Said Nursi idamdan nasıl kurtuldu?
Abone olSaid Nursi 1. Dünya Savaşı'nda hem din hocası hem askerdi. Bitlis'i savunurken Ruslar'a esir düştü. Rus çarınının dayısına karşı ayağa kalkmadığı için idam edilecekti.
Said Nursi Birinci Dünya Savaşı'nda hem din hocası hem askerdi.
Ayağı çizmeli, eli kırbaçlı, odası silah ve kitap dolu bir hoca. 4
bin gönüllüyle birlikte Ruslar'a karşı savaştı. Esir düştü ve St.
Petersburg'da esir kampına götürüldü. Kamptan kaçıp, İstanbul'a
döndü. Said Nursi savaşta bir tefsiri, talebesi Molla Habib'e
yazdırıyordu. Bu yazdırma faaliyeti kâh at üstünde kâh siperde
devam ediyordu. Hem molla hem cengaver! 'Fahri Kaymakam' Said
Nursi, Birinci Dünya Harbi sırasında 4 bin gönüllüyle Ruslar'a
karşı savaştı. Esir düştü. Kaçtı ve Almanya üzerinden İstanbul'a
döndü. Çıkan kısmın özeti Bitlis'in Nurs köyünde doğan Said Nursi
(1876-1960) din hocalardan ders aldı. Üstün zekâsı ve hafızasıyla
dikkatleri çekti. 1907'de İstanbul'a geldi. Amacı hem din, hem de
bilim öğretecek 'Büyük Doğu Üniversitesi'nin kurulmasıydı. Bunun
için Saray'a başvurdu. Ancak talebi kaale alınmadı ve tımarhaneye
gönderildi. Doktor onun akıllı ve mantıklı bir insan olduğuna dair
rapor verdi. 1908'de İkinci Meşrutiyet ilan edildi. Said
'hürriyet'i destekledi. İstanbul'- da, Selanik'te bu yönde
konuşmalar yaptı. 1909'da 31 Mart isyanı oldu. Hareket Ordusu'nun
İstanbul'a gelip isyanı bastırmasından sonra Divan-ı Harp'te
yargılandı. Ancak asilerle bir ilişkisi olmadığı, tersine onları
engellemeye çalıştığı saptandı. Beraat etti. Said Nursi bir süre
İstanbul'- da bulunduktan sonra 1910 yılında Doğu'ya döndü.
Konakladığı, kısa ya da uzun süre kaldığı, kâh dini ve siyasi
tartışmalar yaptığı, kâh ders ve konferanslar verdiği yerler
arasında İnebolu, Tiflis, Van, Diyarbakır, Urfa ve Birecik vardı.
1911 Said Nursi'nin hayatında önemli bir yıl oldu. Güneye doğru
indi. Hedefi Mısır'a giderek, hayalini kurduğu Büyük Doğu
Üniversitesi için ünlü Ezher Üniversitesi'ni yerinde görmekti.
Geçerken Şam'a uğradı. Israrlar üzerine kentteki görkemli Emeviye
Camii'nde kalabalık bir topluluğa karşı konuştu. Sadece sıradan
insanlar değil, din alimleri de onu diliyordu. SULTAN'LA YOLCULUK
Bu etkili söylev daha sonra 'Hutbe- i Şammiye' adıyla İstanbul'da
kitap haline getirildi. Ebuzziya Matbaası'nda basılan eserin
kapağında şöyle bir ibare yer alıyordu: "Tamamını dikkatlice
okumayan almasın!" Said Nursi, Şam'dan sonra yön değiştirdi.
Beyrut'a geçti ve gemiyle İstanbul'a geldi. Kafasında yine
üniversite fikri vardı. Bu üniversitenin adını bulmuştu:
"Medresetü'z-Zehra". Bu okul Mısır'daki Ezher'in adeta 'kız
kardeşi' olacaktı. Ancak kader ağlarını tersten örüyordu! Doğuda
değil de, batıdaki bir üniversitenin temel atılışında bulundu.
Sultan Mehmed Reşat, 1911'in haziran ayında Barbaros zırhlısı ile
İstanbul'dan hareket ettti. Heyette doğu vilayetlerini temsil eden
Said Nursi de vardı. Selanik üzerinden Üsküp'e gidildi. Üsküp'te
kurulmasına karar verilen üniversitesinin temeli atıldı. Bu arada
Said Nursi, "Asıl üniversiteyi doğuda açmalıyız" deyip duruyordu.
