Şamil Tayyar-Sabah kavgası büyüdü!
Abone olFadime Şahin haberinin medyadaki yankıları sürüyor. Şamil Tayyar köşesinden sordu Ferhat Ünlü yanıtladı.
Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Birimi'nden Abdurrahman Şimşek
ile Ferhat Ünlü'nün gündeme damgasını vuran haberinin
yankıları sürüyor. Star yazarı Şamil Tayyar bugünkü köşesinden
habere eleştirel yaklaşarak şunları yazıyordu:
- Sabah Gazetesi’nde birkaç fotoğraf üzerinden oluşturulan yoruma
dayalı Fadime Şahin haberindeki bazı çelişkiler, 28 Şubat sürecine
yönelik dezenformasyon ve istihbarat savaşı iddialarını gündeme
getirdi.
Abdurrahman Şimşek imzalı haberde, Fadime Şahin’in 13 yıl sonra
büyük bir takip sonucu bulunduğu, hakkındaki tüm iddiaların şehir
efsanesi olduğu, gözlerden uzak ve korumasız mütevazı bir hayat
yaşadığı işlendi.
Neye dayanarak?
1997, 2002, 2009 ve 2010 yıllarına ait olduğu belirtilen başörtülü
çekilmiş dört ayrı fotoğraf karesinden hareketle...
Sabah muhabiri ile Fadime Şahin 5 dakika ayakta kalmış, art arda
sorular sorulmuş, tek satır cevap verilmemiş, ama ne hikmetse
yukarıdaki yorum çıkmış.
Sonra?
Ergenekon’daki bir gizli tanığın Fadime Şahin’le ilgili iddialarına
ilave olarak, 28 Şubat’taki skandalın perde arkasında organizatör
olarak Veli Küçük, finansör olarak Turgut Büyükdağ’ın bulunduğuna
dair bir başka iddiaya gönderme yapılmış.
Haberdeki kritik cümle şu: “Ancak SABAH’ın yaptığı araştırmalar bu
iddianın doğru olmadığını ortaya koyuyor.”
Yani, Veli Küçük’ün hiçbir günahı yok!
Fotoğraflar Çiçek’in imzası gibi
Bu haber, Ergenekon’a inanmayan yazarlara ilaç gibi geldi, aslında
Fadime Şahin’in dinini yaşamak isteyen saf bir kız olduğu iddiasına
referans yapıldı.
Oysa, Vatan Gazetesi, 24 Nisan 2003 tarihli nüshasında Fadime
Şahin’i bulmuş ve kocasıyla görüntülemişti. O fotoğrafta, Fadime
Hanım, başı açıktı ve estetik ameliyat yaptırdığı
belirtiliyordu.
Nitekim, Sabah’taki fotoğraflarda başörtülü olsa bile hiçbiri
diğerine benzemiyordu. Bariz farklılıklar vardı. Tıpkı, Albay
Dursun Çiçek’in imzaları gibi...
Kaldı ki, Sabah ilk kez görüntülüyor ve Fadime Hanım hiç
konuşmamışsa eski fotoğraflara nasıl ulaşıldı?
Çok açık, bir yerden çok ciddi bilgi akışı sağlanmış. Sakın, bunu
yadırgadığım sanılmasın, sızdırma, gazeteciliğin babasıdır, hep
söylüyorum. Önemli olan, doğru çıkması ve kamu yararının
bulunmasıdır.
Tuncay Güney fiyaskosu
Bu faslın daha iyi anlaşılabilmesi için Sabah’ta yine Abdurrahman
Şimşek imzalı bir başka habere geçerek hafızamızı toparlayalım.
26, 27 ve 28 Kasım 2008 tarihli Sabah Gazetesi’nde Ergenekon
sürecinde ismi sıkça konuşulan Tuncay Güney’in “İpek” koduyla MİT’e
çalışan bir eleman olduğu belirtiliyordu. MİT’in 07.02.1997 tarih
ve 10.251.01.011 (IST00736) sayılı belgesine göre, Güney, İran
Masası’nda görevliydi.
Ergenekon’a destek veren kimi yazarlar, “Aslan Abrurrahman Şimşek”
diyerek haberi övdü. Bizim yayınladığımız gizli belgeleri “Sana kim
sızdırdı?” diye soranlar, Şimşek’e “Aslan” dediler.
Çünkü, o haber, güya,
Tuncay Güney’in Veli Küçük ve JİTEM’le ilgili tüm iddialarını
çürütüyordu!
Kısa süre sonra beklenmedik bir gelişme oldu. Bugün Gazetesi, 12
Ocak 2009 günü belgenin orijinalini yayınladı. Anladık ki,
Sabah’taki belge, eksikti. Birileri JİTEM’i aklama kaygısı
içindeydi.
