Sakık Erdoğanın ayağını öpecek
Abone olŞemdin Sakık bugün de 'barış' için öneriler sıralıyor... 'Kürtler için silah namustur' diyor ve 'Silah bırakın' önerisinin yersiz olduğunu dile getiriyor.
PKK’nın Abdullah Öcalan’ın ardından iki numarası olarak yıllarca
teröristlere komutanlık yapan ve şimdi Diyarbakır Cezaevi’nde yatan
'Parmaksız Zeki' kod adlı Şemdin Sakık, Can Dündar’ın sorularını
yanıtladı.
Dündar, 2 güne
yayılan ve toplam 7 saat süren röportajın dün gece yayınlanan son
bölümünde Sakık’a, Kürt açılımını sordu.
Kazanımlar, kaygılar ve öneriler başlıkları altında
yayınlanan röportajın satırbaşları şöyleydi:
Can Dündar'ın kaleminden Şemdin Sakık
söyleşisi;
(...)
Şimdi PKK’nın silahsızlandırılmasından söz ediliyor ve bu konuda
IRA’dan, ETA’dan örnek veriliyor. Ne PKK, IRA’dır ne Türkiye
İngiltere’dir, ne Kürtler İrlanda halkıdır. Bunlar çok farklı
gelenekler, kültürler...
Biz Doğuyuz. Doğu halklarının kültüründe halen silah hem savaş
aracıdır, hem namustur.
Ben mesela şehre bir grup gönderirsem, “Eylem yapın, silahınızı da
bir kanalizasyona atın, kaybolun” desem kabullenmezlerdi. Bir
savaşçı silahını atmaz çünkü... Yaralı arkadaşını çatışma ortamında
bırakabilir; bunu yaptığında örgütten ceza da almaz, ama silahını
bıraktığında mutlaka ceza alırdı. Ben yıllar sonra bu anlayışı
aştım, silahın bir araç olduğunu işledim, ama
kabullendiremedim.
KÜRTLERDE SİLAH NAMUSTUR, VERMEZLER
Şimdi Kürt tarihine bakalım:
Bütün isyanlar bastırılmış, sonrasında da silahsızlandırma hareketi
başlatılmıştır. Hiçbirisi son olmamış, bir tanesi daha çıkmış.
Çünkü o insanlar silaha ihtiyaç duymuşlar. Silahı namus görmüşler.
Keçisini, öküzünü satıp silah almış ve tekrar isyana kalkışmış.
Hiçbir dönem Kürtler silahsız olmamışlardır. PKK’nın 20 bin silahı
varsa Kürtlerin 5-6 milyon silahı vardır. Her evde silah
vardır.
Bir taraf, yenilen tarafı silahsızlandırabilir ama bugün ortada ne
yenilen var ne de yenen var; bunu herkes iyi bilsin. Her şey
ortada; olduğu gibi duruyor. İki taraf var: ve onların silahlı
adamları var.
SABOTE EDERLER
Kürtlerin silahı savaş aracı, hatta namus olarak
gördüğünden hareketle diyorum ki bu bir engel... PKK’nın silah
bırakmak istememesi de ikinci bir engel. Sabote ederler bir
biçimde... Dolayısıyla bu, daha sonra yapılması gereken bir
iş. Silahsızlandırmayı 1. plana almak kesinlikle
yanlıştır.
'SINIR MUHAFIZLIĞI YAPSINLAR'
Benim projem şu: Bakın Kürt tarihinde var Mir Alayları var,
Hamidiye Alayları var, bugün de 90 bin kişilik Kürtlerden oluşan
bir koruyucu ordusu var. Bırakalım bunlar eğer istiyorsa anlaşalım,
1000 kişilik veya 7000 kişilik ordunun bir askeri gücü olsun. Türk
ordusuna bağlansın, sınır muhafızlığı yapsın.
ORDU GÖREVİNİ YAPTI, HÜKÜMET DE KATKI
YAPTI
Ben askerin fazla hata yapmış olduğunu düşünmüyorum.
4 ülkenin askerlerini de gördüm. Türk ordusu kadar disiplinli,
göreve bağlı fedakâr bir ordu görmedim. “ordu görevini yapmadı”
görüşünü kabul etmiyorum.
Ordu rolünü oynadı, üstüne düşeni yaptı. Ama Türkiye bu
işle başedemedi.
