Said Nursi talebesi oyunun rengini belli etti
Abone olBediüzzaman'ın Said Nursi'nin talebelerinden Mehmet Fırıncı, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Risale-i Nur'un basımı konusunda açıklamalarda bulundu.
Bediüzzaman'ın Said Nursi'nin talebelerinden Mehmet
Fırıncı, "Nurcular Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy verecek" iddialarının
gerçeği yansıtmadığını, Nurcular'ın Başbakan Erdoğan'ı tercih
edeceklerini söyledi.
Bediüzzaman'ın hayattaki son talebelerinden biri olan Mehmet
Fırıncı Sabah gazetesine konuştu.
YILLARCA KORSAN BASKILARA GÖZ YUMULDU
-Son aylarda bazı gazetelerde "Risale-i Nur yasaklanıyor,
devletleştiriliyor" gibi iddialar okuyoruz. Kültür Bakanlığı'nın
yaptığı bu düzenleme hakkında bilgi verir misiniz?
1990'lara kadar Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur'da
isimlerini belirttiği talebeleri Risale-i Nur'ların neşredilmesi
hizmetini yürütüyordu. Bu isimler konusunda Risale-i Nur talebeleri
arasında da bir ittifak vardı. 1990'lardan sonra ise Bediüzzaman
hazretlerinin vasiyet ettiği naşirler (yayıncılar) tarafından
görevlendirilmemiş olan bazı yayınevleri varislerden izin
almaksızın bu eserleri yayınlamaya başladılar.
Neden fırıncı deniyor? Mehmet Nuri Güleç... Ya da Nur camiasında bilinen ismiyle Mehmet Fırıncı. Bediüzzaman Said Nursi'nin hayattaki son talebelerinden biri. 1940'lı yıllarda Fatih'te işlettiği Fırıncı dükkanı nedeniyle Bediüzzaman tarafından "Fırıncı" lakabı ile anılmaya başlanmış. O günden bu yana, Risale-i Nur hareketine gönül vermiş herkesin tanıdığı, sevdiği, güvendiği "Fırıncı ağabey"i. Üslubu, mütevazi duruşu, her yaştan insana gösterdiği sevecen tavırları ile bir İstanbul beyfendisi. 1946 yılında Bediüzzaman'ın eserleri ile tanışmış. 1950-1960 yılları arasında yanından hiç ayrılmamış. 1953 yılında Bediüzzaman'ı üç ay evinde misafir etmiş. Bediüzzaman hayatta iken kendisine verilen Risale-i Nur Külliyatı'nın basım ve dağıtım hizmetini vefatından sonra da sürdürmüş. Geride bıraktığı 85 yıla rağmen, heyecanında, insanlara faydalı olma gayretinde hiçbir eksilme olmamış. |
BEDİÜZZAMAN SADELEŞTİRMEYE KESİNLİKLE
KARŞIYDI
-Korsan yayıncılık yapanlar dışında bir de sadeleştirme ve
tahrifat yapanlar var. Bu mesele nedir?
Bediüzzaman hayatta iken Şemsettin Yeşil ve Necip Fazıl Kısakürek
merhumların Risale-i Nur eserlerini sadeleştirme teşebbüsleri
olmuş, Bediüzzaman bizzat müdahale etmiş ve telebesi Zübeyr
Gündüzalp'i göndererek bu teşebbüsü önlemişti.
Vefatından sonra 1990'ların başında Fethullah Gülen ve arkadaşları
Risale-i Nur eserlerini yeniden sadeleştirmeye teşebbüs ettiler. O
günlerde Bediüzzaman'ın varis ve vekilleri olan ağabeyler böyle bir
sadeleştirmeye Bediüzzaman'ın asla rızası olmadığını ve müsaade
etmediğini söyledi. Bu görüş Fethullah Gülen'e bir mektup ile
bildirildi. O günlerde mektup etkili oldu ve Gülen bu girişiminden
vazgeçti.
FETHULLAH GÜLEN'İ UYARDIK AMA DİNLEMEDİ
Peki Fethullah Gülen hareketi neden yeniden böyle bir
girişimde bulundu?
Bir gün haberleri izlerken bir televizyon kanalında Gülen
hareketine yakın bir yayınevini temsilen genç bir arkadaş çıktı ve
Risale-i Nur'ları sadeleştirdiklerini açıkladı. O gün haberimiz
oldu. Ağabeyler merhum Mustafa Sungur ağabeyin kaldığı evde bir
araya gelerek bu girişimin durdurulması için yeniden bir mektup
kaleme aldılar. Ben de o gün orada bulunuyordum. Bütün
girişimlerimize rağmen mektubu Fethullah Gülen'e ulaştıramadık.