Neticede Sultan Reşad'ı ve İttihatçı yöneticileri ikna etti. Üç
haftalık gezi bittiğinde Sadi Nursi projesi için '19 bin altın'
sözü almıştı. KÜLAHLI SAVAŞÇILAR Sevinçle Van'a dönen Sadi Nursi,
gölün hemen kıyısındaki Edremit'te hayalindeki üniversitenin
temelini attı. Bunda Van Valisi Tahsin Bey'in büyük katkısı
olmuştu. Valinin bu çabasının tek sebebi 'eğitim' değildi elbette.
Doğu Anadolu'daki Müslüman Kürtler arasında İran'den esen Şii
rüzgârı etkili oluyordu. Üniversite buna karşı bir tedbir olarak da
düşünülmüştü. Ne var ki büyük savaşın çıkışı projeyi kadük bıraktı.
Birinci Dünya Savaşı 1914'te başladı. Bütün ülke savaş için
seferber olmuştu. O sırada Van'da bulunan Bediüzzaman, İstanbul'a
gittiğinde tanıştığı Enver Paşa'nın emriyle gönüllülerden oluşan
bir milis alayı kurdu. Artık iki görevi birden yerine getiriyordu:
Hem din hocası, hem asker! Ayağı çizmeli, beli kamalı, eli
kırbaçlı; sert adımlarla yürüyen, sağa sola emirler yağdıran, at
mahmuzlayan, odası silah ve kitap dolu bir hoca... Said Nursi'nin
yönettiği milis alayının 4 bin kişiden oluştuğu tahmin ediliyor.
Onlara 'Keçe Külahlılar' adı takılmıştı. Said Nursi savaşta
kahramanlıklar gösterdi. Madalya aldı. Ancak 3 Mart 1916'da
Bitlis'i savunurken kırık bir ayak ve vücudunda üç kurşun yarasıyla
Ruslar'a esir düştü. İDAMA BEŞ KALA Savaş esiri Said Nursi, Tiflis
Hastanesi'ne yatırıldı. Uzunca bir süre tedavi edildi. Adeta
'hatırlı' bir esirdi. Onun için İstanbul'dan bakım parası
gönderilmişti! Ardından da St. Petersburg'un (daha sonra Leningrad)
Güney batısında bulunan Kosturma'- daki esir kampına götürüldü.
Said Nursi'nin esir kampı hayatı da gayet ilginçti. Mesela bir
keresinde, kampı Kafkas Komutanı, Rus Çarı'nın dayısı Nikola
Nikolaviç teftiş ediyordu. Ancak Bediüzzaman o geldiğinde ayağa
kalkmamıştı. Sebebi sorulduğunda özetle "Benim inancım budur"
demişti. Tabii hemen mahkeme kurulmuş ve Said Nursi, Rus Ordusu'na
hakaretten idama mahkedilmişti. MİKROPOLİTİK SAİD Bu kararı
umursamazlıkla, hatta sevinerek karşılaması herkesi şaşırtmıştı.
Daha sonra tavrının, hakaret amaçlı olmadığı gerçekten inancından
dolayı yaptığına kanaat getirilip affedildi. Bediüzzaman idam
mangasının önünden dönmüştü. Said Nursi'nin, 'mikropolitik' diye
adlandırılabilecek bir düşünce biçimi vardı. Mesela kamptaki
bunaltıcı hayat yüzünden esirler tartışmaya giriyorlardı. Herkes
kendisinin haklı olduğunu söylüyordu. Said Nursi yine böyle bir
olay çıktığında, kendisine bağlı olanlara şöyle demişti: "Koşun ve
haksız olana yardım edin." Adamları şaşırmışlardı. Sürekli haktan,
hukuktan söz eden Bediüzzaman nasıl olur da haksız konumdaki bir
kişiye yardım edilmesini isterdi? Said Nursi sebebini şöyle
açıklamıştı: "Haklı adam insaflı olur. Bir dirhem hakkını toplumun
yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise ekseriyetle bencil
olur, feda etmez, gürültü çoğalır." FAHRİ KAYMAKAM Zaman geçiyordu.
1917'de Rusya'da devrim olmuş, ortalık birbirine girmişti. Said
Nursi karışıklıktan yararlanarak kamptan kaçtı. Petersburg'a geldi.
Oradan Varşova'ya geçti. Almanya'ya vardı. Burada iki ay kadar
kaldı. Sonra da Viyana üzerinden, Sofya'dan geçip 25 Haziran
1918'de İstanbul'a döndü. Sofya'daki ataşemiliterlik ona verdiği
'vatana dönüş' belgesine, "Rütbesi: Fahri Kaymakam... Kıtası:
Gönüllü Kürt Süvari Alayı... Tabiiyeti: Osmanlı" diye yazmıştı.
Said Nursi'nin maceralı hayatı devam ediyordu. Emre AKÖZ-Nevzat
ATAL/Sabah