Tespiti böyle koymalıyız. Türkiye’nin başedememesinde,
biraz da kendine güvenmeyen, risk almak istemeyen, korkak,
statükocu yöneticilerin bilinçli olarak kendilerini askeri vesayet
altına sokması da mevcuttur.
Herkes Kürt sorununun bir güvenlik sorunundan ibaret
olmadığını söylediği halde, “işte sorun orda” deyip askere
bıraktı. En temel sorun burada.
Kendisi üstlenseydi veya bir kurumu bu işte görevlendirseydi,
rahatlıkla dağa çıkış nedenlerini ortaya çıkarabilir ve bu
nedenleri ortadan kaldırabilirdi.
Şimdi açılım bu sorunun çözümüne katkılar yapabilir. Bu katkıların
bazıları oldu da şimdiye kadar:
KAZANIMLAR
Örneğin TRT Şeş’in açılması, yayına başlaması bir katkıdır.
İlk yayın yaptığı gün ben onu hücremde izlerken gözyaşlarımı
tutamadım ve içimden gelen bir sesle “Başbakan’ın ayağını öperim”
dedim. Çünkü biz Erivan Radyosu’nu, Bağdat Radyosu’nu böyle
kulağımızı radyoya dayayarak dinlerdik. 1 saatti günde, öyle
büyüdük. Bir şarkı dinlemek için...
Kürtlerin Meclis’te grup kurmaları, bütün engellemelere rağmen bir
katkıdır. Yerel yönetimlerin, Kürt siyasetçilerin denetimine
geçmesi bir katkı ve kazanımdır.
Daha önceki hükümet döneminde idamın kaldırılması katkıdır. Kürt
tarihinde isyan edip de lideri asılmayan, kurşuna dizilmeyen ilk
hareket PKK’dır. Çünkü devlet, öldürmekle tasfiye etmekle bir yere
varılamayacağını, bunun Kürtleri daha da kışkırtacağını görmüş ve
sağduyulu hareket etmiştir.
Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılması katkıdır.
Bu sayede en azından 2009 -Reşadiye’deki olayı çıkarırsak- diğer
yıllara oranla kansız geçti. İki taraflı durdu; eylemler de durdu,
operasyonlar da durdu. Bu da bir kazanımdır.
Bakın, dershaneler açıldı. Çocuğunun Kürtçesini geliştirmek
istiyorsan İnterneti, dershaneleri kullanabilirsin.
Kürtçe yayın yapan onlarca TV ve radyo şu anda yayındadır. Düğmeyi
açıyorsun, hepsi karşında. Güneyde Kürtçe eğitim veren
üniversiteler var.
Bu adımlarla kültürel sorun çözülmüştür önemli oranda... Teknoloji
çözmüştür, Kuzey Irak’taki gelişmeler çözmüştür, Türkiye’nin
yaptığı hamleler çözmüştür. Neyse ne... Şimdi kardeşim
bırakın bu üzümü yiyelim.
SAKIK'TAN SOMUT ÖNERİLER...
HABERİN DEVAMINDA...
OPERASYONLARI DURDURUN:
Savaştan anlamayanlar, operasyonların devlete yarar sağladığını,
PKK’ya zarar verdiğini düşünür. Oysa her operasyon devleti müthiş
zarara uğratırken, bana güç olarak dönüyor. Halk kendi arasında
“Bunlar kurşun geçirmezdir” diye efsane oluşturuyor. Ben kendimi
korumaya çalışırken devletin operasyonları sayesinde “halk
kahramanı” ilan edildim. Ondan sonra da “ne kadar operasyon
geliştirirsem kârdır” mantığıyla hareket ettim. Operasyonun her
çeşidi, devlete zarar vermekten, örgütün hanesine yeni bir kazanım
yazmaktan başka bir şey değildir.
AF ÇIKARIN
Ben bir hükümlüyüm. Ben aftan, bahsedersem bütün bu anlattıklarım
boşa gider. Fakat sadece dağdakilerin inmesi için, ya da çocuklar
için değil, yurtdışında Kürt sorununa barışçıl katkıda
bulanabilecek olan PKK muhaliflerinin dönüşü için de af lazım.
Bunlar dağınıktırlar ama hepsi birikimdir. Hepsi beyindir. Bu
ülkeye sadece katkı yaparlar. Türk halkı eğer barış olacaksa
Öcalan’ı dahi affedilebilir. Bak TRT-Şeş açıldı; Türk halkından en
ufak bir tepki gelmedi. Öcalan’ın affedilmesi bunun kadar büyük bir
olay mı olur? Kesinlikle olmaz.
