Şakır şakır Ermeni öldürdüler
Abone olSoykırımı inkar edenlere hapis ve para cezası öngören yasa tarasını kabul eden Fransa gündemin ilk sırasında.
Soykırımı inkar edenlere hapis ve para cezası öngören yasa tarasını kabul eden Fransa gündemin ilk sırasında. Tepkiler çığ gibi yükselirken medya dünyası da kararı farklı bakış açılarıyla yorumladı. Kimileri Türkiye'yi suç ortağı olarak gördü.
Kimi Türkiye'yi özür dilemeye çağırdı, kimileri de Sarkozy'e yüklendi. Ahmet Altan, "Şakır şakır Ermeni öldürdüler" diye yazdı. Yılmaz Özdil ise bu tür kararlarda Türkiye'nin gösterdiği yalandan tepkilerin tarihçesini çıkardı.
Ahmet Altan (Taraf): Kürtler, Ermeniler ve Arınç
Fransız Parlamentosu elli milletvekiliyle toplanıp “Ermeni soykırımını inkâr etmeyi” yasaklamış.
Türkiye hop oturup hop kalkıyor.
Nasrettin Hoca’nın ahırda kaybettiğini sokakta araması gibi Ermeni meselesinde de biz Fransa’ya kızmayı tercih ediyoruz, daha kolay çünkü.
Oturup da 1915’te neler oldu diye araştırmıyoruz.
İttihatçıların önderleri, özellikle de Enver Paşa, Almanlarla “vatana ihanet” olarak nitelenebilecek türden alengirli ilişkiler kurmuş, kolay cinayet işleyen adamlardı.
Şakır şakır Ermeni öldürdüler, kadınları, bebekleri, yaşlıları öldürdüler.
“Öldürmediler” diyen kimse yok bildiğim kadarıyla, onun yerine “sürgüne giderken kendi kendilerine öldüler” ya da “onlar da Müslümanları öldürdüler” gibi bir şeyler söylüyorlar.
Rus sınırında Müslümanları öldüren Ermeni çetecilerle, Bursa’daki kadının, Malatya’daki ihtiyarın, Adana’daki çocuğun, Ermeni olmak dışında nasıl bir ilişkisi vardı ki öldürüldüler?
Ya da bu nasıl bir “sürgün yolculuğuydu” ki yüzbinlerce insan “sürgün yolunda” hayatını kaybetti?
İttihatçıların günahlarını reddetmek, o günahları sahiplenmektir, o cinayetlere ortak çıkmaktır.
Boşverin Fransızları, ne derlerse desinler, asıl önemlisi siz neden İttihatçı katillerin cinayetlerine suç ortaklığı yapıyorsunuz?
İttihatçıların “cinayeti vatanseverlik olan gören” anlayışını benimsiyorsanız, aynı zihniyetin işlediği bütün cinayetlere de sahip çıkacak mısınız?
Ali Şükrü Bey’i aynı zihniyet öldürttü, İskilipli Atıf Hoca’yı aynı zihniyet astı, Dersim’de binlercesini gazlarla aynı zihniyet boğdu, Şeyh Said’i öldüren, Said Nursi’nin mezarını yok eden aynı zihniyetti, askerî darbeleri aynı zihniyet yaptı, Deniz’leri aynı zihniyet darağacına gönderdi.
Bütün bunlarda da suç ortağı mısınız?
Hemen önümüzde duran Susurluk cinayetleri var.
Ergenekon var.
JİTEM var.
Yakılmış üç bin Kürt köyü, sokaklarda öldürülmüş binlerce Kürt var.
Bunlar hangi zihniyetin ürünü sanıyorsunuz?
1915’te akıtılan Ermeni kanlarının aktığı oluktan aktı bu insanların kanları.
Eğer 1915’in hesabı sorulabilmiş olsaydı, suçluları İstanbul’daki Osmanlı Mahkemesi’nde değil de, Ankara’daki Cumhuriyet Mahkemesi’nde yargılansaydı, daha sonra katliamlar ve cinayetler işlenmezdi.
Ama öyle bir cumhuriyet kuramadık.
Geçmiş günahları sırtlandık ve yeni günahlar işledik.
Hesabı sorulmayan her günah, yeni bir günahın, hesabı sorulmayan her suç, yeni bir suçun yolunu açar.
Açtı da.
