Sami Selçuk'tan çarpıcı açıklamalar
Abone olYargıtay eski Başkanı olay yaratacak açıklamalar. Özkaya-Çakıcı ilişkilerini değerlendiren Sami Selçuk, Cumhurbaşkanıyla ilgili tarihi açıklamalarda bulundu.
Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk "Yaşananlara rağmen ben olsaydım, Adli Yıl açılışında çıkar konuşmamı yapardım. Çünkü konuşmayı yapabilmek, kendime güveniyorum, yanlışım yoktur demektir" diyor. Son yaşanan skandallardan sonra bu Adli Yıl'ın açılışında, Yargıtay Başkanı yerine başkanvekili konuşma yapacak. Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un kapısını aslında Yargıtay konuşmak üzere çalmıştım ama laf lafı açtı. Zina tartışmalarına hatta Cumhurbaşkanı'nı bile konuştuk. Selçuk Yargıtay'ın yaralandığı görüşünde. Yargıtay'da olanları nasıl karşıladınız? AB'ye hazırlanan bir Türkiye'de hepimiz kötü bir sınav verdik. Suçsuzluk karinesi vb. gibi küresel kavramlara ne denli uzak olduğumuz ortaya çıktı. Yargıtay Başkanı önce hüküm giydi, sonra da ona yargısız infaz yapıldı. İlkin ev aldı, onarım yaptırdı, Çakıcı üstlendi dediler. Hepsi yalanlandı. Tüyo verdi, bilgi verdi, adamın kaçmasını sağladı dediler. Oysa dava, daha önce onanmış. Tüyo söz konusu değil. Çünkü suç DGM'nin kapsamında. Bu tür suçlarda sanığın kaçacağı karinesi esasen var. Dosyadaki yazı ise yargıçlara değil polis ve jandarmaya hitap eder. Bütün bu bilgileri her yurttaş Yargıtay ilgili dairesinin kaleminden, internetten öğrenebilir. Eski bir Yargıtay Başkanı olarak kendi meslektaşlarınızı koruyorsunuz diye düşünülebilir mi? Hayır, böyle bir şeyi kabul etmem. Yargıtay'ı da en çok karşı oyu yazmış biri olarak yıllardır eleştiriyorum. Ben kişileri ve kurumları değil, sadece hukuk bilgisinin ve mantığının içinde hukuku savunuyorum. Dosyasını İstanbul'dan Ankara'ya istedi ama.. Dosya Yargıtay Başsavcılığı'na gönderildi. Yazışmalar savcılıktan savcılığa yapılır. Hiçbir zaman dosya doğrudan mahkemeye gitmez. Yargıtay Başkanı'nın hiç mi suçu yok sizce? Dosyayı incelemedim. Basına yansıyan bilgilere göre suçsuz görünüyor. Ancak herkes yanlış bilgiler üzerine yorum yazıları yazdı. Ama ben olsaydım çok kısa, üç dört cümlelik bir yazılı açıklamayla yetinirdim. Çünkü ayrıntıya girildikçe yorumlar çoğalıyor. Çelişkiler oluyor, çatışma çıkıyor, iş büyüyor. Türkiye'de ne yazık ki düşünceler çürütülmüyor, insanlar çürütülmeye çalışılıyor. Geçmişte herkesin yanlışı olmuştur. Siz Yargıtay Başkanı iken size de yaklaşanlar oldu mu "Aman işimi hallet" diye? Görev yaparken, özellikle taşradayken insanlar ilkin sizi dener. Yaklaşmaya çalışırlar. Bu yüzden taşradaki yargıçlar savcılar içlerine kapanırdedikodudan uzak dururlar. Bizim toplumun hastalıklı yönlerinden biridir bu. Başka türlü davrandığınızda toplum hemen bir şeyler yakıştırır. Fransa'ya ilk gittiğimde ve Fransız Yargıtayı'nda avukatlarla yargıçların rahat görüntülerine çok şaşırmıştım. Ama o toplum buna alışmış. Peki Yargıtay Başkanlığınız sırasında sizden bir şeyler isteyenler olmadı mı? Kimi zaman bir kurum randevu ister, etkinliklerini anlatmak için. Geldikten sonra bir davası