PARTİLER, SİVİL TOPLUM GELSİN
Biz gözümüzü dünyaya açtık, “devlet askerdir” diye öğrendik. Hâlâ
durum budur. Askeri olarak ya devlet ya örgüt var. Siyasi olarak da
ya
AKP ya DTP...
Oysa insanların başka seçenekleri olmalı, yaratılmalı. İnsanların
her biri kendini bir yere ait hissetmeli. O zaman sorun, önemli
oranda çözülür.
Jandarma kışlasına, polis yerine çekilir, biraz insanlara
güvenilir, sivil toplum örgütleriyle, siyasi örgütlenmelerle bunun
önü açılır.
Onun için MHP, CHP burada olmalıdır. Bütün sivil toplum
örgütlerinin burada olması için çaba sarf edilmelidir. Bu
çeşitlilik baskıları ortadan kaldırır, rekabeti ortaya çıkarır,
siyasi tercihleri çoğaltır, zenginlik yaratır.
İşte barışa giden bir yol da budur.
AYDINLAR ÇÖZÜM ÜRETMELİ
Aydınlar da biraz çözüm üretmeli, yeni fikirler ortaya atmalı, yeni
görüşler gelmeli.
Kürt esnaf “artık yeter” demeli. Bu kepenk indirmeler ekonomiyi
mahvetti. İnsanları aç-perişan bıraktı. Onlar da o rolü oynasa bu
mücadele durur anlamına gelmiyor.
Ben Kemal Sunal’ı izlemesem, Sezen Aksu’yu dinlemesem edemem. Beni
bu ülkeye bağlayan ne yasalardır, ne ordudur; o güzel insanlardır.
O güzel insanlar bir güzelliklerini gösterseler, bağlarını
kursalar. Mesela İsmail Cem döneminde Yunanistan ile aramızda
kopukluk vardı. Zülfü Livaneli gibi insanların katkısı ile bir
kültürel bağ oluştu. Etkinlikler yoğunlaştırıldı, ortam
yumuşatıldı; diplomasi gelişti. Aynı şey burası için de geçerli...
Burada bir kopukluk var. Burada da yapılabilir.
SON ŞANS
Bu, Türkiye için son şanstır. Zaman geçiyor. Bu konuda tek bir saat
geçirmenin bile maliyeti çok ağırdır: çünkü bölge ve yeni eksenler
hızla değişiyor. Türkiye bütün bunları göz önüne almalı. Şimdi
yaparsak kesinlikle olur, ama bütün bunları bir tarafa herkes kendi
çözümünü ya da çözümsüzlüğünü dayatırsa bize bugünleri aratacak
gelişmeler olacaktır ve o gelişmeler öyle bir şey olacaktır ki
artık istesek de çözüm bulamayacağız, içinden çıkamayacağız; benim
korkum budur.
AB'DEN VAZGEÇERSEK KAOS DURMAZ...
DİĞER SAYFADA...
Kuzey Irak’taki durum şu anda bir oluşum içinde. Nereye gideceği,
nereye doğru evrileceği belli değil...
Türkiye Kürtleri, Irak Kürtlerinde ne varsa onun kendilerinde de
olmasını istiyorlar. Bu isteklerini koşullar uygun olmadığı için
dile getirmek istemiyorlar. Gerçek budur.
Eğer Kuzey Irak’taki oluşum İsrail gibi -ki Kürtler, Yahudiler,
Ermeniler birbirlerine benzerler. Hepsi dağıtılmışlardır, yurtsuz
bırakılmış, katliamlara uğramışlardır- Yahudiler gibi
demokrasilerini kurarlarsa, bilim, kültür, sanat alanında,
teknolojide gelişirlerse, Barzani’nin dediği gibi “bir Dubai
yaratırsa”, Kuzey Irak, Türkiye Kürtleri için bir çekim merkezi
olur ve bağımsızlık eğilimini körükler.
Sanırım bu gerçeği bildiği için, Türkiye de ısrarla Kerkük’ün
Kürtlere dahil olmamasından yana tavır takınıyor. Bunu da “orda
katliam çıkar” teorisiyle örtmeye çalışıyor.
Ama eğer, Ermeniler gibi olursa, yani Irak Kürtleri içine
kapanırsa, yoksul kalırsa, biraz çağdışı kalırsa, dünyadan izole
olurlarsa, Türkiye Kürtleri onları hiç görmezler. Bu sefer onlar
Türkiye Kürtlerine bakar.