Yeni bir Türkiye kuracaksak, geçmişin gerçeklerini görmek zorundayız.
Gözünü kapayarak, inkâr ederek, yok sayarak, sağlam bir gelecek kurmak mümkün değil.
Dersim için özür dileme erdemini gösteren Türkiye, Ermenilerden de, Kürtlerden de, Alevilerden de özür dileyecektir.
Emre Aköz (Sabah): Almanca konuşan Fransa
Fransa Meclisi malum tasarıyı kabul etti: "1915'te Ermeniler soykırıma uğramamıştır" diyenlere ceza kesilecek: Bir yıl hapis ve 45 bin euro...
Evet, tasarı kabul edildi ama henüz yasalaşmadı. Sırada Senato var. Tasarının oradan da geçmesi gerekiyor.
Olayın kritik noktalarından biri, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin daha önce de önüne gelen bu tasarıya geçit vermemesiydi. Peki bugün ne değişti?
Fransa'nın iç siyaseti açısından bakıldığında, hemen akla bu hamlenin Nisan 2012'de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olduğu geliyor. Sarkozy de Fransa Ermenilerinin oylarını garantilemek istiyor. Olay bu...
Yine de şunu görmek gerek: Eğer Türkiye, Almanya-Fransa eksenini destekleyen bir ülke olsaydı... Fransız yönetici sınıfı, Ankara'yı bu kadar kızdıran bir yasanın geçmesine asla izin vermezdi: Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmez; değil mi?
Ancak gerçek tam tersi... Türkiye'nin, AB'ye girdiğinde ne yapacağı az çok biliniyor: İngiltere, İtalya, İspanya ile birlik olup, ABD desteğini de arkasına alarak, Alman-Fransız eksenine kafa tutacak.
Bir nokta daha var: Türkiye'yi AB'ye almak isteyemeyen ülkeler, bugüne kadar el altından PKK'yı destekledi.
Bu ülkeler PKK'lıların örgütlenmesine ve Kandil'e para transferi yapmalarına göz yumdu.
Çünkü böylece, diğer ülkelere dönüp, "İç savaş süren bir ülkeyi birliğe alacak değiliz herhalde" dediler.
Uzun yıllar bu durum devam etti.
Ama şimdi işler değişiyor: Irak'tan çekilen ABD, doğacak boşluğu, elbette İran'ın değil, Türkiye'nin doldurmasını istiyor. Bu da PKK'nın marjinalleştirilmesini gerektiriyor.
Örgüt, MİT'in sürdürdüğü barış görüşmelerini bitirerek en büyük hatasını yaptı. Artık Kuzey İrlanda'da olduğu gibi "eşit" bir biçimde devletle masaya oturamayacak.
PKK kartının işe yaramama olasılığı, Almanya-Fransa ekseninin yeni sorunlar yaratmasına yol açıyor. 1915'le ilgili yasa tasarısı, işte bu oyunun bir parçası.
KAFKASLAR'DA VE BALKANLAR'DA YAŞANANLARI KİM HATIRLATTI? SONRAKİ SAYFADA
[PAGE]
Hasan Pulur (Milliyet): Ya Çerkezler ya Boşnaklar...
Bugün Türkiye’nin neresine gitseniz, Türklükle sorunları olmayan, Türklüğü benimsemiş insanlar görürsünüz, lakin kökenleri Boşnaktır, Çerkezdir, Arnavuttur, Giritlidir, Çeçendir... Bunu çekinerek değil, övünerek söylerler, kimse de onlara niye Boşnaksınız, niye Çerkezsiniz, Arnavutsunuz demez, sormaz...
* * *
Peki bu insanlar, niye kendi öz vatanlarından kopup, kendilerine ikinci vatan Türkiye’yi seçmişlerdir.
Bırakın Avrupalıyı, Türkler bile bunu merak edip öğrenmiş midir?
Çerkez niye Kafkasya’dan gelmiş, Abaza Kafkasya’yı niye terk etmiş, Giritli neden Ege’ye yerleşmiş...
Sormaz bile...
Bu insanların ataları, dedeleri Balkan faciasında, Kafkas savaşlarında topraklarından kaçıp gelmişlerdir, zulüm ise işte size zulüm, ama bunu kimse anmaz.
Bilmez ki ansın!
* * *
Oysa hepsinin anılarında dedelerin, ninelerin anlattığı zulümden kaçış hikâyeleri vardır.