vardır onu anlatmaya başlar. O zaman hemen uyarır, dinlemezdim. Kimi zaman ise önemli iddialarla gelirler. Sözgelimi, "Dosyada bir rapor var, hakim onu görmedi" der. Bu önemli olabilir. O zaman bunun gerçek olup olmadığını araştırmak gerekir. Yargıtay'daki depremden kim kârlı çıktı? Hiç kimse. Ama birileri zararlı çıktı: toplum. Yargıtay yargıçların kurumu değildir, toplumun kurumudur. Yargıtay şu anda yara bere içinde. Yargıtay Başkanı çıkıp konuşma bile yapmıyor. Buruk bir açılış olacak bu. Ne diyecek başkan vekili? Genel ilkeler üzerinde duracaktır. Bu olaylara değineceğini sanmıyorum, doğru olmaz. Yani işi kişiselleştirmeye, ufak şeylerle uğraşılıyor havası vermeye lüzum yok. Siz Yargıtay Başkanı olsaydınız... Çıkar konuşurdum. Kendime güvendiğimi gösterirdim. Hiçbir yanlışım yoktur demeye gelir böyle bir konuşma. Ama arkadaşımız çok üzülmüş. Haklı. Çok hırpalandı, sinir sistemini yıprattılar. Böyle bir karar almış kendisi. Zamanında bana da çok saldırı olmuştu. Ancak ben bilimsel doğrularımdan hiçbir zaman ödün vermedim. CUMHURBAŞKANI STATÜKOCU Türkiye krizler ülkesi. Her gün başka bir tartışma, çatışma yaşanıyor. Zaman zaman cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki gerginliklere de tanık oluyoruz. Siz nasıl karşılıyorsunuz bu durumu? Hiç hoş değil. Siz Cumhurbaşkanı seçiminin de meşru olmadığını söylüyorsunuz. Değildi, anayasaya aykırıydı. Meşru olmayan bir şey üzerine meşru bir şeyi bina edemezsiniz. Cumhurbaşkanlığı makamı bence bedenen doludur, ama ancak hukuken boşluktadır. Anayasanın maddesi açık, istifa etmeden seçimlere katılıyorsunuz, bu mümkün değil. Üstelik bunu açıklamak için kendilerine göre bir gülünç bir yorum yaptılar. Zira özel yasa-genel yasa ilişkisi ile özel -genel hüküm ilişkisini bir birine karıştırdılar. "Özel hüküm" dedi değil mi? Hayır. Özel yasadan söz ettiler. Oysa yasalar değil hükümler arasında çatışma olur. Bu çatışmada özel yasadaki bir hüküm genel; genel yasadaki bir hüküm özel olabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi olayında durum böyleydi. Hukukta bu çok önemli bir konudur. Derinliğine inilmeden yorum yapılarak saçma bir sonuca ulaşıldı. Kimi ülkelerdeki hukukçuları güldürecek kadar saçmaydı bu. Üstelik daha önceden yapılmış olan bir konuşmaya dayanılarak özgürlükten yana olduğu hükmüne varıldı. Bildiğim kadarıyla o konuşmayı kendisi yazmamıştı. İnsan ancak kendi kaleminden çıkan bir konuşmayı yüreğinden gelerek yapar, yani "tilavet" eder. Bir başkasının yazdığı konuşmayı ise ancak "kıraat" eder. Bu ne demek oluyor? Bunun ne demek olduğu yaşanarak görüldü. Daha sonraki tutumdan anlaşıldı ki Sayın Devlet Başkanı özgürlükçü değil, tutucu, yani statükodan yana bir tavır alıyor. Dolayısıyla o konuşmayı pek de inanarak yapmamış. Anayasaya sahip çıkmak için kendinizin de anayasayı hiç çiğnememeniz gerekir. Yasalar en sıradan yurttaşlar kadar yönetenleri de bağlar. 1612'de yargıç başkan Coke Kral 2. James'e bunları söylemişti. Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin kapısında Coke'un figürü vardır. Söyleşi: Balçiçek Pamir Kaynak: Sabah