Dilek Önder 3 Ocak 2012 Perşembe günkü yazısında; kapat
gözlerini ve yaşar gibi yap demeye getirmiş.
“Duygularını sana kendini kötü hissettirenleri ya da iyi
hissettirenleri gözlerini kapayıp yaşıyormuş gibi yap” demiş.
Oysa tam tersini yapmak gerek.
Gözlerini kapatıp yaşıyormuş gibi yapmak değildir marifet. Ki
zaten hep yaşıyormuş gibi yapmıyor muyuz zaten.
Seviyormuş gibi yapıyoruz mesela.
Tıpkı sevişiyormuş gibi yaptığımız gibi.
Kızmamız bile yalandır. Çünkü kızdığımızı göstermekten
ziyade karşımızdakini kırmak içindir genelde öfkemiz.
Kırdığımızı düzelteceğimize olan inancımızın yalan olması
gibi.
Hayalleri gerçek sanıp, hayal dünyasından hiç çıkamadığımız
gibi.
Belki de o yüzden çoğumuz yalnızız. Ya da o yüzden hep
saklarız kendimizi. Sonra beni kimse doğru dürüst
anlamadı diye dövünür dururuz bir ömür.
Anlaşılmak istemediğimizden habersizizdir oysa.
Saklanmayı seçmişizdir çoğu zaman; tıpkı yazarın önerdiği gibi.
‘Kapat gözünü ve sanki gerçekmiş gibi hisset’ demek istediği
gibi.
Oysa bu hissetmek değildir. Sadece yaşayamayacağını yaşıyormuş
gibi yapmaya çalışmaktır.
Vazgeçmektir aslında…
Ne varsa içinde, neyi istiyorsan yürekten; işte onları
karanlığına sakla demektir. Yaşamaktan
vazgeçmeye alıştırmadır bir bakıma…
O yüzden tam tersi; açabildiğin kadar aç gözünü ve ne yapmak
istiyorsan dibine kadar yap. Yaptığın karanlıklara
saklanmasın, saklanıp; hayalinde olmayacak dualarına âmin
demesin.
İnandığını, yapmak istediğini; inanarak yapmak için aç.
Ancak o zaman gerçekten mutlu olursun.
Ancak o zaman inandığını elde ettiğine inanırsın.
Yaşarsın çünkü onu…
O yüzden yani yaşamak istiyorsan; açabildiğin kadar aç
gözünü.
Her şeyden önemlisi kendine ve hayallerine aç
gözünü…
Hayatını; zamana bıraktıklarınla, zamana sakladıklarının hayali
ile geçirme.
Yenilme zamana yani…
Yapamadıklarını bilmem; yapmayı düşündüklerini yaşa derim
kısacası. Ama başkalarının yaptığı gibi gözlerini kapatıp
yapıyormuş gibi değil.
Velhasıl hayallerinde ezme; ne isteklerini, ne
hayallerini, ne de onu…
Ne yapıyorsan gözlerin açık olsun.
Gör yani…
Sevişiyorsan karanlıkta sevişme mesela.
Seyret sevdiğin kadını ya da adamı…
Kimselerin bilmediği belki kendinden bile sakladığın
hayallerinden; gerçeğe geldiğini bilerek dokun
ona…
Dokun ki ellerin bile doysun.
Dokun ki gözlerin bile doysun.
Sevişeceksen böyle seviş.
Karanlıkta kaybolmasın…
Sözlerin mesela; hayalinde söylediğin sözlerini unutma sakın. Ne
varsa içinde; hepsini söyle ona. İçini keşfetmesini
bekleme; sen aç yüreğini, en derinini…
Ver kendini verebildiğin kadar.
O kadar aydınlık olsun her şey.
O kadar net.
Sakın ola korkma; karanlıklara saklanıp karanlıkta
büyüyenler gibi. Onlar farkında değillerdir ama sen bil ki
yalandır onların göz ünündeki yaşamları.
O yüzden de hayalleri bile yalandır.
Sen de kanma o yalanlara; kanıp, kendini kandırma sakın.
Aç açabildiğin kadar gözlerini ve ne yapıyorsan öyle yap.
Kavganı bile öyle yap.
Gör karşındaki öfkenin gözlerini ya da gözlerin
öfkesini…
O da görsün; senin gözlerini ve gözlerine
yerleştirdiklerini…
Ne varsa onu gösterdiğini bilsin.
Bilmiyorsa, anlamıyorsa, görmüyorsa; yine şanslı say kendini.
Kaç ondan kaçabildiğin kadar uzaklara…
Sakın karanlıklara saklama öfkeni, sakın ha…
Bir saklarsan, bir atarsan derinine; seni eriteni, seni mutsuz
edeni; o hep orada durur. Ve zaman onu; hep orada sinsice
besler.
Bil ki karanlıklara sakladığın; seni zamanın silahı ile
yener.
Yenilirsin yani…
Ama yenilmek istemiyorsan, her şeyden önemlisi kendini
görmek istiyorsan; saklanma göster kendini…
En azından göstermek istediklerine…
Ya da seni karanlıklara sakladığını
sananlara…