Hepsi o kadar!
Ermeni tehciri, facia da, Balkan savaşı facia değil mi?
Değil!
Niye?
Siz Ehl-i Hilal ile Ehl-i Salib’i bilir misiniz?
Hüsnü Mahalli (Akşam): Türkiye suç ortağı
Fransa'nın Ermeni soykırım yasasıyla ilgili yapılan tartışmalarda iki büyük ve tehlikeli yanlışlık söz konusu.
1- Sarkozy'ye ''Siz de Cezayir ve Ruanda'da katliam yaptınız'' denildiğinde adı ne olursa olsun Türklerin Ermenilere yaptıkları dolaylı da olsa kabul edilmiş oluyor.
2- Fransızlara Cezayir katliamlarını hatırlatanlar aslında Türkiye'nin bir milyon insanın öldürüldüğü, bu katliamlardaki suç ortaklığını da kabul etmiş oluyorlar. Çünkü 1955-1957 arasında BM'de Cezayir'in bağımsızlığıyla ilgili yapılan tüm oylama ve girişimlerde Türkiye Fransa'dan yana ve Cezayir halkının bağımsızlık mücadelesine karşı oy kullanmıştı. Hem de tek Müslüman ve Asya ülkesi olarak.
Bu iki tehlikeli söylemin yanı sıra Türkiye'nin konuyla ilgili tutum ve davranışında başka gariplikler de söz konusu. Örneğin 2001'de Fransız Parlamentosu, ilk kez soykırımı tanıdığında Türkiye, koparılan yaygaraya rağmen Paris ile ilişkilerini sürdürdü. Aynı yaygara 2006'da da koparıldı. Aynı yaygara yirmiyi aşkın ülke soykırımı tanıdığında da koparılmıştı. Ama Türkiye'nin tüm bu ülkelerle ilişkileri hep devam etti. Amerikan eyaletlerinden 42'si de soykırımı tanıdığında Türkiye sesini çıkarmadı. Bölgesel ve uluslararası örgütlerden birçoğu soykırımı tanımış durumda.
[PAGE]
BİRAND FRANSA'DAKİ TÜRK VATANDAŞLARA YOL GÖSTERDİ... SONRAKİ SAYFADA
Mehmet Ali Birand (Milliyet): Fransız vatandaşı Türkler anayasa mahkemesine şikayet edebilirler...
Olan oldu. Şimdi, bundan sonrasına bakalım. Bundan sonra neler yapılması gerektiğini tartışalım. Bu konuyu yıllardan beri izlediğimden dolayı, yangının tüm binayı yok etmemesi için neler yapılabileceği konusunda deneyimim var:
- Fransa Meclisi’nden geçen bu tasarının yasalaşması için Fransa Senatosu’nun onayı gerekiyor. Kısa vadede, çok zor görülmesine rağmen, Senato oylamasını engellemek için genel bir kampanya şart. Bunun etkili olmasını istiyorsak, yapmamız ve yapmamamız gerekenler var.
- "Siz de soykırım yaptınız" gibi yaklaşımları bırakalım. Bu söylem, "Biz yaptıksa siz de yaptınız, neden üstümüze geliyorsunuz?" anlamına gelir. Yanlış bir yaklaşımdır. Ters etki yapar. Karşı tarafı korkutmaz. Hiç bir işe yaramayacağı gibi, etkinliği de olmaz.
- Tehdit etmek, özellikle boykot veya ambargolara başvurmak da sadece kendi kendimizi yaralamaktan başka bir işe yaramaz. Türkiye ile Fransa arasındaki ticaret 13 milyar euro. Neden ambargolarla kendimizi cezalandıralım? Örneğin, Renault'unun kaptılmasıyla, asıl zarar Fransa değil, Türkiye'ye yazılır.
- Senatodaki oylama öncesinde, Fransız kamuoyuna yönelik yoğun bir kampanya sürdürülmeli ve en önemlisi, şimdiye kadar olduğu gibi geç kalınmamalıdır.
- Fransa’da 170 bin Türk kökenli Fransız vatandaşı var. Vatandaş olarak bu yasanın anayasaya aykırı olduğunu ileri sürüp, Fransa Anayasa Mahkemesi’ne baş vurabilirler.