Bugün’ün haberine göre,
Güney, MİT’in takibindeki JİTEM elemanıydı. Habere bakarsak, Güney,
Veli Küçük’le çalışıyormuş.
Bu son Fadime Şahin haberinde olduğu gibi o dönemde de “Sabah
Ergenekon haberlerinde dezenformasyon mu yapıyor?” tartışması
yaşandı.
Hatta, Sabah’ın Ombudsmanı Yavuz Baydar,12 Ocak 2009 tarihli
köşesinde, dezenformasyon iddiasını hatırlatarak, haberi yapan
Abdurrahman Şimşek ve Ferhat Ünlü’nün görüşlerine yer verdi. Hem
Şimşek hem Ünlü haberlerinin arkasında durdu ama okur temsilcisi,
Tuncay Güney için “JİTEM-MİT arasında ikili ilişkisi açık” diyerek
Sabah ve Bugün arasında orta yol buldu.
Yani, kendi haberlerine tümden sahip çıkmadı. Zaten çıkamazdı.
Bu mevzuyla ilintili Sabah’ta yayınlanmış başka haberler de var,
hepsini yazmaya kalkarsak ek çıkarmak gerekir.
Sabah yönetimine sorum şu: Veli Küçük ve JİTEM hakkındaki iddiaları
çürütmeye yönelik özel bir gayret mi var? Değilse, eksik ve yalan
haberler üzerinden üretilen senaryolara neden ihtiyaç
duyuluyor?
Bir başka sorum, Mehmet Eymür bu işlerin neresinde?
Bekliyorum...
Sabah Gazetesi muhabiri Ferhat Ünlü, Şamil Tayyar'a ne
dedi.... Okumak için ikinci sayfaya geçin
SABAH Gazetesi Özel İstihbarat Bölümü Editörü Ferhat Ünlü’nün Star
Gazetesi Yazarı Şamil Tayyar’a cevabı:
“Maalesef bizim meslekte, çalışıp bir ürün ortaya koyduktan sonra
şöyle geriye yaslanıp işin keyfini süremiyorsunuz. Hatta işi
bitirdikten sonra daha çok yoruluyorsunuz. Yapılan iş üzerine
yorumlar-aşırı yorumlar, analizler-küfürler,
açıklamalar-dezenformasyonlar gırla gidiyor. Çünkü ‘yüce’
matbuatımızda da neredeyse bağımlılık halini almış, Şark’a özgü o
kadim ve habis geleneğin izlerini görüyoruz. Nazar-ı dikkatimizi
bir türlü kendi yaptığımız işler, kendi ideallerimiz ve
hedeflerimiz üzerine yoğunlaştıramıyoruz.
Girizgâhtan sonra, amacımı özetleyeyim: Bu metni kaleme almaktaki
amacım, Abdurrahman Şimşek ve benim, fotomuhabirimiz Korkut Kalaycı
ile birlikte kotardığımız şu meşhur Fadime Şahin işi ile ilgili
tartışma ve komplolara bir nokta koymaktır.
Biliyorsunuz, Fadime Şahin’i 13 yıl sonra bulup görüntüledik,
kendisiyle konuşmak çalıştık, konuşmadı. Ama hakkında etraflı bir
araştırma yaptık ve olguları ortaya koyup, kenara çekildik. Tam
soluklanalım derken gazete ve haber/dedikodu sitelerinden
bombardıman başladı. Hepsine cevap yetiştirmek kabil değil, ama
bunların bir kısmına yanıt verdik.
Bugün bir yenisi geldi. Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar, sırf
güncel fikriyatını besleyen komplolara hizmet etmiyor diye Fadime
Şahin haberimizdeki olguları ifrata kaçan yorumlarla ‘gerçek dışı’
ilan etmiş. Neymiş efendim, ‘SABAH’ın birkaç fotoğraf üzerinden
oluşturulan yoruma dayalı Fadime Şahin haberi dezenformasyon ve
istihbarat savaşlarını gündeme getirmiş’miş.
Şamil Tayyar, tamamen bilgi ve belgelere dayanarak hazırladığımız
haber için ‘yoruma dayalı’ diyor ve ‘birkaç fotoğraf üzerinden
oluşturulan’ diyerek yapılan işi de aklınca küçümsüyor.
Sayın Tayyar! Siz sahaya çıkmayalı ne kadar zaman oldu bilmiyoruz
ama ‘birkaç fotoğraf üzerinden oluşturulan o yoruma dayalı haberin’
doğuşu 15 gün sürdü. Dokuz ay 15 gün de sürse biz o işi bitirmeye
kararlıydık. Haberin nasıl doğduğunu, Genel Yayın Yönetmenimiz
Erdal Şafak da, biz de bugün gazetede özetle aktardık.