Dolaylı olarak bu mektubu kendisine ulaştıracak isimlerle
kesinlikle görüşmek istemediğini öğrenildi. Bunun üzerine mektup
kamuoyu ile paylaşıldı.
ESERLERİN MÜELLİFİ VE VARİSLERİ SADELEŞTİRMEYİ
İSTEMİYOR!
-Sadeleştirme meselesi neden bu kadar önemli?
Birincisi eserlerin müellifi sadeleştirilmesini istemiyor. İkincisi
neşredilmekle vazifelendirdiği, vasiyeti ile isimlerini bildirdiği
varisleri sadeleştirilmesini istemiyor. Üçüncüsü de Risale-i
Nurlarda yeralan derin itikadi Kur'an hakikatlerinin ifade ettiği
anlamın günümüz Türkçe'sinde karşılığı yok. Her sadeleştirme büyük
anlam kayıplarına, tahrifata neden olmuştur. Bu nedenle eserlerin
müellifi bu eserlerin sadeleştirilmesine izin vermemiştir. Eser
sahibi hak sahibidir ve sadeleştirilmesini istemiyor. Tayin ettiği
varis ve neşredenler de istemiyor. Bunun üzerine yorum yapmak ve
akıl yürütmek hak sahibine büyük bir haksızlıktır ve hukukunu
ihlaldir.
ORJİNAL METNİN KORUNMASI ÇOK ÖNEMLİ
-Yabancı dillere çevrilmesine izin veriliyor. Burada da bir
anlam kaybı olmuyor mu?
Müellifi tercümeye hayatında izin vermiş, bizzat bazı eserleri
kendisi tercüme ettirmiş. O eserlerin üzerinde zaten tercüme
yazıyor. Okuyan tercüme bir eser okuduğunu biliyor. Üstad tercümeye
izin vermiş ama orijinal metne dokunulmasına asla izin vermemiş.
Orjinali sağlıklı olarak ortada. Orjinali üzerinde yapılan her
tahrifat Risale-i Nurlara zarar verecektir.
KÜLTÜR BAKANLIĞI VE BİMER'E ŞİKAYET YAĞDI
-Kültür Bakanlığı bu düzenlemeye neden ihtiyaç
duydu?
Risale-i Nur okuyucuları Kültür Bakanlığı ve BİMER'e birçok
şikayette bulunarak eserlerin tahrif edilmesine neden göz
yumulduğunu sormuş. Bu şikayetler artınca bakanlık hak sahibinin
kim olduğunu öğrenmek için hak sahibi belirlenene kadar bandrol
vermeyi durdurmuş.
DİYANET, KORSANA VE TAHRİFATA KARŞI ESERLERİ
KORUYOR
-Nurcu gruplar yasal düzenlemeye ihtiyaç duymadan bu
meseleyi kendi aralarında halledemez miydi?
Atanmış varisler ve yasal varislerin sundukları belgeler kanunda
belirtilen şartları yerine getiremediği için geriye yasal
düzenlemeden başka bir yol kalmıyordu. Devletin burada bir art
niyeti olsaydı Diyanet İşleri Başkanlığı'na bir öncelik
tanıyabilirdi. Oysa devlet kendi kurumuna bile bandrol veremez
duruma geldi. İşaratu'l- İ'caz isimli eser basıldığı halde bandrol
alınamadığı için diyanetin depolarında bekliyor.
ESERLER DEVLETLEŞTİRİLMEDİ KAMUYA MALEDİLDİ
-Kültür Bakanlığının yaptığı bu düzenleme ile Risale-i Nur
yasaklanıyor mu?
Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu'nda yapılan değişiklikle Risale-i
Nur Külliyati "Memleket Kültürü Açısından Önemli Görülen Eserler"
kategorisine alınarak kamuya maledildi. Bu düzenlemeyle eserlerin
topluma ulaşması için yayınlanma zorunluluğu da getirildi. Bu
çalışmayla eserler koruma altına alındı. Bozulma ve tahrifatın
önüne geçildi. En önemlisi de eserlerin topluma ulaşacak şekilde
yayınlanması devlet için bir zorunluluk haline getirildi. Bakan da
değişse, Risale-i Nur neşredecek yayınevi bulunmasa da bu eserleri
yayınlamak devletin bir görevi haline getirildi.
KORSANCILAR GELİR KAPISINI KAYBETMEKTEN
KORKUYOR
-Peki diğer yayınevleri de basabilecek mi?
Eserlerin aslına uygun olarak basacağını tahaüt eden her yayınevi
bu eserler için bandrol alabilecek. Yine önemli bir nokta da şudur.
Şimdiye kadar hak sahibi belli olmadığı için eser üzerindeki
tahrifatlara ve suistimallere müdahale edilemiyordu. Ancak şimdi
eserin sahibi devlet olduğu için yapılacak her türlü suistimale
karşı kanun eserleri koruyabilecek.