- Türkiye geçmişiyle hesaplaşmaya başlamalı. Bundan korkulmadığını ortaya koymalıdır. Böyle bir yaklaşım, sadece Fransa’yı değil, 2015'de yaşayacağımız “Soykırımın 100. yıldönümü” fırtınasını da daha sağlıklı karşılamamıza yol açacaktır.
- Ankara, Ermeni iddiaları konusunda artık sona yaklaşıldığını görmelidir. Artık, sert tepki, tehdit, belgesel yayınlamak veya stratejik değerimizi kullanıp etkileme dönemi kapandı. Daha doğrusu, bu yaklaşım eskide kaldı. Ermeniler, uluslararası kamuoyunu inandırdılar ve biz hiçbir şey yapmadık. Eğer şimdi, son derece cesur ve şimdiye kadar alışılmadık adımlar atılabilirse, göreceğimiz zararı bir oranda hafifletebiliriz.
- Eğer şimdiye kadar olduğu gibi, yarın herşeyi unutacak ve hiç bir şey yapmayacaksak, başımıza çok dert alacağımızı bilmeli, başımıza geleceklere hazırlıklı olmalıyız.
Yılmaz Özdil (Hürriyet): Tarihimizle yüzsüzleşelim
1972...
Fransa’da ilk soykırım anıtı dikildi. Paris Büyükelçimiz Hasan Esat Işık, ilk THY uçağıyla geri çekildi. Sonra bakıldı ki, Fransa jömanfu diyor, Eyfel’den aşşa Kasımpaşa bi nevi... Türkiye çark etti, Bizim Dışişleri Bakanı, Fransa Dışişleri Bakanı’nı aradı, büyükelçi göndermek istiyoruz dedi, Fransa Dışişleri Bakanı “keyfiniz bilir, nasıl isterseniz” dedi. Bizim Dışişleri Bakanı’nın keyfi yerine geldi, anıt meselesini açtı, “vatandaşlarımızı rahatsız ediyor, önüne bi ağaç dikelim de görülmesin, ne dersiniz” dedi. Fransız Dışişleri Bakanı ne cevap verdi biliyor musunuz? “O işe ben bakmıyorum, bizim Orman Bakanı’yla görüşün” dedi!
*
2001...
Fransa, soykırımı tanıdı. Paris Büyükelçimiz Sönmez Köksal, ilk THY uçağıyla geri çekildi, “adiyö” filan denildi, “elveda” yani... Sonra bakıldı ki, adamlar bizi sallamadığı gibi, arkamızdan el bile sallamıyor, anında u dönüşü yapıldı, büyükelçimiz tıpış tıpış geri gönderildi.
*
2006...
Fransa, soykırım yok diyeni hapse tıkan yasayı geçirmeye çalıştı. Paris Büyükelçimiz Osman Korutürk, ilk THY uçağıyla geri çekildi. Yumurta kapıya gelene kadar
kılını kıpırdatmayan Türkiye, baktı ki, yumurta rafa kaldırıldı... Büyükelçimiz rafadan olarak geri gönderildi.
*
2006...
Kanada, soykırımı tanımakla kalmadı, devlet okullarında müfredata koydu. Ottawa Büyükelçimiz Aydemir Erman, ilk THY uçağıyla geri çekildi. Sonra
bakıldı ki, koyduklarını çıkarmıyorlar, bari biz çıkardığımızı koyalım denildi, büyükelçimiz geri gönderildi.
*
2007...
ABD Temsilciler Meclisi, soykırımı tanıdı. Washington Büyükelçimiz Nabi Şensoy, ilk THY uçağıyla geri çekildi.
Ankara’da yakıt ikmali yapıldı.
İlk THY uçağıyla geri gönderildi.
*
(İlk tanıyan ülke, teee Uruguay...
Angusları teee oradan alıyoruz.)
Mehmet Altan (Hürriyet): Tarık Ümit Ermeni miydi?
Fransa, 2001’de, Ermeni soykırımını resmen tanıdığı için ‘inkârının cezalandırılması’ hususu da ‘Fransa’nın AB’ye uyumu’ çerçevesinde teklif ediliyor. Bu nedenle tasarının senatodan geçme ihtimali yüksek. Ayrıca, yasanın AİHM normlarına da uygun olacağı, çünkü Avrupa hukukunun nefret suçlarında düşünceyi kısıtlayabileceği ön kabulü var. Nitekim Yahudi soykırımının inkârının suç sayılmasını öngören yasanın iptaline yönelik AİHM’e açılan bir davada, mahkeme yasayı onaylayan bir karar vermiş.