Onca çabayı, ‘Çok açık, bir yerden bilgi akışı sağlanmış’
yargısıyla küçümsüyorsunuz. Virüslü bir muhakemenin ürünü olan bu
yargı, bizim haberimize yaklaşımınızdaki derin çelişkiyi gözler
önüne seriyor. Bize bilgi sağlayanlar sizin ‘Ergenekoncu’
addettikleriniz olsaydı, Şahin’i bulmuşken, ‘aracı’ların bize bir
Fadime Şahin röportajı da ayarlamaları gerekirdi. Öyle ya, madem
Fadime Şahin, bir insan, yani zaman zaman kendi başına da kararlar
alıp uygulayabilen bir şahsiyet değil, o halde onu kullanan gücün,
28 Şubat sürecinde olduğu gibi onu konuşturması da gerekmez miydi?
Konuşmadığı gibi bizim kendisini bulmamızdan son derece rahatsız
oldu Fadime Şahin. Kendince haklı gerekçeleri olabilir, saygı
duyuyoruz. Ama biz de işimizi yapıyoruz.
‘Ahmet Hakan şöyle yazacak, Şamil Tayyar böyle yazacak’ diye
işimizi yapmaktan vaz mı geçelim? (Şamil Tayyar, anladığımız
kadarıyla biraz da Ahmet Hakan’ın ‘Oy Fadime’ başlıklı yazısına
bozulduğu için bize saldırıyor.) Biz işimizi yaparak şunu ortaya
çıkardık:
Şamil Tayyar’ın, ‘Fadime Şahin’i kullanıyor’ dediği insanlar
Şahin’e sahip çıkmamış. Gözlerimizle gördük, mütevazı bir hayat
sürüyor. Gözlerimize mi inanalım, Şamil Tayyar’ın artık gazeteci
şüpheliğini aşıp, bir çeşit ‘bilinçli paranoya’ olarak
adlandırabileceğimiz ruh halinin yansıması olan komplolarına mı…
Tayyar, belli ki bu bilinçli paranoya halinden besleniyor,
bugünlerde iyi yerlerde olmak için kendisine böyle bir ‘yaşam
ideolojisi’ üretmiş. Bu, onun tercihi, bizi ilgilendirmez. Ama
bizi, bizim haberciliğimizi kendi tercihlerine göre yargılayamaz,
yargılatmayız.
Şamil Tayyar’ın yazısında cevabı hak eden bir başka tuhaf hüküm
daha var. Tayyar, SABAH’ın 26 Kasım 2008’de yayımladığı Abdurrahman
Şimşek imzalı ‘Kod adı İpek’ manşetine de çamur atmış. Ergenekon’a
destek veren yazarlar, bu haberden sonra muhabire, “Aslan
Abdurrahman Şimşek” demişler. Başkaları Abdurrahman’a “Aslan,
kaplan” dedi mi bilmiyorum ama sizin bir yazı dizimden sonra benim
haberciliğimle ilgili benzer bir teşebbüsünüze şahidim. Ama biz
başkalarının gazına gelerek gazetecilik yapmıyoruz. Öyle olsaydı 24
Aralık 2007 tarihli Star Gazetesi’ndeki köşenizde yayımlanan
‘MİT’in genleri bozuk’ başlıklı yazınızla gaza gelirdik. Şöyle
demiştiniz o yazınızda:
“Ferhat Ünlü’nün Sabah’ta devam eden ‘MİT’in Patronları’ dizisini
ilgiyle takip ediyorum. Emekli Büyükelçi İlter Türkmen’in MİT için
kullandığı ‘Bence çok büyütüyorlar, Ara Toranyan’ın lastiğini
patlatmaktan başka bir şey beceremediler’ sözüne takıldım.
…
Maalesef, MİT, Türkiye’nin yeni vizyonuna uygun bir yapılanma
içinde değil. Mutasyona uğramış bozuk genler, MİT’in daha sağlıklı
bir bünyeye kavuşmasını engelliyor. Daha çok iç siyaset ve darbe
kültüründen beslenen MİT’in, bugünkü haliyle Türkiye’yi taşıması
mümkün gözükmüyor.”
Biz İlter Türkmen’i konuşturmuş, olguyu ortaya koymuştuk. Siz de
-biraz da işinize geldiği için- haberimizi alıntılayıp bir yorum
yapmıştınız. Üzerinde fazla durmamıştık. Ama siz Abdurrahman’ın,
“Kod adı İpek” haberinin iki sene rötarlı analizini yaparken deyim
yerindeyse kantarın topunuzu iyice kaçırmışsınız.
