Aslında olması gereken bu idi. En başından itibaren düzenli ve
doğru bilgilendirme; kamusal önlemlerin alınması, sağlık
yapılanmasının oluşturulması ve insanların gündelik hayat akışını
tamamıyla bloke etmeyecek bir sistemin hayata geçirilmesi idi.
Salgının az olduğu günlerde panik ve korku o kadar büyüktü veya
büyütüldü ki, gelinen aşamada insanlık hastalığı henüz yenememiş
olsa da, korkuyu yendi…
İnsanların salgından, daha az korkuyor olmaları ruhsal durumları
bakımından belki iyidir ama virüsün bulaşmasına katkı sağlayacağı
açık.
İnsanların hayatlarına getirilen her kısıtlamanın sosyal,
siyasal, kültürel, ruhsal etkileri kadar ekonomik etkileri de
oluyor.
Dünya salgınla birlikte büyük bir durgunluk içine girdi. Ülkeler
sınırlarını birbirine kapattı, ülkeler içinde şehirlerarası
seyahatler bile büyük ölçüde engellendi.
Sokağa çıkma yasakları getirildi, ticari faaliyetler durdu.
Üretim süreçleri durdu veya yavaşladı.
Ekonomilerde durgunluk başladı. Kuşku yok ki, bu durum her
insana bir şekilde dokunuyor.
Salgını önleyebilmek için belirsiz bir süre boyunca kısıtların
devamını ve buna bağlı durgunluğun devam etmesini ve ekonomik kriz
olarak insanlığı tehdit etmesini kimse bekleyemez.
Elbette, ekonomik krizin daha ileri aşamalara gitmesinin,
üretimin durmasının, mal ve hizmetlerin sunumunda yetersizliklerin
faturası salgının yaygın ve yoğun bir şekilde bulaşmasının
insanlara çıkaracağından hiç de az olmayacaktır.
Bu kez insanlar kıtlık, açlık ve yokluktan hayatlarını kaybetme
riski ile karşılaşacaktır.
Şimdi fiyat artışları ile dengelenen bir piyasa var, hatta
yeterinden fazla ürün olduğu halde piyasaya arz etmeyerek fiyatları
artırmak isteyen fırsatçılar var ve bu kadarı da yeter.
Ancak salgın sanki hiç olmamış veya tamamıyla bitmiş gibi bir
davranış içine girmek ne kadar doğrudur? Bunun da enine boyuna
tartışılması, konuşulması lazım.
İlk günlerde insanlara o kadar yüksek düzeyde bilgi bombardımanı
ve korku aşılandı ki, insanlar bilgiden de, korkudan da
yoruldu.
O günlerde dikkat çekmek istediğimiz tehlike de bu idi.
Korku aşılarsak insanlar korkuya bağışıklık kazanır, korkutmadan
bilgilendirelim dememiz bundan idi…
Korku yok, tedbir de yok… Ne yazık ki, insanlar salgına dair
yorgunluklarını tedbiri elden bırakarak göstermeye başladılar.
Maskesiz, mesafesiz ve hatta temizlik kurallarını hiçe sayarak
günlük hayatların sürdürülme çabaları muhtemeldir ki, salgının ilk
günlerinde karşılaşmayı hiç istemediğimiz sonuçları getirecek…
Sağlık kurumlarının tıkanması, tedavi süreçlerinin netice
vermemesi, ölümlü vakaların artması gibi sonuçlarla karşılaşma
ihtimali artacak.
Bundan sonra tekrar başa dönüp kısıtlamaların olduğu bir hayatı
insanlara kabul ettirmek de güçleşecek…
Dünyanın pek çok yerinde tedbirleri gevşeten ülkelerin vaka ve
ölüm sayılarında artış yaşadıklarını görüyoruz.
Bizde olmamasını diliyoruz.
İnşallah olmaz.
Ama aşısı, kesinlik kazanan bir tedavisi bulunmamış olmasına
rağmen, salgının bu kadar hızlı unutulması ve korku duvarının
aşılması da hiç makul değil.