Ayrıca... Biz yasa tasarısına tepkiliyiz ama kendimiz de ‘Emeni soykırımı’ lafının önüne anında ‘sözde’ sıfatını yerleştirerek tartışmayı dolaylı şekilde engelliyoruz.
Hâlbuki...
Türkiye, iç hastalıklarından, mikroplarından, virüslerinden ancak arınarak güçlenebilir.
1915’i özgürce, devlet tezlerinden bağımsız bir şekilde tartışabilsek, oy avcılığı peşindeki Fransa siyasetinin oyuncağı olmayacaktık; Susurluk gibi hala gün ışığına çıkarılamayan bir skandal da muhtemelen yaşanmayacaktı...
Çünkü İttihat ve Terakki zihniyeti devletten koparılıp atılmış olacaktı...
***
Menfaat şebekelerinin iç kavgaya düşmesi sonucu MİT mensubu Tarık Ümit’i boğarak öldürmek ve cesedini kaybetmek ile 1915 dramının birbiriyle derin bir bağlantısı var.
Bunlardan arınmadıkça, her yıl belirli dönemlerde dış dünyaya köpürerek kızacak ve Susurluk’u aydınlatamayacağız...
Dün yaşananlar maalesef bu sonucu netleştiriyordu...
SARKOZY'E KARŞI SULTAN SÜLEYMAN'IN MEKTUBUNU YAZAN YAZAR KİM? SONRAKİ SAYFADA
Mehmet Barlas (Sabah): Louis de Funes, Sarkozy'den daha ciddi görüntü verirdi
Sarkozy Türkiye'nin AB üyeliğine de her fırsatta karşı olduğunu seslendiren bir siyasetçi. Yani sadece Türk-Fransız dostluğunu değil, Türkiye- Avrupa birlikteliğini de sabote etmekten çekinmiyor. Öfkeli tepkiler nasıl olsa gösteriliyor.
Komediye karşı komedi
Bunların yanında Sarkozy'nin rejisörü olduğu bu aptalca komediye karşı biz de, tarihi bugüne taşıyarak, olayı hafife almayı mı denesek?
Fransız parlamentosunda dün oylanan Ermeni "Soykırımı"na ilişkin yasayla tarihi olayları güncel siyasete çarpık biçimde taşımak mümkün olduğuna göre, acaba biz de bir yasayla mesela Fransız Kralı Fransuva'nın Kanuni'den yardım istemesi olayını TBMM'ye mi taşısak?
Fransa Kralı 1'inci Fransuva (François), İspanya Kralı Şarlken (5'inci Karl ya Fransızca "Charles Quint/5'inci Charles) ile yaptığı Pavie Savaşı'nda esir düşmüştü. Şarlken onu Madrid Kalesi'ne hapsetti.
Bunun üzerine Fransuva Kanuni'ye bir mektup göndererek ve yalvararak yardım istedi.
O yardım isteyen mesaja 1526'nın Ocak ayında Kanuni'nin verdiği cevabı hatırlar mısınız?
Bugünün Türkçesiyle şöyledir bu mesaj-ferman:
Ben Süleyman Han'ım
"Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Dulkadir Vilayeti'nin ve Diyarbakır'ın ve Azerbaycan'ın, Acem'in ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân'ın torunu, Sultan Selim Hân'ın oğlu, Sultan Süleyman Hân'ım.
Sen ki Françesko'sun
Sen ki Françe vilayetinin kralı Françesko'sun (François, Fransuva). Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istida etmişsiniz (istemişsiniz). Her ne ki demiş iseniz benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim.
Gönlünü hoş tut
Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup, hatırınızı incitmeyiniz. Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip gece, gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve iradatı neye müteallik olmuş ise vücuda gele. (Allah hayırlar versin ve iradesi neyse o olsun.) Bunun dışındaki vaziyet ve haberleri adamınızdan sorup öğrenesiniz.
Böyle bilesiniz."
