulardı.( Umarım bu evlilik mevzusu da
krize dönüşmezJ)
Başörtülü kızlar üniversiteye alınmasın.
Neden? Devlete karşı tehditler, laik rejim elden gidiverir
maazallah. Başörtülü kızlar kamuda çalışmasın. Neden? Orası kamusal
alan, belli kuralları var, tehdit içeren simgelerin işi yok orda da
ondan. Vayyy beee diyoruz, biz neymişiz!..
Soruyorum tüm başı kapalı arkadaşlarıma
–“sen laik rejimi tehdit ediyormuşsun öyle mi?”
Hepsi gülüyor tıpkı benim
gibi. Bizim o dönemler rejimle olan derdimiz olsa olsa
fazla kilolarımızdan kurtulmak adına yaptığımız
rejimlerdir. Hedefimizde öyle devleti yıkmak felan değil,
aman bi üniversiteye kapak atalım da okuyup adam olalım. Biz ÖSS
ile boğuşurken bizden hariç herkes bizimle uğraşıyordu.
Ne başörtüsüymüş kardeşim diyorum
içimden . Üniversite okuyamazsın, gerekli bilgi ve
donanıma sahip olduğun halde istediğin işte çalışamazsın.
Artık evlenip yuva da kuramayacaksın. Başörtüsü
okulda, işte tercih edilmeme sebebi iken artık evlilikte de tercih
edilmeme sebebi olmuş. Bu yaklaşım ne kadar doğrudur yanlıştır,
tartışılır. Ama eskiden muhafazakar kesimde başörtülü olmak
bir gelin ya da eş olmak için tercih edilir bir sebepti burası da
aşikar.
Mahalle baskısının üzerimizde en keskin
olduğu zamanlarda, delikanlı çağlarımızı yaşarken bile etrafımdaki
çoğu başörtülü kızın hayali; uzun saçlı, kulağı küpeli,
gitar çalan ama bir de namaz kılan bir erkekle evlenmekti.
O zamanlar muhafazakar kesimde böyle bir erkek profili yok denecek
kadar azdı, bizimkisi de zaten uçuk bir hayaldi. Şimdi baktığımda
ise bu kesimin genç erkekleri çizilen
bu profilin içini doldurur nitelikte.
Peki ya kızları? Giyim
kuşam ne kadar değişse de, bakış açısı kendini alabildiğine
genişletse de baştaki başörtüsü hep baki. Dolayısıyla bize
olan bakış açısı da baki kalıyor. Eee ne yapalım başımızı
mı açalım? Elbette hayır.
Muhafazakar erkeklerin içinde bulunduğu
değişim gözle görülür bir hal alırken siz ne yaparsanız yapın,
başınızda başörtüsü olduğu için ön yargıları kırmanız, “yok
aslında inan ki ben yobaz değilim, oturup seninle
istediğin her konuda fikir tearisi yapabilirim hatta her
türlü geyiğe girebilirim, benim için önemli olan senin
giyim tarzından, yaşam tarzından öte özde nasıl bir insan
olduğundur” diyebilmeniz ya imkansız ya da zaman
alıyor.
Varsın öyle olsun. Zaten
bundan çok daha öncelikli sorunlarımız varken üstelik bunu bizden
çok daha önce dert edinenler varken bize yine; üzerimizden dönen
onca siyasal söylemin ve polemiğin içinde, bunları şaşkınlıkla
izleyerek, tüm engellemelere, dışarıda bırakılma ve ötekileştirme
çabalarına aldırmadan, toplumsal hayatın içinde kendi öz
benliğimizle var olmaya çalışmak düşüyor."