Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Suriye’deki iç savaşın üzerinden on yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, dün Şam’ın düşmesiyle bir devrin kapandığına şahit olduk. Beşar Esed’in rejimi, Türkiye destekli Suriyeli muhaliflerin beklenmedik bir hızla ilerlemesi sonucu çöktü. Esed, Şam’dan kaçtı ve rejim unsurlarının büyük bir kısmı teslim oldu ya da çöken düzenle birlikte kayboldu. Ancak bu gelişme, sadece bir rejimin sonu değil; aynı zamanda bölgesel ve küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dönüm noktası.
Asıl soru, Şam’ın düşüşünün ardından ne olacağı ve kimin bu kaostan en fazla fayda sağlayacağıdır.
Türkiye’nin Stratejik Zaferi
Türkiye, Suriye’deki dengeleri değiştiren bu süreçte lider bir rol üstlendi. Muhaliflere uzun yıllardır verilen destek, sahada somut sonuçlarını verdi. Özellikle son dönemde Türkiye’nin İHA/SİHA teknolojilerini sahaya etkin bir şekilde entegre etmesi, muhaliflerin askeri kapasitesini artırarak Şam’a giden yolu açtı. Bunun yanında, Türkiye’nin Suriyeli muhalif grupları birleştirme ve organize etme konusundaki başarısı, muhalefeti sahada güçlü bir aktör haline getirdi.
Ancak Türkiye’nin bu başarısı sadece sahadaki askeri üstünlükle açıklanamaz. Ankara, diplomasi masasında da aktif bir şekilde çalışarak Körfez ülkeleri ve bölgesel aktörlerle dengeleri korumayı başardı. Türkiye’nin Suriyeli mülteciler için yıllardır üstlendiği insani sorumluluk, Şam’ın düşüşünden sonra yeni bir fırsat alanı oluşturabilir. Bu gelişmeler, Türkiye’yi sadece Suriye’nin geleceğinde değil, tüm Ortadoğu’da kilit bir aktör haline getiriyor.
Türkiye’nin bu stratejik zaferi, bölgedeki insani ve siyasi krizleri çözme potansiyelini taşıyor. Ancak bu zaferin sürdürülebilir olması için Türkiye’nin yeni dönemi dikkatle yönetmesi gerekiyor. Bölgedeki boşluğu doldurmak isteyen diğer aktörlerin planlarını engellemek, Ankara’nın bundan sonraki en büyük sınavı olacaktır.
Büyük Tehdit: İsrail’in Suriye Hesapları
Suriye’de rejimin çökmesi, İsrail için tarihi bir fırsat anlamına
geliyor. İsrail, uzun yıllardır Suriye’nin zayıflamasını, bölgesel
hegemonyasını güçlendirmek için bir araç olarak gördü. Şimdi Şam’ın
düşmesiyle, Suriye’nin kuzeyindeki boşluğu doldurmak ve İran’ın
bölgedeki etkisini tamamen kırmak için harekete geçebilir.
İsrail’in Golan Tepeleri’nde sürdürdüğü işgal politikası, Şam’daki
yönetim boşluğundan faydalanarak genişleyebilir.
İsrail’in bu süreçte kullanabileceği iki temel strateji var:
1. Siyasi Bölünme: İsrail, Suriye’deki etnik ve mezhepsel farklılıkları daha da derinleştirerek, ülkenin fiili olarak bölünmesini teşvik edebilir. Bu strateji, İsrail’in güvenliğini artırırken, bölgedeki Arap birliğini daha da zayıflatacaktır.
2. Askeri Müdahale: Suriye’nin güneyinde ve özellikle Golan çevresinde yaşanabilecek herhangi bir kaos, İsrail’e askeri müdahale bahanesi sağlayabilir. İsrail’in İran destekli milislerin varlığını gerekçe göstererek Suriye’nin güneyine yerleşmesi, sadece Suriye’nin değil, tüm bölgenin geleceğini tehdit edecektir.
Bu durum, Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri için büyük bir tehlike arz ediyor. Eğer İsrail, Suriye’de kalıcı bir varlık oluşturmayı başarırsa, bu durum hem Türkiye’nin hem de İslam dünyasının güvenliği için uzun vadeli bir tehdit oluşturacaktır. Şam’ın düşmesi, sadece bir rejimin çöküşü değil; aynı zamanda İsrail’in “böl ve yönet” politikası için yeni bir fırsat kapısıdır.
Türkiye Ne Yapmalı?
Türkiye’nin, İsrail’in bu fırsattan istifade etme ihtimaline karşı dikkatli bir strateji geliştirmesi gerekiyor. Şam’ın düşüşüyle oluşan güç boşluğu, Türkiye’nin kontrol edemeyeceği bir şekilde dolarsa, bu durum Türkiye’nin güney sınırında yeni ve kalıcı bir tehdit anlamına gelir. Bu nedenle, Türkiye’nin şu üç noktada aktif olması şart:
1. Hızlı Diplomasi: Türkiye, başta Rusya, İran ve Katar olmak üzere bölgesel aktörlerle acilen diplomatik temaslar başlatarak Suriye’deki durumu kontrol altına almalıdır. İsrail’in bölgedeki etkisini sınırlayacak bir konsensüs oluşturmak, bu süreçte hayati öneme sahiptir.
2. Askeri Hazırlık: Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla elde ettiği saha avantajını daha da genişletmeli ve İsrail’in herhangi bir askeri girişimine karşı caydırıcı bir güç oluşturmalıdır. Suriye’nin güneyinde olmasa da kuzeyde güçlü bir varlık sergilemek, İsrail’in emellerini sınırlandıracaktır.
3. İslam Dünyasının Birliği: Şam’ın düşüşü, İslam dünyasının birleşmesi için bir fırsat olabilir. Türkiye, bu süreçte liderlik ederek, Suriye’nin yeniden inşasını adalet ve barış temelli bir yaklaşımla desteklemeli ve İsrail’in planlarını boşa çıkarmalıdır.
Şam’ın düşüşü, Esed rejimi gibi bir zulmün sonu olsa da, bu durumun bölgede daha büyük bir zulme kapı açmaması için dikkatli olunması gerekiyor. İsrail’in Suriye’yi işgal ederek bölgedeki varlığını genişletme ihtimali, Türkiye ve İslam dünyası için en büyük tehditlerden biri. Bizim görevimiz, bu tehlikeyi önceden görerek, Suriye’nin kaderini ümmetin lehine çevirecek bir politika izlemek olmalıdır.
Bugün kazanan görünsek de asıl zafer, İsrail’in ve diğer sömürgeci güçlerin oyunlarını bozarak, İslam dünyasının birliği ve adaletini sağlamaktan geçiyor. Şam düştü, ama mücadele yeni başlıyor. Şimdi dikkat ve hikmet zamanı.
Selâmetle..