SESİ EN ÇOK ÇIKANLARIN ASLINDA BASMAYA HAKKI
YOK
-Risale-i Nur eserlerinin atanmış varisleri bu yasal
düzenleme hakkında konuşmazken, bu konuda hiçbir yetkisi
olmayanların bunu gündeme taşımasına ne diyorsunuz?
Bunların aslında hiçbir hakları yok. Eserlerin müellifi vasiyet
etmiş ve hak sahileri hala hayatta. Bunlara kimse sormuyor, eser
sahibinden hiçbir şekilde vekalet almayan, hayatında hiç görmemiş
insanların sesi en fazla çıkıyor. Ömürleri Bediüzzaman ile birlikte
çilelerle, hapislerle geçmiş insanlar hala yaşıyor. Onlar
konuşmazken tahrif edenler ve korsan yayıncılık yapanların sesi çok
çıkıyor.
ESERLERİN DİYANET TARAFINDAN BASILMASI
VASİYETİYDİ
-Risale-i Nur Külliyatı'nın Diyanet'in de basması, korsana
ve tahrifata karşı devletin sahip çıkması Bediüzzaman'ın
görüşlerine aykırı mı?
Risale-i Nur eserlerinin devlet ya da Diyanet tarafından basılması
üstadın görüşlerine aykırı olmadığı gibi bizzat vasiyetidir. Ve
eserlerinin birçok yerinde bunu ifade etmiş ve Diyanet'in sahip
çıkması, himaye etmesi, muhafaza etmesi ve neşretmesini ısrarla
istemiştir. Dahası talebesi Mustafa Sungur'un dönemin Diyanet
İşleri Reisi Ahmet Hamdi Akseki'ye birçok defa göndererek eserlere
sahip çıkmasını istemiştir.
ÜSTAD MENDERES'TEN ESERLERİ BASMASINI İSTEDİ
-Yanlış hatırlamıyorsam Bediüzzaman'ın Menderes'ten de
böyle bir isteği vardı.
Evet, Afyon Mahkemesi'nde 1956 yılında Risale-i Nur Külliyatı
hakkında açılan dava beraatle sonuçlanınca Üstad Bediüzzaman kendi
talebesi olan Isparta Milletvekili Tahsin Tola'yı merhum Başbakan
Adnan Menderes'e gönderdi. Selamını ileterek Risale-i Nur
Külliyatının Türkçe, Arapça ve diğer dillerde Diyanet tarafından
neşredilerek alem-i islama ulaştırılmasını istedi. Bu iki örnekten
yola çıkarak, bu eserlerin Diyanet tarafından korunması, muhafaza
edilmesi ve neşredilmesinin Bediüzzaman'ın arzusu ve vasiyeti
olduğunu söyleyebiliriz.
DP'NİN MİSYONUNU AK PARTİ ÜSTLENDİ
-Bazı yazarlar Bediüzzaman'ın siyasi iktidardan hep uzak durduğunu
söylüyor. Bediüzzaman'ın siyasete bakışından da biraz bahseder
misiniz?
Hayatının her döneminde devletin şahsı manevisine hep saygı
göstermiş, o makamları işgal eden bazı liyakatsız kişileri de
eleştirmiştir. Bediüzzaman 1950-1960 yılları arasında özgürlüklere
ve dine müsamahası açısından Demokrat Parti hükümetini
desteklemiştir. Hatta 1950 yılında sandığa giderek "hangisi
demokrat" diyerek oy pusulasını istemiş ve oyunu açık açık Demokrat
Parti'ye verdiğini belirtmiştir. Günümüzde de muhafazakar ve
demokrat misyonu AK Parti temsil etmektedir.
NURCULARIN OYU ERDOĞAN'A
-Son günlerde "Nurcular Ekmelettin İhsanoğlu'nu
destekliyor" gibi haberler okuyoruz. Bu haberler doğru
mu?
Milyonlarca nur talebesinden belki birkaç kişi CHP'nin adayı
Ekmelettin İhsanoğlu'na oy verebilir. Bunun da Nur cemaati
açısından kayda değer bir önemi yoktur.
-Nurcular kime oy verecek?
Üstad Bediüzzaman eserlerinde "halkçıların ırkçıları" elde ederek
islamiyete zarar verebileceği kaygısını taşımakla birlikte bu
milletin kendi iradesiyle o zihniyeti iktidara getirmeyeceğini
beyan ediyor. Bugünkü şartlarda da milletin ekseriyetinin siyasi
tercihi gayet açıktır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu milletin
Başbakan Erdoğan'ı tercih edeceğinden şüphem yok. Şimdiye kadar
olduğu gibi bundan sonra da devletin başına geçer ve hayırlı
işlerine Çankaya'da da devam eder.