Garip bir adam
Acaba biz de Sarkozy'ye bir mektup yazsak, "Fransa'nın kralını Şarlken'e karşı korumak için Kanuni Viyana'yı kuşattı (1529), Barbaros İspanya kıyılarını bombaladı (1535)" diye hatırlatıp o günün savaş masraflarına bugünkü Fransa'nın katılmasını istesek ve "Sen ki kendini büyük göstermek için topuklu ayakkabı giyen bir garip adamsın ve kafanı garip şekilde Türkiye'ye takmışsın" diye onu hafife mi alsak?
Bu mektuba "Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem senin Carla Bruni'den daha güzel" notunu da eklesek.
Özetle, Fransa'nın başında Louis de Funes bulunsaydı, Sarkozy döneminden daha ciddi bir görüntü verirdi bu ülkenin siyaseti...
İhsan Dağı (Zaman): Sarkozy'nin derdi ne?
Ne Ermeni meselesi umurunda bence Sarkozy'nin ne de Fransa'nın ifade özgürlüğü sicili. Adam, Erdoğan'la oynuyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün telefonlarına çıkmayışında bile amacı Erdoğan'ı kızdırmak. Neyse ki Başbakan şimdiye kadar yaptığı açıklamalarda oldukça sakin, dengeli ve kararlı bir görüntü veriyor, kontrolünü kaybetmiyor. Bu sevindirici... Haklıyken haksız duruma düşecek tepkilerden kaçınmak şart.
Sarkozy, Türkiye'den gelecek şiddetli, irrasyonel ve aşırı tepkileri uluslararası kamuoyunda Türkiye'yi yalnızlaştırmak için kullanmak niyetinde. Derdi sadece Türkiye de değil; Avrupa'da 'hegemonya' peşinde De Gaullist bir milliyetçilik yapıyor. Türkiye'siz bir Avrupa bunun şartlarından biri. Soykırım yasasıyla da konuyu bir Avrupa-Türkiye meselesi haline getirmek peşinde. Böylece bizim kamuoyunu Avrupa'ya küstürerek Türkiye'yi AB sürecinden iyice uzaklaştırmak istiyor. Zaten süreç önemli ölçüde Fransa'nın gayretkeşliği sonucu tıkanmış vaziyette. Şimdi Sarkozy tabuta son çiviyi, öfkeyle tepki göstermemizi bekleyerek bize çaktırmaya çalışıyor. Böylece Avrupa'nın üzerine tek başına (olmadı, Merkel'le) oturacak.
Zaten son ekonomik krizin yarattığı imkânla İngiltere'yi AB'den önemli ölçüde dışlamayı başardı. Hoş, İngilizler de öteden beri 'derin AB'ye kuşkuyla baktılar. Her durumda Sarkozy Avrupa işlerinde İngiltere'nin geri çekilmesi ve alanı Almanya ile kendilerine bırakmasından memnun. Böylece Avrupa'da başını ağrıtacak, gücünü sorgulayacak ve sınırlayacak kimse kalmamış oluyor. Dolayısıyla bu tezgâha düşmeyelim derim. Olayı hemen 'Haçlı seferleri' bağlamına oturtup topyekûn bir Avrupa karşıtlığına yeltenmenin alemi yok. Sarkozy'nin de niyeti zaten bu. Tam tersini yapmak doğru olur; Fransa'nın bu yaptığıyla Avrupa değerlerinden ve ideallerinden koptuğunu ortaya koymak, ifade özgürlüğü sefaletini gözler önüne sermek, Avrupa'da Fransa'yı utandırmak, Avrupa değerleriyle sorgulamak...
Sarkozy'nin diğer derdi de Ortadoğu'da Türkiye ile daldığı rekabet. Tunus'tan Mısır'a, Libya'dan Suriye'ye Fransa kendini Ortadoğu'da yeni bir aktör, Türkiye'yi de rakip olarak görüyor. Anlamadığı şu; Ortadoğu'daki 'yeni dalga', post-kolonyal dönemi tasfiye ediyor. Post-kolonyal rejimler çökerken Fransa gibi kolonyal bir gücün kendini bu 'yeni Ortadoğu'da taze bir güç olarak görmesi zaten abes.
Her neyse; Sarkozy, bölgede Türkiye'nin yükselen sivil ve diplomatik gücüne darbe vurmayı amaçlıyor. Bunu da İsrail'in Mavi Marmara saldırısıyla denediği gibi Türkiye'nin imajına zarar vererek ve Erdoğan'ın karizmasını çizerek yapmaya kalkışıyor. Beyhude bir iş!