Said-i Nursi'nin konuşulan o soy ağacı
Abone olBediüzzaman Said Nursi'nin Hz. Muhammed'in torunu olduğunu iddia eden Prof. Dr. Akgündüz, o belgeleri kamuoyuna gösterdi.
İNTERNETHABER.COM- Bediüzzaman Hazretlerinin
Peygamber Efendimize (sav) dayandığını belgeleriyle açıklayan Prof.
Dr. Ahmet Akgündüz'ün çalışması son günlerin en önemli gündem
maddelerinden biri haline geldi.
Prof. Akgündüz, soy ağacıyla ilgili bilgilerin yer aldığı tüm
belgeleri Risale Haber'le paylaştı.
Yine belgelere göre Nursi, Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani'nin öz torunu çıkıyor.
Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet
Akgündüz'ün 35 yıllık ayrıntılı çalışması gündemi sarstı.
BELGELERE NASIL ULAŞTI?
Akgüngüz, belgelere nasıl ulaştıklarını böyle anlatıyor:
"Bediüzzaman hazretlerinin muübarek neslini Osmanlı Arşivleri ve
İstanbul Müftülüğünde bulunan Nikabet’ül-Eşraf belgeleri arasında
bulmaya çalıştık. Bitlis ve Hizan’daki nüfus ve tapu kayıtlarını
tamamen inceledik. Ancak istediğimiz neticeye ulaşamadık. Daha
sonra bir ara Bitlis’in de Musul’a balı kaldıgğını hesaba katarak
ve de Osmanlı döneminde mevcut Nakib’ul-Eşrafların aynen devam
ettiğini öğrenerek himmetimizi Irak’a çevirdik. Kıymetli Kardeşim
Adnan Budak Beyin de gayretleriyle Üstad’ın şeceresi ile belgeye
aylar sonra Üstad’ın dedelerinin mezarlarının bulunduğu Sincar’a
bağlı Hıyal Köyü yakınlarında oturan ve çok kıymetli bir tarihçi,
araştırmacı ve neseb ilmi mütehassısı olan Dr. Mahmud Said Bey
vasıtasıyla ulaşmış olduk.
Biraz sonra vereceğimiz bilgilerin temelini oluşturan, ama Osmanlı
Arşiv Belgeleri ve özellikle Tapu-Tahrir Kayıtlarıyla teyid edilen
bu şecerenin yazılış tarihi 1935’lere varmaktadır. Zira Şecereyi
kaleme alan Hamed el-Hiyali 1937’de vefat eylemiştir. Şecereyi
tasdik eden Nakib’ül- Eşraf ise 1935’de o görevi
yürütmektedir.
Bu şecereyi hazırlayan Üstad’ın babası tarafından mensup olduğu
Sadat-ı Hıyaliyyin aşiretinin reisi Hamed el-Hıyali'dir. Bu zat
Sadat-ı Hıyaliyyin’ın Bu-Hüseyin El-Bekr dalına müntesiptir.
Hazırlamış olduğu şecereyi tasdik eden Nakib’ül-Eşraf Abdulfettah
ed Bedreddin, 1935 tarihinde Musul Nakib’ul- Eşrafıdır. Daha önce
Trablusşam Nakib’ül-Eşraflığını da yapan bu zat, Sadat-ı
Hıyaliyyin’in Al-i Za’bi kolundandır ve Ali Bekkar ez-Za’bi’nin
torunudur. Şecerede ayrıca Versan Halid el-Hadidi, Hüseyin es-
Sumayda’i ve benzeri şahsiyetlerin de mühür ve tasdiki
bulunmaktadır."
HEM KÜRT HEM SEYYİD NASIL OLUYOR?
Peygamber efendimizin Arap olmasına rağmen Said Nursi'nin nasıl
seyyid olduğu eleştirisine Akgündüz, böyle cevap veriyor:
"Mektubat'ın büyük bir kısmının yazılmasına vesile olan, vefatına
kadar Risale-i Nur'a büyük bir ihlas ve sadakatla hizmet eden
merhum Albay Hulusi Yahyagil'e, ziyaretlerinin bir defasında,
“Kardeşim, sen de ben de sadattanız
(seyyidlerdeniz.)” dediğini görüyoruz. Emirdağlı Mehmet
Çalışkan'ın anlattığına göre, Osman Çalışkan'ı yanına çağırır ve
“Kardeşim ben hem Haseni- yim, hem de Hüseyniyim... Ahmed
Feyzinin bütün söylediklerini kabul ediyorum. Haydi git!”
der. Evet, Bediüzzaman'ın Kürt olması seyyidliğine engel değildir.
Doğuda öyle aşiretler vardır ki Kürt oldukları halde bütünüyle
seyyiddirler. Çünkü nesiller fetihler, göçler, farklı evlilikler
sebebiyle zamanla dünyanın değişik yerlerine dağılmış,
karısşmışlardır. Mesela Abbasilerin yanlış tutumlarına tepki
gösterdikleri için o günün tabiriyle Kürdistan bölgesine birkısım
Ehl-i Beytin göç ettikleri bilinmektedir. Bediuzzaman'ın
dedelerinin de bu göç esnasında buralara gelip yerleşmeleri
sözkonusudur. Nitekim Bugün Mardin'deki Arvasiler, Hakkari'deki
Ahmediler ve Muş'taki Nehrilerin Ehl-i Beytten oldukları
düşünülürse Kürt olmanın ehli beytten olmaya engel olmadığı açıkça
görülür."
NEDEN SEYYİD OLDUĞUNU SÖYLEMEDİ?
Akgündüz, Nursi'nin neden Seyyid olduğu gizleyenlere de şu cevabı veriyor:
"Çünkü seyyidlik konusunda Bediüzzaman'ın kendisini öne
çıkarması Mehdi olduğu iddiası olduğunu gündeme getirecekti.
Toplumda Mehdi hakkında öylesine bir imaj yerleşmiştir ki, o sanki
harikulade özelliklere sahip bir kimsedir. Bir çırpıda zulme
gömülen dünyayı düzeltecek, hakkı, adaleti tesis edecek, kurtla
kuzuyu barıştıracak, birden Sünnet-i Seniyyeyi yerleştirecek,
şeriatı hakim kılacak... Ve bunları iman, hayat ve şeri’at
hakikatleri çerçevesinde gerçekleştirecek. Bu durum gönlü kırık,
morali bozuk bir kısım müminlere büyük bir ümit ve teselli kaynağı
olurken, birçoklarına da aradıklarını bulamamanın, görememenin
ezikliğini de yaşatabilmektedir.
Bu ve buna benzer bir kısım hikmetler sebebiyledir ki Bediüzzaman
kendini, seyyidliğini her zaman mevz-u bahis etmemiş, Risalelerde
ise bu konu hakkında kesin ifade kullanmamıştı. Afyon Mahkemesi
müdafaasında “Hiçbir vakit böyle haddimden yüz derece
ziyade hallerde bulunmamışım” diye cevap vermiştir."