İşte burada benim çok net olduğum bir husus var:
Türkiye AB yolunda ilerledikçe, Türkiye’den ayrılmak isteyen, hatta
bağımsızlık hayalini kuran insanların sayısı giderek azalacaktır.
Marjinal bir duruma düşecektir.
Bakın ne zamanki AB ile ilişkiler yoğunlaştı, AB’ye girme yönünde
hükümette irade güçlendi, o zaman PKK da kendini buna ayarladı,
yumuşadı. AB ile restleşmelerin başlaması, dağda silahların
patlamasıyla paraleldir. Biz Avrupa perspektifini yitirirsek hiçbir
güç burada kaosu durduramaz.
Şu an Suriye’ye, Irak’a, İran’a, Ortadoğu ülkelerine verilen
önemin, Avrupa’ya verildiğini görmüyorum. Ben Ortadoğu’nun büyük
gücü olmaktansa Avrupa’nın sıradan bir ülkesi olmayı tercih ederim.
Çünkü o barış getirir, bilgi getirir, kültür getirir, sanat
getirir, teknoloji getirir, hoşgörü getirir. AB bir insanlık
projesi... Türkiye AB’den kopup bir Ortadoğu ülkesine dönüşürse,
Suriye’den, Irak’tan, Ürdün’den, Mısır’dan, Suudi Arabistan’dan,
İran’dan ne alabilir ki: Türkiye demokrasisini geliştirirse, AB ile
birlikte hareket ederse bölünme ihtimali giderek azalır. Ne kadar
imkân olursa olsun, Türkler Kürtleri kovsa da yine bölünme
olmaz.
TAŞ ATAN ÇOCUKLAR İÇİN BAŞBAKN'A YAZDIM
Burada insanlar diyor ki;
“Bir adam testereyle sevgilisini doğradı; bir adam rahibi öldürdü,
onları çocuk mahkemesinde yargıladılar.” Güneydoğu’da taş
atan çocukların cinayeti de yoktur; bunları DGM’de
yargılıyorlar.
Halk bunu böyle algılıyor. Kürtler çocuklarını sevmezler. Kendisi
döver, ama başkası dövdüğünde onun için adam öldürür. Ben
Başbakan’a yazdım: “Eğer bu olay üzerinde durulmasa Kürtleri daha
derin bir devlet düşmanlığına iter. Bu çocukların her birisi de
birer serseri mayına dönüşür, intihar komandosu olur. İntikam alır”
dedim.
Biz hep 12 Eylül’ü eleştiriyoruz. 12 Eylül’de 20 yaşın altında
kimse buraya düşürülmedi. Şimdi 11 yaşında çocuklar buradadır.
Bakın, Dersim isyanında Seyit Rıza’nın asılması unutuldu, ama
çocuğunun yaşı büyütülerek sabaha karşı idam edilmesi, halen
unutulmadı. Çocuğu kimse unutmaz.”
BARIŞ İÇİN TAM YETKİLİ SÜPER BAKAN GEREK
Bence nasıl krizde ekonomiye Amerika’dan “Süper
Bakan” olarak tam yetkiyle Kemal Derviş getirildiyse,
Nasıl Ergenekon davasına süper savcı atandıysa,
Nasıl savaşa olağanüstü yetkilerle “OHAL Valisi” atandıysa, nasıl
bunların hepsinde özgün yöntemler geliştirilip, Meclis seferber
edildiyse açılıma da tam yetkili bir “Barış bakanı” lazım.
Meclis ancak Derviş istediği zaman ekonomi yasalarını peş peşe
çıkarttı. OHAL valisi isteyince terör yasalarını çıkarttı. Neden
savaş için bir olağanüstü vali atanabilmişken aynı şey barış için
yapılamasın? Olağanüstü yetkilere sahip o bakan gerektiğinde
Meclis’e dönüp “Bu yasaları çıkarmalıyız” diyemesin? Atanan vali
barış için bir plan geliştirir; bu planı hayata geçirmek için
kimden ne oranda yararlanabiliyorsa, ondan yararlanır. Bana gelir,
Öcalan’a gider, Ölen 50 bin insanın ailelerine gider.
Kürtlerle oturup konuşur, ortak plan-proje geliştirip hayata
geçirir. Böyle olursa bence bu iş adım adım ilerler.