Bir defa, ‘Bugün Gazetesi orijinalini yayımladı’ dediğiniz o belge
SABAH gazetesinin yayımladığı belgenin tıpkısıdır. Bugün Gazetesi,
7 Ocak 2009’da (Bu vesile ile düzeltelim: Sizin köşenizde 12 Ocak
2009’da yayımlandı dediğiniz belgenin Bugün Gazetesi’nde yayımlanma
tarihi 7 Ocak 2009’dur.) 18. yüzyıl Avrupa bakkallarına özgü bir
kurnazlıkla SABAH’ın daha önce yayımladığı belgenin aynısını
bastı.
Önce kendi niyetimizi açıklayayım: Biz ‘Kod adı İpek’ haberiyle
Tuncay Güney’in JİTEM’le ve Veli Küçük’le de ilişkili olduğu
bilgisini yanlışlamaya çalışmadık. Güney’in, bir dönem Veli
Küçük’le, dolayısıyla JİTEM’le irtibatlı olduğunu sağır sultan bile
biliyor. Malumu ilan etmek gazetecilik değil, biz bir adım ötesine
gittik. MİT, ‘Tuncay Güney’e neden İpek diyor?’ diye sorduk.
‘Güney’in MİT’le ilişkisi aydınlatılmalı’ dedik.
Tuncay Güney’in, bir dönem JİTEM’le ilişkili diye başka hiçbir
kurumla çalışmayacağını mı düşünüyorsunuz? ‘Double ajanlık’ diye
bir şey duymadınız mı?
Ben ‘Kod adı İpek’ haberiyle ilgili olarak Okur Temsilcimiz Yavuz
Baydar’a gönderdiğim açıklamada, özetle ‘Önemli olan Güney’in nihai
olarak hangi grupla irtibatlı olduğudur’ demiştim. Ama Bugün
Gazetesi, sanki tüm MİT arşivini taramış gibi ‘Tuncay Güney’in
MİT’le ilişkisi yok’ diye yazdı, yazabildi.
Bu durumda dezenformasyon yapan biz mi oluyoruz? Biz dezenformasyon
yapmıyoruz. Yeni bir tartışma başlatan gizli bir belgeyi
yayımlayarak size malzeme veriyoruz, daha ne istiyorsunuz? Öyle ya,
20-21-22 Mart günlerinde de Fadime Şahin haberini yayımlamasaydık
köşenizi bugün ne ile dolduracaktınız? SABAH’ın Özel ‘İstihbarat’
Bölümü’ne ilan-ı harp gibi duran ‘İstihbarat savaşı’ başlıklı
yazınıza nereden malzeme bulacaktınız?
Son bir husus daha: Şamil Tayyar yazısının bir yerinde “Fadime
Şahin hiç konuşmamışsa eski fotoğraflara nasıl ulaşıldı?” diye
soruyor. “Bir insanın fotoğraflarını ille de kendisinden mi almak
gerekir?” Fotoğrafları nereden aldığımızı elbet söyleyecek değiliz.
Ama sahaya çıkıp en mikro unsurlara kadar yerel araştırma yapan
biri istediği kişinin fotoğrafına ulaşabilir. Fadime Şahin’e ait
fotoğraflar, ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nda imzası bulunan
Albay Dursun Çiçek’in imzası gibi birbirinden farklı görünüyor
olabilir. Bu istiareyi yaparken, Dursun Çiçek’in farklı imzalar
kullandığını ilk ortaya çıkaran gazetecinin Abdurrahman olduğunu
unutuyorsunuz. Hemen hatırlatalım:
/Gundem/2009/6/19/albay_askeri_savciliga_farkli_imza_verdi_iddiasi)
Biz sizin gibi haberin neye hizmet ettiğine bakmıyoruz. Haberi
verip çekiliyoruz. Fadime Şahin haberimiz de özetle şu olguyu
ortaya koyuyor: 28 Şubat sürecinde kullanılan Fadime Şahin’le
ilgili araştırmalarımız, onun sanıldığı gibi lüks içinde
yaşamadığını gösteriyor. Neden, ‘Onu kullanan güçler, şimdi onu
yalnız bırakmışlar’ gibi daha makul bir sonuca varmıyorsunuz da
‘SABAH, Ergenekoncuları aklamaya çalışıyor’ gibi iler tutar yanı
olmayan, perseküsyon sanrıları üretiyorsunuz. Bırakın bu
hezeyanları da işinize bakın. Ve işine bakanlarla, yani bizlerle
uğraşmayın.”
Ferhat Ünlü
SABAH Özel İstihbarat Bölümü Editörü